• Home
  • Genel
  • Osmanlı’ya Savaş Açan Filozof

Osmanlı’ya Savaş Açan Filozof

Bu ülke adeta karanlıklar ve barbarlıklar ülkesi.

Kendisi de cehaletin içine gömülmüş olan padişahsa,

etrafında bir alay kadın ve harem ağasıyla,

tahtında bir Sardanapal edasıyla yayılıyor.

Leibniz

Türklerin 1683 yılında Viyana önlerinde uğradıkları bozgunun ardından, o zamana kadar Osmanlı Devleti’yle barışçı ilişkiler geliştirmiş olan Fransa Kralı’nın durumu iyice kritikleşmişti. Avrupa’da onun Osmanlıyla iyi geçinerek Hıristiyanlığa ihanet ettiği giderek daha sık dile getiriliyor, Fransa’nın da Osmanlı’nın parçalanması projesine fiilen destek vermesi isteniyordu. Bu misyonla kendisini görevli sayarak harekete geçen ve Fransa Kralı XIV. Louis’yi ikna etmeye soyunan aydınlardan birisi de Alman filozof Leibniz olacaktı.[1]

Leibniz, Descartes sonrası Avrupa felsefesinin en önemli birkaç simasındean birikabul edilir. Hatta “mümkün olan dünyaların en iyisi”nde yaşamakta olduğumuza dair iyimser görüşü, Candide adlı eserinde Voltaire’in sivri hiciv oklarına maruz kalmış ve Viktorya dönemi filozoflarından Bradley’e, Leibniz hakkında şu ironik tespiti yaptırmıştır:

Bu dünya, mümkün olan dünyaların en iyisidir ve onun içindeki herşey zorunlu olarak kötüdür.[2]

Dünyayı tozpembe ve temelde “iyi” bir gözle gören filozofumuzun sıra Türklere, yani Osmanlılara gelince birdenbire celallenmesini ve felsefenin yumuşak terliklerini çıkartarak savaş çizmelerini ayağına geçirmesini anlamak kolay olmasa gerek. Lakin Avrupa/Batı felsefesinin görünen yüzüne aldanmamak gerekiyor. Onun bir de arka planı var.

Bradley haklı: Dünyayı “iyi” ama içindekileri -bu arada Türkleri de- “kötü” olarak gören bir felsefedir Leibniz’inki ve onun bu iki yüzlü tavrı, en berrak bir şekilde siyasî danışmanlıkları sırasındaki acarlıklarından anlaşılacaktır.

Mısır’ı fethe çıkan filozof

Felsefe metinlerindeki o kılı kırka yaran düşüncelerin sözcüsü “dâhi” Leibniz, aynı zamanda hükümdarlara danışmanlık yaparak geçimini sağlayan ‘siyasî’ bir filozof kimliğiyle de karşımıza çıkmaktadır. Mesela Alman hükümdar ailesi Welfenlerin hizmetinde bir ömür geçirdiğini biliyoruz filozofumuzun. Siyasî ve hukukî meselelerde danışmanlıktan öte bazı raporlar yazmış olan Leibniz, 1672’de, henüz 26 yaşındayken Paris’e kadar gelmiş ve Fransa Kralı XIV. Louis’ye ilginç bir rapor sunmuştur. Latince kaleme aldığı bu raporda Fransa Kralı’na, özetle ‘Mısır’ı almak için fırsat bu fırsat’ diye akıl vermektedir.

Çünkü Leibniz’e göre Osmanlı İmparatorluğu dağılma dönemindedir ve bünyesindeki halklar “bir kurtarıcı güç”ün (burada Fransızları kastettiğini söylemeye gerek yok) gelip kendilerini azad etmesini beklemektedirler. (Ne tesadüf: Amerikalı Neo-Conlar da Saddam’ın elindeki ‘Irak halkları’ için aynı şeyi düşünmemişler miydi?) Leibniz Kral cenaplarının iştahını şu cazip sözlerle kabartmakla meşguldü:

Mısır savaşından beklenen başarı kazanılırsa, bu başarının, savaşın galibine denizlerdeki egemenliği, Doğu ile ticaret yollarına hakimiyeti, Hıristiyanların başkomutanlığını, Türk imparatorluğunun yıkımını (bu başarının tek sahibi Fransa olacaktır), Hıristiyan dünyasıyla ilgili işlerin idaresini, ‘Doğu İmparatoru’ unvanını ve bunun şerefini ve ‘evrenin hakemi’ olmanın getireceği paha biçilmez şanı sağlayacağı muhakkaktır.[3]

Teklif ettiği şey, yeni bir Haçlı seferidir.

