Orta Doğu nasıl icad ve imal edildi?
Yine mi? Evet yine. Kovuculuk, üfürükçülük yaptığımı sizin söylemenize gerek kalmadan ben söyledim bile.
(Buradaki kovuculuğun, kafamıza mıhlanmış efsaneleri kovma anlamında olduğunu belirtmeme gerek var mı?) Kendimi ebeledim bir bakıma. Onun için rahat olun ve koltuğunuza gömülüp yeni bir fırtınaya hazırlanın.
Önce birkaç “eşkıya” alıntı.
“Neden İslam, Batılı entelektüelin sevip hiç çekinmeden öpebileceği bir yüze sahip olmak zorundadır ille de? Dahası, neden sadece tek bir yüze sahip olması gerekmektedir?” (J. Berque)
“Doğu bizim kafamızda. Bizim kafalarımızın dışında Doğu yok. Hatta Batı’nın kendisi de yok. Batı, karşıt terimiyle aynı nedenlerle içimizde var olan bir düşünce.” (T. Hentsch)
“Haritalar, en az toplar ve savaş gemileri kadar emperyalizmin silahları olagelmiştir.” (J. B. Harley)
Haritaların çizilmesinden maksat
Rahmetli Turgut Özal da vaktiyle ‘Haritalar yeniden çizilecek’ derken bunu kastetmiş olmalı. Orta Doğu, yeni küresel saltanat rejimine göre silbaştan kesilip biçilecek, yeniden tanımlanacak, sınırlar küresel hedeflere göre sınırları, halkları, kültürleri yarıp geçecek. Tıpkı Brest-Litovsk’da, tıpkı Sevr’de, tıpkı Yalta’da olduğu gibi elimizdeki haritalar çöplüğü boylayacak. Haritalar, bir kere daha gerçekliği değil, patronun istediği “şeyi” gösterecek. Harley’in sarsıcı sorgulaması sürüyor: “Haritaların kullanım tarihi bize gösteriyor ki, onlar hiçbir zaman gerçekliği göstermezler; farklı bir gerçekliğin üretilmesine hizmet ederler.”
Bugün imal edilmekte olan farklı gerçeğin burnumuzun dibindeki adı ise “Büyük Ortadoğu Projesi”. Önce Amerikan basınından öğrendik onu, ardından da Sayın Başbakan’ın Diyarbakır’ı bu projenin merkezî şehri yapmak istedikleri beyanatıyla karşılaştık ve Harley’e bir kez daha hak verdik. Haritacılar, yeni bir gerçekliği imal etmeye koyulmuştu bir kere. Peki bugünkü Orta Doğu kimin eseridir? Mevcut Orta Doğu’yu belirleyen sınırlar bize sanki apaçık gibi geliyor. Sanki orada evvel eski Orta Doğu diye bir “bölge” varmış gibi davranıyoruz. Halbuki bu bölge de, en az haritalar kadar yapay, onun kadar yalancı, onun kadar hayalî.
Mesela bölgedeki Müslümanların kendilerini neden “Doğu’nun ortasında” görmeleri gerektiğini düşündük mü hiç? Yani biz kalkıp İngiltere’ye Uzak Batı, Almanya’ya Orta Batı diyor muyuz? Peki neden “onlar” bizi Orta Doğu, Yakın Doğu, Uzak Doğu gibi kavram hapishanelerine tıkıştırdıklarında gardiyanlık yapmaktan memnun oluyor, sesimiz soluğumuz çıkmıyor?
Duke Üniversitesi’nden iki değerli araştırmacı, Martin Lewis ve Karen Wigen, ‘Neden Batı sabit bir çekirdeğe sahiptir ve neden Doğu, sürekli değişir?’ sorusunu yöneltiyorlar haklı olarak. Sahiden de neden “Batı” denilince sabit bir yer aklımıza gelirken, Doğu bu kadar kaygan bir zeminde ve her 10 veya 20 yılda bir yeni baştan tanımlanmaktadır?
İspanya’nın Franco döneminde gerçek Avrupa’nın dışında, bir bakıma “Avrupa’nın Güneydoğusu” olarak tanımlandığına işaret eden yazarlarımız, aynı silahın Soğuk Savaş yıllarında Sovyetler Birliği’ne yönelik olarak da kullanıldığına dikkat çekiyorlar. Birisi Faşist, diğeri Komünist iki yönetim biçimi, İspanya ve SSCB’yi Avrupalı bilincinin dışına itmek için yeterli bahaneyi oluşturmuştur!
