• Home
  • Genel
  • Taksim Anıtı’ndaki gariplikler

Taksim Anıtı’ndaki gariplikler

Taksim Anıtı’ndaki gariplikler

Tam 8 ay önce bugün (18 Haziran 1999) yine bu köşede Taksim Cumhuriyet Anıtı’nda iki Sovyet generalinin ne aradığı meselesini gündeme getirmiştim. Aksiyon dergisinden Muhsin Öztürk de derginin geçen haftaki sayısında Kızıl Ordu’nun teorisyenlerinden Frunze ve Sovyet Genelkurmay Başkanı Voroşilov’un fotoğraflarıyla zenginleştirdiği dosyasında konuyu özet olarak değerlendiriyor. Bu yazı vesilesiyle anıttaki ilginç birkaç ayrıntıya daha değinmek istiyorum.

1928’de açılan Taksim Cumhuriyet Anıtı, bir defa bugün meydana hakim konumunu yitirmiş bulunmaktadır. Yapıldığı yıllarda meydanın tam ortasında idi; ancak 1940’lı yıllarda İstanbul’u gaddarca kesip biçmesiyle ünlenen Belediye Başkanı Lütfi Kırdar tarafından Taksim Kışlası’nın yıkılması ve meydanın bugünkü AKM binasına doğru genişlemesi ile bir kenarda kalmış, hele İstiklal Caddesi’nin trafiğe kapatılmasıyla yama gibi makseme yapışmış kalmış, meydanın diğer unsurlarından kopartılmıştır. Hele hele bugün anıtın civarının emniyet güçlerince -muhtemelen bombalama olaylarına karşı bir tedbir olarak- yayalara kapatılmasıyla kimsenin fark edemeyeceği bir uzaklığa ve yalnızlığa itilmiş bulunmaktadır.

Dahası anıt, daha yapıldığı yıllardan başlayarak sanatkarlar tarafından pek beğenilmemiş, donuk ve ruhsuz bulunmuştur. Mesela zamanın ünlü ressamı Halil Dikmen, sadece kaide kısmını beğenmiş ve bu kaidenin ancak üzerine başka bir heykel yapılması halinde işe yarayabileceğini söylemiştir.

Bir de heykelin yapıldığı malzemenin çürüklüğü meselesi var. Daha ilk yıllarından itibaren heykelde aşınmalar başlamış ve yer yer çatlaklar oluşmuştur. Kısmen de dökülmeler görülmektedir. Anıtın pembe renkli duvarları, gerekli tedbirler alınmazsa günün birinde yıkılıp gidecektir. Oysa en basitinden bir Osmanlı mezar taşı veya çeşmesi rahatlıkla asırlara meydan okuyabilmektedir.

İlginç bir ayrıntı daha: Semavi Eyice’nin naklettiğine göre 1985 yılında keskin gözlü bir terzi, bugün artık girilemeyen anıtın bahçesine girmiş ve heykeli uzun uzadıya inceledikten sonra çeşitli gazetelere mektuplar göndererek anıtın Beyoğlu tarafına bakan yüzündeki Atatürk heykelinin ceketinin düğmelerinin ters yönde yapıldığını keşfetmiştir. Gerçekten de ceketin düğmeleri sağda olacakken solda yapılmıştır. Ama mesela İnönü’nün ceketindeki düğmeler sağdadır. Bu hatayı, Pietro Canonica gibi dünyaca ünlü bir heykeltıraşın işlemesi büyük bir skandaldır aslında. İnanmazsanız Aksiyon’daki yakın çekim fotoğrafa dikkatle bakın.

60 küsur yıl kimsenin fark etmediği bu hatayı meslekten bir terzi fark edebilirdi ancak!

