Ezan-ı Muhammedî 18 yıllık bir mahpusluktan sonra yeniden Türkiye ufuklarında çınlamaya başladıktan sonra da Türkçe ezana dönmek için uğraşan birileri hep oldu.
Ezan özgürlüğüne kavuştuktan sonra da onu hapsetmek isteyenler hep çıktı; aslında onlar hep vardı. Hâlâ da varlar. Nitekim 29 Kasım 1997 tarihli Milliyet’te geçenlerde ölen Kenan Evren’in “İlk taviz DP’nin ezanın Türkçe okunmasından vazgeçilmesidir. Arapça okunmasıdır.” dediğini biliyoruz. 28 Şubat döneminde Türkçe ezanı geri getirme çabalarını hatırlayacak durumdayız. Velhasıl bir kesimde ezan rahatsızlığı, daha doğrusu hazımsızlığı hâlâ devam etmekte.
Peki ezan 16 Haziran 1950 günü yeniden Arapça okunmaya başlanınca rahatsız olanlar kimlerdi? Önce 27 Mayıs darbesinin liderlerinden Cemal Madanoğlu’nun sözleri:
“Ordu daha önce DP’ye sempati ile bakarken ezanın Arapçalaştırılması karşısında irkildi. Kıpırdanmalar başladı. Kıpırdanmalar giderek arttı. Erzurum’da ordu kurmay başkanlığına getirilişimde çekmecede gizli bir dosya buldum. Dosyada ‘Ne duruyoruz, Atatürkçülük ortadan kalkıyor’ mealinde yazılar, mektuplar vardı… Gerçekten de rahatsızlık ezanın Arapçaya dönmesiyle başlamıştı.”
Türkiye’de halkın ezici çoğunluğu ezanın serbest bırakılması kararı karşısında sevinç gözyaşları dökerken ordu içinde bir darbe hazırlığının da tetiği çekilmiş oluyordu. Tetiğin çekilmesinde ezan kararı etkili olacak ve darbenin ana sebeplerinden biri olacaktı.
Darbeci Haydar Tunçkanat da ezan kararını taviz olarak görenlerden. Şöyle yazar hatıralarında: “Bu, oy için köktendincilere DP’nin verdiği ilk ödündür (tavizdir). Bu, DP iktidarının Atatürk devrimlerinin karşısında olduklarını gösteren önemli bir kanıttır.”
Kanıt ezan; öyleyse gereği yapıla! İdam! Menderes demek ki boşuna ‘ezan şehidi’ olarak halkın gönlüne kazınmamış.
İnönü’nün damadı Metin Toker, “Atatürk devrimleri konusunda hassas olan Ordu’da ilk rahatsızlıklar bu konuda (Arapça ezan) başladı.” diyerek bir başka kanıtı ortaya koymuş, Cüneyt Arcayürek kararın DP iktidarına kuşkuyla bakmalarını gerektirecek ‘ilk adım’ olduğunu yazmıştır.
Bir başka darbeci Faruk Güventürk konuşsun şimdi de: “DP geldi, hemen Atatürk ilkelerine el attı, ezanı Arapça yaptı. Hepimizin kafasına yumruk inmiş gibi oldu.”
Dündar Seyhan: “Türkiye semalarında, gürül gürül kendi öz dilimizle okunan ezanın yeniden Arapçaya çevrilmesi, geriye gidiş hareketinin ilk ifadesi olarak, Atatürkçülerin bünyesini kökünden sarsmıştı.”
Yumruk, sarsıntı, kuşku, rahatsızlık, darbe… Şu kesin: 27 Mayıs darbesine giden yolda ilk kırılma, ezanın serbest bırakılmasıyla başladı.
Ezan ihanet midir?
Darbecilerin 27 Mayıs’tan sonra ‘gerici ve laiklikten taviz veren karar’ olarak gördükleri ezanın yeniden Türkçe olarak okunması için girişim ve yoklamalarda bulundukları biliniyor. Bunu darbecilerin liderlerinden Numan Esin şöyle dile getiriyor:
“Bu konu 1960’ta da bizim önümüze geldi. Yönetimle halk arasını açacağı gerekçesiyle böyle bir şeye gerek olmadığına karar verdik. O gerekçeyi de ben ileri sürmüştüm.”
Esin’in gerekçe dediği, Milli Birlik Komitesi denilen cuntanın 35 No’lu kararıydı. Karar, o sırada basında çıkan ve askerin Kur’an’ı Türkçe okutacağı ve ezanı Türkçeye çevireceğine dair söylentilere verilen bir cevaptı:
“… Şunu kesin olarak belirtmek isteriz ki, bazı teşekkül ve şahıslar tarafından yapılan, ezan ve Kur’an-ı Kerim’in Türkçe okutulması mecburiyeti gibi, vatandaşlarımızın zihinlerinde yanlış kanaatler uyandıracak istidattaki beyan, tefsir ve propagandalar, hiçbir surette MBK’nin fikirlerini ifade edemez.” (25 Temmuz 1960)
Bazı darbecilerin MBK’nin Atatürkçülük ve devrimciliğine “gölge düşürdüğü”nü söyledikleri kararın ardından bir adım daha atılmış ve radyoda yılda 4 kez Mevlit okutulması ve Kur’an’ın Türkçeye çevrilmesi kararı alınmıştı!
