Sudan’daki Osmanlı izleri

Osmanlı İmparatorluğu sadece Balkanlar’a değil doğuya, Asya’nın derinliklerine, hatta Afrika kıtasına kadar genişleyen bir alanda hakimiyet sahibiydi. Geçenlerde, TBMM Başkanı Bülent Arınç’ın Sudan’ı ziyaret etmesi bu hakimiyetin izleri konusunda tarihi hafızamızı bir kez daha tazeledi.

TBMM Başkanı Sayın Bülent Arınç, yolu Sudan’a düşünce bir şirketimiz tarafından restore edilen ve içerisinde 19. yüzyılda Sudan’da görev yapan Osmanlı valilerinden Ahmet Ebu Vidan Paşa ile Musa Hamdi Paşa’nın mezarlarının da yer aldığı türbenin açılış törenine katıldı. Ardından da Sudan Meclis Başkanı’yla birlikte katıldığı, Manisalı işadamları tarafından yaptırılan Türk Lisesi’nin açılış töreninde bu okullara kefil olduğunu söyledi. Sudanlıların Türklerin neredeyse bir asır sonra ülkelerine dönüşlerinden duydukları memnuniyeti her fırsatta belirttikleri anlaşılıyordu haberlerden.

Aslında Sudan’da pek çok izimiz ve hatıramız var. Yani bizi yalnız bu türbe yansıtıyor değil. Afamya şehrindeki Yavuz Sultan Selim Kervansarayı bu topraklarda asırlar süren hakimiyetimizden sadece bir selam sayılır. Masavva ve Sevakin’de bulunan eserlerimiz pek çok. Henüz Osmanlı Afrikası’nın doğru dürüst bir dökümü çıkartılabilmiş değil.

Batılılar Afrika’ya ‘Kara Kıta’ derler. Osmanlı tarihinin Afrika cildi de aynı şekilde karanlıklar içinde ne yazık ki. Bu bir hazine değerindeki cildi aydınlatmak hepimizin boynunun borcu olmalı. Sayın Arınç’ın ziyareti vesilesiyle dikkatlerimiz birkaç günlüğüne de olsa Afrika’ya ve oradaki hem tarihî hem de güncel varlığımıza çevrilmiş oldu. Bu bile, önümüzdeki yıllarda dünyanın yüzünün enerji kaynağı bakımından bakir bir kıta olan Afrika’ya döneceği besbelli iken, yaşadığımız vurdumduymazlık ortamında önemli bir adım oldu bana kalırsa.

Yalnız Sudan’ın da içinde bulunduğu Doğu Afrika denilince benim hafızama nedense tek bir kişi gelip kurulur. Onun bu topraklarda yaşayanların hafızalarında açtığı derin yollar, bugünün öncülerine ışık tutuyor, hafızalarına silinmez bir iz bırakmış durumda çünkü. Bence İngilizler için Afrika káşifi Livingstone neyse, Osmanlılar için de Afrika fátihi Özdemir Paşa odur.

‘KARA KITA’YI KEŞFETTİ

Bir Memluk beyinin oğludur Özdemir Paşa. Hanımı ise Abbasi hanedanından bir soylu kadın. Memluk demek ‘köle’ demek. Türkçesi Kölemen. Köle soyundan gelen asker bir baba ile Peygamber soyuna dayanan bir kadının kocası olmak onun üzerinde her iki damarı birleştirmek gibi çapraz bir etki bırakmış olmalı. Yani verilen hizmete kölece koşmak ama aynı zamanda bu görevi en güzel şekilde yerine getirmek. Özdemir Paşa’nın kılıcını bu kadar keskin, ama kendisini bu kadar seçkin vasıflar içinde görmemizin bir nedeninin, bu renkli aile bağlantısı olduğu söylenebilir.

Özdemir Paşa’nın 1500 yılında doğduğu tahmin ediliyor. Uzun zaman Mısır Valisi Hadım Süleyman Paşa’nın hizmetinde subay olarak çalıştı. Tümgenerallik, yani sancakbeyliği rütbesine onun yanında yükseldi. Osmanlı’nın Hint Okyanusu’na açılmasını simgeleyen 1538 tarihli sefere katıldı. Ardından Süleyman Paşa’nın emri geldi: Mısır Eyaleti’nin sınırlarını güneye doğru genişletecekti. Bu emir, onun ölümüne kadar sürecek olan Afrika ilgisini ateşleyecektir.