Yalnız Kral hazretlerinden beklediği cevabı, daha doğrusu “yağlı” karşılığı alamaz Leibniz’in bu rapor veya layihası. 21 Haziran 1672’de XIV. Louis’nin bakanlarından Marquis de Pomponne tarafından şu alaylı cümlelerle bir cevap alacaktır:

…Haçlı seferleri üzerine size bir şey söylemek istemiyorum. Fakat sizin de bildiğiniz gibi Aziz Louis devrinden beri artık moda da değiller.[4]

Osmanlı topraklarına Avrupa canibinden yeni bir Haçlı seferi başlatmak ve yeni bir Piyer Lermit (Pierre l’Hermit) olmak için yola çıkan Leibniz, o yıllarda Osmanlı Devleti’yle aralarındaki imtiyazlı dostluğa zarar vermek istemeyen Fransız yönetimi tarafından işte böyle aşağılanmış, ‘Artık bu işlerin modası geçti, başka kapıya’ diye başlarından savılmıştır.

Peki pes etmiş midir filozofumuz?

Ne gezer! Osmanlı (Türk) topraklarının Avrupalıların iştahını kabartması için her şey hazırdır ama nedense kimse yanaşmamaktadır bu leziz sofraya!

Filozofumuzun canı fena halde sıkılmıştır bu işe. Kendisini kimsecikler anlamamaktadır. Bu defa oturur, yeni bir kitap kaleme alır. Adı, Mars Christiannisimus’dur.

Leibniz kitabında Fransa Kralı’nı, Türklerin Avrupa’yı yakıp yıkmaları sayesinde, yeryüzünde Tanrı’nın temsilcisi olarak tek başına hükümdar olmak istemekle(!) suçlamaktadır: Şöyle yazar kitabında:

İkiyüz bin Hıristiyan, barbar (Türklerin) kılıcından geçiyor, veya ölümden de beter bir esarette ruhları öldürülüyor. Tüm bu insanlar, Macarları para, silah ve tavsiyeleri ile isyana teşvik edenlere (Fransızlara) ve bu yaptıkları korkunç kötülüklerden dolayı Hıristiyan milletleri tehlikelere atacağını bile bile hareket edenlere karşı intikam çağrısında bulunuyorlar.

Bu satırlar, Leibniz’in matematik dehasına yakışıyor mu dersiniz? Buna siz karar verin; lakin Leibniz’in bu raporunda bile samimi olmadığını iddia edenler var.

Buna göre hazret, aslında Fransızların dikkatini, kendi ülkesi olan Almanya’dan uzaklaştırmak için böyle bir hileye başvurmuştur. (“Evrenin hakemi” olmak kimin ağzını sulandırmaz ki?) Allah’tan ki, XIV. Louis bu oyuna gelip de Osmanlılarla arasını bozmaya kalkmamıştır.

İşe bakın ki, Leibniz’in Mısır’ı işgal projesi, bu projeyi incelediği kesin olan Napolyon Bonapart tarafından Leibniz’in eserini yazmasından tam 126 yıl sonra yürürlüğe konulacak ve 1797’de Mısır, Fransız kuvvetleri ve ordu içerisinde görevli bulunan “Oryantalistleri” tarafından istilaya uğrayacaktır.

Oysa Leibniz’in ikna etmek için didindiği sıralarda Fransız Sarayı’nda Türklerin dehasını ve politikalarını hala iyice tanımadıkları için özeleştiriler getirilmekte, öte yandan bir Venedik Elçisi, “Türk politikası Avrupalılarınkini kat kat aşar” tespitini yapmaktaydı.[5]

 Sizin anlayacağınız, o tarihte ne biz zannettiğimiz gibi gerilemiştik, ne de Avrupa zannettiğimiz kadar ilerlemişti. Kıran kırana bir mücadele devam etmekteydi.

İşte Aydınlanma Çağı’nın filozoflarından bir portre. Doğrusu Aydınlanma Çağı’nda adam gibi, yani bugün algılamak istediğimiz gibi “aydınlanmış” birisini aramayın boşuna. Zira bulamazsınız. Bir olgudan ziyade efsanedir çünkü bize anlatılan Aydınlanma da.

Aydınlanma’yı aydınlatmak

En katı Aydınlanmacı görünenlerin bile ne yaman marifetleri olduğunu ben değil, Amerikalıların 10 ciltlik İngilizce ünlü Felsefe Ansiklopedisi’ne (Paul Edwards, editör, Encyclopaedia of Philosophy) yazdığı “Aydınlanma” maddesinde ünlü fikir tarihçisi Crane Brinton söylüyor.