Atatürk’ün sivil cephesi

Mete Tunçay bundan birkaç yıl önce verdiği bir röportajda Atatürk’ün Cumhuriyet’ten sonra askeriyeye fazla yatırım yapmadığını söylerken beni önce şaşırtmıştı. Lakin daha sonraki araştırmalarım bu tezi hep doğruladı. Mareşal Fevzi Çakmak’ın çelik ellerine tevdi edilen askeriye içindeki ilk kıpırdanmalar onun yatağa düşmesinin hemen ardından başlamıştır. Başta Dahiliye Vekili Şükrü Kaya ve o zaman Heybeliada’da “menkub” vaziyetteki İsmet İnönü ekipleri olmak üzere Harbiye üzerinden siyaset yapmaya girişmişler, hatta Nazım Hikmet’in ünlü Harbiye davası da İnönü ekibinin elinde siyasi bir koz olmuştur.

Gerçekten de Hatay meselesi haricinde ordunun doğrudan hareketli olduğu pek fazla bir dış hadise yaşanmamıştır Atatürk döneminde. Asıl büyük yatırımlar da bu yüzden çoğunlukla sivil alana kaydırılmıştır.

Pietro Canonica, Türkiye’ye yalnız Taksim Anıtı için değil, Gazi’nin asker üniformasıyla birkaç heykelini yapmak üzere de çağrılmıştır. Gazi’nin ata binerek poz vermesi gerekmektedir. Üniformayı hiç değilse bir defa giymesi için çok mücadele verir Canonica; ama başaramaz. Bir sabah, Çankaya Köşkü’nde kendi üniformasını giymiş, aynı yapıda yakışıklı bir subayı atın önünde bulur ünlü heykeltıraş. Subayın yanında duran Gazi, gülerek “Kafaya bakmayın, gerisi aynı” der ve Etnoğrafya Müzesi önündeki heykel, ancak bir dublörün pozuyla yapılır. (Prof. Dr. Semavi Eyice, Atatürk ve Pietro Canonica, İst. 1986, s. 22-23.)

Acaba askerlikte bir defa çıkarılan üniforma bir daha giyilmez diye bir kural mı var? Bilenler beni aydınlatırsa sevinirim. Bu davranışın altında Canonica’nın zannettiğinin tersine, savaştan nefret etmekten çok sivil bir cumhurbaşkanı olmanın bilinci yatıyor gibi geldi bana.

Çağımızın anlamı

“Şimdiye kadar hiçbir zaman insanın bizim zamanımızdaki gibi, bu derece fazla ve çeşitlenmiş bir bilgisine sahip olunmadı. Şimdiye kadar hiçbir zaman, insanın bilgisi böylesine etkileyici ve göz alıcı yollarla elde edilmemişti. Şimdiye kadar hiçbir zaman bilgi böylesine hızla ve kolaylıkla artırılamıyordu. Fakat diğer taraftan, şimdiye kadar hiçbir zaman insanın ne olduğunu mevzuunda bizim zamanımızdan daha az bir bilgisizlik yaşanmadı. İnsan, şimdiye kadar asla bizim zamanımızdaki gibi böylesine bilinmez ve sorgulanabilir hale gelmemişti.”

Martin Heidegger, zikreden: William Barrett, “Heidegger Muamması”, (Çev. F. Hürriyet) Yağmur, sayı: 6, s. 52.

One Comment

  • Hüseyin Aksu

    4 Şubat 2012 at 00:00

    DEĞERLİ HOCAM
    Taksım anıtındaki elinde tüfek olan şişli ıstkametine bakan yönde bulunan asker fıguru benim köylüm Veysel Süleymanoğlu olduğu çocukluğumuzdan beri bizelere anlatılır.Atatürk un sılah arkadaşı,kurtuluş savaşinda başarlı olmuş bir asker olarak bılırız.sizden rıcamız bu olayı nasıl delillendirebılırız,kayıtlara ulaşma imkanı varmıdır,hangi yolu izlemelıyız amacımız köylümüze sahıp çıkmak,ve onunla gurur duymaktır.

    Cevapla

Bir cevap yazın