Sudan, Eritre, Somali, Etyopya (Habeşistan) topraklarında başarılı seferlere komuta etti, Osmanlı’nın Doğu ve Orta Afrika’daki yayılmasının en büyük icracılarından oldu. Kızıldeniz’in batı kıyılarını Osmanlı topraklarına katarken, onu bir Osmanlı gölü haline getirmeyi başardı. Aynı zamanda henüz putperest bulunan milyonlarca Afrikalıyı İslamla tanıştırdı. Bugünkü Afrika Müslümanlığının temellerini atanlardan birisi, belki de birincisi Özdemir Paşa oldu.

Üstelik bütün bunları yaparken yanında öyle onbinlerce askeri de yoktu. Sadece birkaç bin askerle başardı Afrika fethini. Evliya Çelebi, 17. yüzyılda Afrikalıların hala Özdemir Paşa’nın destanlarını anlattığını aktarır bize. Aynı zamanda onun fethettiği düzinelerce şehri de teker teker ziyaret edip anlatır ki, onun Paşa’ya duyduğu sevginin de bir nişanesidir.

KANUNİ’NİN AFRİKA DANIŞMANI

Özdemir Paşa bütün bu başarılarıyla Kanuni Sultan Süleyman’ın dikkatini çeker, onun Afrika ve Doğu Arap alemi üzerinde uzmanlaşan özel müşavirliğine getirilir. Kanuni’yi Afrika’nın sorunları üzerinde aydınlatır ve Sudan, Eritre ve Somali’nin de içinde bulunduğu Habeş Eyaleti’ni kurmasını sağlar. Eyalet merkezini Kızıldeniz üzerinde bulunan Musavva liman şehrinde kurar. Böylece Osmanlı Afrikası’nın sınırlarını Ekvator’a kadar ulaştırmış olur.

Bu peş peşe başarılarının ardından Yemen’in fethiyle görevlendirilir. Yemen aslında Yavuz Sultan Selim’ın Mısır’ı fethiyle birlikte Osmanlı nüfuz bölgesi içine girmişti ancak resmi bir bağlılığı bulunmuyordu. Zeydilerin Yemen’deki egemenliği, 23 Ağustos 1547’de Özdemir Paşa’nın San’a’yı fethine kadar devam etti. 8 yıl Yemen Beylerbeyiliği yapan Paşa, ömrünün son yıllarını yine Sudan’da geçirdi.

1560’da öldüğü zaman cenazesi, şöhreti babasınınkini geçecek olan oğlu Osman Paşa tarafından Musavva’da yaptırılan türbesine defnedildi. Hem Yemen Fatihi hem de Habeşistan Fatihi diye şöhret bulan Özdemir Paşa’nın oğlu da tarihlerimizde Kafkas Fatihi adıyla ebedileşecektir.

KAHVE ÖZDEMİR PAŞA’DAN GELİR

ÖZDEMİR Paşa’nın bir başka özelliği ise Osmanlı dünyasını, tabii daha sonra da dünyayı kahveyle tanıştıran kişi olmasıdır. Kahvenin kökenini biz Yemen’e bağlarız genellikle ama aslında ana vatanı, Habeşistan’dır. Habeşistan’da halk bizim gibi içmezmiş kahveyi; değirmenlerde öğütüp hamur gibi yoğurur ve ekmek gibi pişirerek yermiş.

1547’de Yemen’e tayin olduğunda yanında kahve bitkisini de götürmüş ve burada ektirmiş. Yemen toprağında tutan kahve bitkisi, içecek olarak önce Osmanlı dünyasında yayılmış, buradan da Avrupa’ya ulaşmış ve adı bazı dillere Türk şarabı olarak geçmiştir. Nitekim Oryantalist Erdmute Heller’in ‘Arabeskler ve Tılsımlar’ adlı kitabında yazdığı gibi, Almancadaki ‘Kaffe’ kelimesi bugün kahve adlı içeceği adlandırsa da, bir zamanlar ‘Şarap’ manasına kullanılıyordu.

Kahve bugün Yemen’in en önemli gelir kaynaklarından biri durumundaysa, bunu Özdemir Paşa’nın Kanuni tarafından Habeşistan’dan Yemen’in fethine tayinine borçludur büyük ölçüde.

Bir cevap yazın