Bu maddeden öğrendiğimize göre 18. yüzyıl Paris’inde halk, iyileştirici gücüne inandıkları için bir rahibin mezarına akın akın gitmekteymiş. Hayır, yaralarının üzerine pansuman yapmak için değil, düpedüz toprağını avuç avuç yemek için! Bu bâtıl inancın önüne geçmek isteyen Kral ise hızla bir başka bâtıl inanca sarılacaktır: Mezarın etrafı demir parmaklıklarla kapatılır ve üzerine de bir levha asılır. Levhada şunlar yazılıdır: “Kral’ın emriyle Tanrı’nın bu yerde mucize göstermesi yasaklanmıştır.”[6]

Türkiye’de Aydınlanma hakkında ahkâm kesen propagandistlerden siz hiç böyle bir Aydınlanma manzarası işittiniz mi şimdiye kadar?

Öte yandan Leibniz, kafasındaki ideal, ‘aydınlanmış’ toplum görüşünü uygulayacak bir kahramanı aramaya devam etmektedir ısrarla.

Tam bu sırada Rus Çarı Büyük Petro’yu keşfeder. Yeni yeni Batı’ya açılmaya bşlayan Rusya İmparatorluğu’nu kendi fikirleri hayata geçirebilmek için muazzam bir laboratuvar olarak gören Leibniz, sonunda bizim tarihçilerin “Deli” dedikleri Petro’nun danışmanı olmayı başarır ve ona, reform projesinde ilk işinin okullar açmak olduğunu söyler. Deli Petro’ya, o tarihte Osmanlıların müşfik kucağına sığınmış olan Demirbaş Şarl’ın yokluğunda bile İsveç’teki işlerin tıkır tıkır yürüdüğünü, bunun da o yıllarda Avrupa’da şöhret bulmuş İsveç okulları sayesinde başarıldığını yazar. Sen de okullar aç, rahat et der.

Zaten İsveç’le görülecek hesabı olan Çar Petro’nun aklı bu işe yatar ve yeni başkenti St. Petersburg’da birbiri ardınca okullar açar. Leibniz’in Bilimler Akademisi teklifi de Petro’nun hoşuna gider ve kurmaya girişir.

Bu arada Leibniz, Petro’dan beklediği 500 dükalık maaşını tahsil edemeden ölür gider (1716) ama Fransızlar daha garip bir şey yaparak Petro’yu o anlı şanlı Fransız Akademisi’nin üyeliğine tayin ederler! (Yakıştı mı şimdi Academie Français’in anlı şanlı tarihine?) Tabiatıyla Petro da bu jestten çok hoşnut olur ve saygıdeğer Akademi’ye hususi bir teşekkür mektubuyla birlikte Hazar Denizi’nin yeni yaptırdığı haritasını hediye olarak gönderir.[7]

Şimdi sıkı durun:

Yıllar önce, Çar’ın can düşmanı olan Demirbaş Şarl, Petro’ya karşı Narva Savaşı’nı kazanmıştır. Zafer haberi gelir gelmez kaleme kâğıda sarılan filozofumuz Leibniz, Demirbaş Şarl’a, Moskova’yı ele geçireceği ve Petro’nun işini bitireceği günü sabırsızlıkla beklediğini yazacaktır.

Ey iktidar! Sen nelere kadirsin ve ah bu Aydınlanmacıların dayanılmaz muğlaklığı! Seni ne zaman anlatabileceğiz bu Tanzimat’tan beri Avrupa kösü dinlemeye doyamayan aydınlarımıza?



[1] Faruk Bilici, “XVII. yüzyılın ikinci yarısında Türk-Fransız ilişkileri: Gizli harpten objektif ittifaka”, Osmanlı, cilt: 1, Ankara, 1999, Yeni Türkiye Yayınları, s. 488.

[2] Aktaran: Anthony Quinton. Bkz. Bryan Magee, The Great Philosophers: An Introduction to Western Philosophy, Oxford University Press, 1988, s. 112.

 

[3] Trandafir G. Djuvara, Türkiye’nin Paylaşılması Hakkında Yüz Proje (1281-1913), Çeviren: Pulat Tacar, Ankara, 1999, Gündoğan Yayınları, s. 157.

[4] Aktaran: Bilici, agy, s. 491, dipnot: 28.

[5] Aktaran: Thierry Hentsch, Hayali Doğu; Batı’nın Akdenizli Doğu’ya Politik Bakışı, Çeviren: Aysel Bora, İstanbul 1996, Metis Yayınları, s. 129.

[6] Crane Brinton, “Enlightenment”, Editör: Paul Edwards, Encyclopaedia of Philosophy, cilt: 5, Macmillan, 1972, s. 522.

[7] Robert K. Massie, Peter the Great: His Life and World, Phoenix Press, 2001, s. 816.

 

 

Bu yazı Mustafa Armağan’ın Kır Zincirleri Osmanlı adlı kitabında yer almış olup metin üzerindeki değişiklikler yazarın kendisi tarafından yapılmıştır.

 

Bir cevap yazın