Mustafa Armağan nereye gidiyor?

Suavi Kemal Yazgıç, dünyabizim için Mustafa Armağan’ın yazın serüvenini inceledi.

Mustafa Armağan’ın üç dönemiFritjof Capra, Batı Düşüncesinde Dönüm Noktası

Bir yazarın çalışmalarını kronolojik sırayla takip etmek, onun yazma macerasındaki evreleri tespit etmek için kolaylıklar sunabilir. Hele hele söz konusu olan yazar Mustafa Armağan gibi velut bir kalem ise bu tek tek kitapların nasıl bir büyük tablonun parçası olduğunu anlayabilmek adına gerekli olabilir. Kendi adıma Mustafa Armağan’ın çalışamalarını üç döneme ayırırken, söz konusu dönemlerin birbirlerinden “kopuşlarla” ayrılmadığını, tam tersine bir zinciri oluşturan baklalar gibi iç içe geçip, birbirlerini tamamladığını gördüm.

Mustafa Armağan’ı ilk döneminde “zamanın ruhunu” okurken görürüz. Bu okuma çalışması tercüme ve teliflerle ilerler. Fritjof Capra’dan Batı Düşüncesinde Dönüm Noktası ve Yeni Bir Düşünce adlı iki kitabı Türkçeye kazandıran Armağan, bir yandan da Seyyid Hüseyin Nasr’ın Molla Sadrâ ve İlâhi Hikmet’ini tercüme eder. Bir yandan da İslam Bilimi Tartışmaları adlı bir derlemeyi yayına hazırlayan Armağan’ın “zamanın ruhunu” okuduğu telif kitapları ise Gelenek ile Gelenek ve Modernlik Arasında’dır.

Mekanın ruhunu okumak

İkinci dönem ise telifin ağırlık tutmaya başladığı yıllardır. Mustafa Armağan’ın bu dönemini “mekânın ruhu”nu okuduğu/yazdığı yıllar olarak da tanımlayabiliriz. Bu dönemde Armağan’ın, şehirleri, şehirlerin gelenek ile modernlik arasında yaşadığı dönüşümü analiz ettiğini söyleyebiliriz. Bu dönemi karakterize eden kitap ise “Şehir Asla Unutmaz”dır. Şehir, ey Şehir (1997), Bursa Şehrengizi (1998) (2. baskı Osmanlı’yı Kuran Şehir adıyla (2006), Alev ve Beton (2000), İstanbul Mavi Kırpar Gözlerini (2003) isimli kitaplarla devam eder. Bu dönem her ne kadar 2003’te yayınlanan Osmanlı: İnsanlığın Son Adası ile bitmiş olsa da önceki dönemin bakiyesi iki kitap da 2004’te okurla buluşur: İnsan Yüzlü Şehirler ve Kuğunun Son Şarkısı: St. Petersburg’da Zamanlar ve Mekânlar.

Ve üçüncü dönem…

Osmanlı: İnsanlığın Son Adası ise Mustafa Armağan’ın önceki iki dönemdeki mesaisini olaylara ve kişilere yönelttiği üçüncü dönemin başlangıcıdır. Bu noktada Mustafa Armağan’ı bir tarihçiden ziyade tarihi verileri okuyarak anlamlandıran biri olarak gördüğümü ifade etmek isterim. Onun kitapları ise reddi miras çağının zehirli kalıntılarını temizleyen birer panzehirdir. Nitekim Mustafa Armağan da Genç Adam dergisinin “Tarihçi olmayı ne zaman düşündünüz?” sorusuna verdiği yanıtın ilk cümlesi çok net: “Hiçbir zaman! İlk yazımın yayınlandığı 1978’den bu yana tam 29 yıl geçmiş. Sürekli sorgulayan bir yazar olmak istemişimdir. Bunu daha önce bilim felsefesi, modernleşme, gelenek, edebiyat ve kültür alanlarında yapardım, bugün tarih denizinde yüzüyorum. Yarın hangi alanda olacağımı bilmiyorum. Belki de romancılıkta karar kılarım, kim bilir! Kendime hiçbir zaman tarihçi demedim, denilmesini de istemedim. Çünkü dikkatli okurun bildiği gibi yaptığım farklı bir şey. ‘Tarihle birlikte düşünme’ye çalışıyorum. Tarihçinin derdi tarihi anlamaktır, benimkisi ise tarihi bir düşünce malzemesi olarak kullanıp onun üzerinden sorgulamalarda bulunmak.”

19 Nisan 1919'da Trabzona Çıktım - Kazım Karabekirin Gözüyle Yakın TarihAnıları, gazeteleri, tarihçilerin çalışamalarını ve belgeleri ezberlerimizi bozmak için okuyup, yorumlayan Mustafa Armağan’ın bir anlamda Gelenek ve Modernlik Arasında’yı yazarken murat ettiği ne ise Kazım Karabekir’in Gözüyle Yakın Tarihimiz’e imza atarken de güttüğü benzer bir kaygıdır: Hakikatin bize ezberletildiği gibi olmayabileceğine işaret etmek. Bu dönemde Armağan’ın çok daha velüt olduğunu söyleyebiliriz. Kır Zincirlerini Osmanlı, Osmanlı Tarihinde Maskeler ve Yüzler, Abdülhamid’in Kurtlarla Dansı, Ufukların Sultanı: Fatih Sultan Mehmed, Küller Altında Yakın Tarih, Efsaneler ve Gerçekler, Büyük Osmanlı Projesi, Gülün Fethi – Fatih Sultan Mehmed, Osmanlı’nın Mahrem Tarihi bu kitaplardan sadece bazıları…

Mustafa Armağan nereye gidiyor?

Kazım Karabekir’le ilgili kitabındaki kimi bölümlerin uzaktan uzağa bir roman yazarının temrinleri olduğunu görünce, kendi adıma “Belki de romancılıkta karar kılarım, kim bilir!” cümlesinde de bir gerçek payı olduğunu düşündüm.

Kim bilir belki de ufukta Mustafa Armağan’ın yazarlığında dördüncü bir dönem başlayacaktır. Belli mi olur? Onu da nasipse yaşayıp, görürüz…

 

Fotoğraf galerisi için tıklyaınız:

http://www.dunyabizim.com/gallery.php?id=278

 

Suavi Kemal Yazgıç tahlil etti

Bir cevap yazın