Söylenti dedik ama ateş olmayan yerden de duman çıkmazdı kuşkusuz. İşte darbenin ‘kudretli albayı’ Alparslan Türkeş’in 29 Haziran 1960 tarihli “Kim” dergisine demeci:
“Ezanın Arapça okunması hakkındaki kararın (DP’nin) iktidara gelir gelmez ilk iş olarak ele alınması bizlerde, samimiyetsiz ve Atatürk inkılaplarına cephe almış bir iktidarın işbaşına geldiği kanaatini uyandırdı.”
Bu cümle, ezanın Arapça okutulmasından rahatsızlık duyanlar arasında Türkeş’in de bulunduğunu gösterir. 15 gün kadar sonra “Cumhuriyet” gazetesine verdiği demeçte bu görüşü daha ileriye taşır: “Evvelâ ezanı Arapça okutmakla buna (Atatürk inkılâplarına) ihanete başladılar.” Bir adım daha atar ve Ziya Gökalp gibi meseleyi Kur’an’a bağlar: “Türk camiinde Türkçe Kur’an okunur, Arapça değil.” (17 Temmuz 1960). Bir gün önce Cemal Gürsel “Türk milleti Kur’an’ı kendi dili ile öğrenmesini bilmelidir.” diyecekti.
Ateş olmayan yerden hakikaten duman çıkmazmış, öyle değil mi? Gürsel ve Türkeş’in açıklamaları üzerine yayılmıştır söylentiler. MBK’nin kararının Türkeş’in demecinden bir hafta sonra gelmesi de anlamlıdır. İşin arkasında bir baş daha vardır ki, onu birazdan öğreneceksiniz.
İlahi adaletin tecellisi
Mesele burada kapanmayacak ve Gürsel’in İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü’nü ziyaretinde (6 Ekim 1960) “Ezan Türkçe, Kur’an Türkçe okunmalıdır” demeciyle yeniden alevlenecekti. 2 yıl sonra ODTÜ Mimarlık Fakültesi’nin temel atma törenindeki konuşması ise meselenin 1960’ta kapanmadığını göstermesi bakımından ilginçtir: “Ezan da, Kur’an da Türkçe okunmalıdır. Bütün dini işlerin Türkçe olması lazımdır; ancak, zorlama olmamak şartıyla…” (Cumhuriyet, 12 Mayıs 1962).
Öte yandan Türkçe ezan ve Kur’an tartışmalarına Türk Dil Kurumu da kendi çapında katkıda bulunmayı ihmal etmemiş. 11-15 Temmuz 1960 günlerinde toplanan 9. Kurultay’dan “Ezanın Türkçe okutulması hususunun Diyanet İşleri Başkanlığı’na iletilmesi” kararı çıkmıştı.
Bu arada gözden kaçan bir ayrıntıyı Prof. Şerafettin Turan güzel yakalamış. Turan’dan öğrendiğimize göre 6 Ağustos 1960 günü Gürsel’in İnönü’yü ziyaretinde “dinde reform” ve “Türkçe ezan” meselesi üzerinde durulmuş. Meğer İnönü bu görüşmede Gürsel’e “İbadetin Türkçeleştirilmesini, tekrar Türkçe ezanı gözünüz tutuyor mu?” diye sormuş. Anlaşılan İnönü’nün kafasında 27 Mayıs’la beraber çok özlediği ezan yasağının da avdet edeceği beklentisi çok yüksektir. Nitekim Gürsel’in “Tutmuyor” cevabından ve bunu istedikleri fakat doğacak tepkilerden korktukları itirafından Paşa’nın pek de memnun olmadığını not defterine düştüğü “Yazık! Din meselesi: Reform-irtica teşkilatından kurtulmak. Türkçe ibadeti gözleri tutmuyormuş.” ifadesinden anlıyoruz.
Demek İsmet Paşa 16 Haziran Ezan yenilgisinin rövanşını askeri darbe sayesinde alabileceğini ummuştur. Lakin Eşref Edib’in 1950’de ezan-ı Muhammedî sesini duyar duymaz yazdığı gibi “Elbette bu, muazzam bir inkılaptır, bir inkılab-ı ilahidir. Zulme karşı ilahi bir adaletin tecellisidir.”
Demek yazık! Öyle mi Paşam?
14 Haziran 2015, Pazar