• Home
  • Genel
  • Osmanlı “erkek egemen” miydi?

Osmanlı “erkek egemen” miydi?

Osmanlı “erkek egemen” miydi?

Sıra Osmanlı’ya geldigi zaman söylemlerden söylem beğenin.
Kimisi der ki: Osmanlı, kadını kafes arkasına kapatmış, özgürlüğünü sınırlamış, aşağılamış, erkeğin arkasında bir “ikinci cins” olarak kalması için elinden geleni ardına koymamıştır.
Kimisi der ki: Osmanlı, kadına gereken değeri vermiş, onu sosyal hayattan geriye çekerek bir mahfaza içinde saklanan pırlanta gibi korumuş, yıpranmasını önlemiştir .
Dikkat edilirse birbirine taban tabana zıt olan bu iki bakışın bir noktada kenetlendiği görülür: “Kadın, sosyal hayatta yoktur. Kadın, tamamen ev içi mahremiyete, özel alana kapatılmıştır.”
Birbirine eyvallahı bile olmayan bu iki bakışın birleştiği bir başka nokta ise, Ahmet Refik merhumun meşhur deyişiyle “Kadınlar Saltanatı”nı bir bozulma olarak görmektir. Osmanlı’yı kadınları kafes arkasına kapattığı için eleştirenler de, bundan dolayı tasvip edenler de şu noktada hemfikirdirler: Yaklaşık olarak kesintilerle birlikte bir asır devam eden Valide Sultanların (Kösem Sultan, Hatice Turhan Sultan vb.) sarayda bir tek ordunun başına geçmediklerinin kaldığı bu ilginç dönemdeki egemen rolleri, devleti zaafa uğratmış ve devlet düzenindeki bozulmayı hızlandırmıştır.
Hâlâ anlayabilmiş değilim: Bugün radikal feminist geçinen çevreler sözünü ettiğim dönemi neden kadınların erkek iktidarına son verdikleri bir “devrim” olarak alkışlamazlar? Neden kadınların “devlet işlerine burunlarını sokmasını” onlar da tasvip etmemekte direnirler?
Çünkü bu çarpıcı tablolarla dolu dönemde işlerine gelmeyen bir boyut kımıldamaktadır. Kadının, yavaş yavaş devletin, sadece devletin değil, “iktidar”in nimetlerinden pay almaya ve iktidara ortak olmaya başladığı bu dönem, zihinlerde kemikleşmiş “Osmanlı kadını” tablosunun tuzla buz olmasına yol açmaktadır da ondan. Öbür taraftan, Osmanlı kadınını bir zarafet halesiyle kuşatan ve onu musiki dinleyip divan şairlerine ilham veren biraz “erotik” bir malzeme olduğunu zımnen iddia eden çevreler ise bu dişli Osmanlı  kadını tipinden pek hoşlanmadığı için bu dönemi, genel tabloyu ihlâl eden bir istisna, hatta geçici bir “belâ” ve “fitne” dönemi olarak nitelendirmektedirler.
Oysa bu dönem, Osmanlı yönetim cihazında 16. yüzyılda başlayan genel ve büyük dönüşümün (bozulmanın değil) yansımalarını paylaşıyordu. Bu dönemde kadınların iktidara ortak olmaları hadisesini inceleyen vukuflu bir çalışma, Leslie P. Peirce’den geldi: The Imperial Harem (Oxford 1993).
Peirce, Osmanlı sarayından hareketle, Osmanlı’da kadınlar ile erkeklerin dünyalarının keskin hatlarla birbirinden ayrılmasının kadını ezmediğini, aksine kadınların kendi özel dünyasında, erkeklerin kamusal dünyasındakine paralel bir iktidar ve hiyerarşi kurmasına imkân hazırladığına değiniyor. Kadınefendiler, büyük ölçüde kendilerine bırakılan harem dünyası içinde, dışarıda padişahın kurduğu iktidar ağı ve statü iliskilerinin bir benzerini oluşturmakta ve burada, hem padişah, hem de gelecegin padişahları üzerinde kesin bir kontrol ağı kurmaktaydılar.
Peirce’e göre haremdeki yaşlı kadınların temel işlevi, üremenin kontrolüdür. Bir padişahın veya şehzadenin cinsel faaliyetini kısıtlamak veya serbest bırakmak, hemen tamamen onların elindeydi. Harem sadece cariyelerin ve sultanların  değil, bizzat hanedanın erkek üyelerinin cinsel davranışlarının kontrolüne ve tanzimine yönelik olarak oluşturulmuş bir mekanizmaydı.
Bunun içindir ki, şehzadelerin sancaklarda kendi başlarına ordu ve harem oluşturmaları gibi merkezin kontrolünden nisbeten özerk davranışlara, sözünü ettiğimiz dönemde izin verilmemiştir. Bu da, devlet ve hanedanın sarayda odaklanan yeni bir düzene geçmesine ve haremdeki kadınların nüfuz ve itibarinin artmasına yol açmıştır.
Bu dönemdeki ikinci gelisme, I. Ahmed zamanında kardeş katlini önlemek için çıkartılan “en büyük hanedan mensubunun tahta geçmesi” (ekberiyet) kuralının, garip bir şekilde valide sultanların işine yaramasıdır. Hanedana üst üste birkaç erkek evlat dünyaya getiren bir kadın, oğullarının birbiri ardına tahta çıkmasıyla sarayda büyük bir nüfuz alanı kuruyor, adeta hanedanın diğer üyeleri üzerinde sarsılmaz bir egemenlik tesis ediyordu.
Osmanlı saray kadınları ile ilgili ilginç noktalardan birisi de, 17. yüzyılda bir ara hanedanın erkek üyelerinin biteceğinden endişe edilmesi ve sarayda hanedanın kadin üyelerinin tahta çıkması teklifinin ciddi ciddi tartışılmasıdır!
Bir de Osmanlı’ya “erkek egemen” demiyorlar mı?

Bir cevap yazın