Kıtalar yerinde duruyor ama onlara yüklenen anlamlar sürekli olarak yer değiştiriyor. Sınırlar bir o yana, bir bu yana gidip geliyor ve sonuçta devrin egemenin çıkar ve niyetlerine göre kayıyor.
“Haritacılar”ın kafası, Orta Doğu konusunda fazla karışık olmuş öteden beri. Burayı bir dinle, İslamiyet’le özdeşleştirmeye çalışmışlar ama tutmamış, çünkü önemli miktarda Hıristiyan nüfus ile azımsanmayacak bir Yahudi topluluğu da ikamet etmektedir burada. Bir ara Kafkasları da içine katmayı planlamışlar ama Gürcistan ve Ermenistan gibi Ortodoks ülkeleri nereye koyacaklarını bilememişler. Akdeniz ülkeleri demek istemişler ama bu sefer de İran’ın, Kuveyt’in, Yemen’in Akdeniz’le bir alakasını bulamamışlar. Üstelik Orta Doğu içerisinde sayılan Fas, Cezayir ve Tunus’un coğrafi konumu itibarıyla birçok Avrupa ülkesinden çok daha “Batı’da” yer alıyor olmasını da izah edememişler bir türlü. (Fas, Londra’dan daha batıdadır!) Orta Doğu Asya ile Avrupa arasında kültürel bir bölge ise o zaman Avrupa’nın doğusunda değil de güneyinde bulunan Kuzey Afrika ülkelerinin işi ne Orta Doğu’da?
“Orta Doğu” (Middle East) terimi, ilk olarak 1902’de icad edilmiş. Binlerce yıllık geçmişi olan bölge için yeni bir duvak, yani. İcad eden kim mi? Şaşıracaksınız belki ama bir askerî teorisyen olan Alfred Thayer Mahan. Gelin görün ki, Mahan’ın Orta Doğu’su, Basra Körfezi çevresinden ibarettir. Ona göre sözünü ettiği bölgenin sorunları Akdeniz ülkelerini kastettiği Yakın Doğu’dan da, Japonya’dan Hindistan’a kadarki alanı kaplayan Uzak Doğu’dan da farklıdır. Mahan’dan sonra koyduğu sınırlar kayganlaşmış hemen. Kimisi Tibet ve Nepal’i de Orta Doğu’ya katmış. Ünlü casus Vambery ise 1906’da Orta Doğu ve Hindistan’ı dahil etmiş içine. Derken 1914 yılı gelip çatmış ve İngiliz stratejistleri, bu kavramın, başlarının derde girmeye başladığı Hindistan ve civarını da kapsaması gerektiğine KARAR VERMİŞLER. Pek fazla tutulmamış olmasına rağmen, bu strateji değişikliği bize Orta Doğu’nun temelde Britanya’nın sömürgelerini yönetmek için nasıl icad ve imal edildiğine dair güçlü bir ışık tutuyor.
II. Dünya Savaşı, Orta Doğu kavramını büyük ölçüde yeniden -tabii yine askerî amaçlarla- şekillendirmiştir. 1932’de İngiliz Kraliyet Hava Kuvvetleri iki komutanlığa ayrılmış. Merkezi Irak’ta bulunan komutanlığa Orta Doğu, Mısır’da bulunana ise Yakın Doğu komutanlığı adı verilmiş. 1939’larda Tropikal Afrika, Sudan ve Somali de girmiştir yeni Orta Doğu şemsiyesinin altına. Savaş sonunda Orta Doğu’nun sınırları Libya’dan Afganistan’a kadar genişler. Bu defa Somali dışarı çıkartılır, Fas, Cezayir ve Tunus içeri buyur edilir. Bu yeni Orta Doğu, 19. yüzyıl sonlarında diplomatik çevrelerde Osmanlı topraklarını ifade etmek için icad edilen Yakın Doğu (Near East) kavramının pabucunu dama atacaktır. Çünkü artık Osmanlı Devleti, yani bu “bölücü kavram”ın muhatabı siyaset sahnesinden silinmiştir. Artık ona ihtiyaç yoktur.
“Ya bugün?” der gibisiniz. Bütün bu malumatı bugünü aydınlatmak için anlattım zaten. Orta Doğu büyür, küçülür, ülkeler, milletler içine girer çıkar. Önemli olan bizim nerede yaşadığımıza ve nerede yaşamak istediğimize dair bir bilincimizin olup olmadığı.
Sahi biz bir Orta Doğu ülkesi miyiz? Peki kim karar vermiş buna?…
Do you want Search?
Random Post
Search