Ağacın sembolik dili

Ağacın sembolik dili

Kitab-ı Dede Korkut, bize ilk bakışta son derece garip gelebilecek bir ağacın tasvirini vermektedir: “Başına baksam başsız bir ağaç, ayaklarına baksam ayaksız bir ağaç…” Nedir burada kastedilen acaba?

Kuşkusuz “ağaç”ın anlamı geleneksel kültürlerde çok daha derine inen ve yükseklere seğirten bir seyyaliyetle donanmış bulunuyordu. Ivan Illich’in deyimiyle metropollerde mahalli idarecilerin bir emriyle dikilmiş ve sanki bir başka emirle ortadan kaldırılmaları mukadder imiş gibi dizi dizi yer alan bitkiler değillerdi. Doğrudan doğruya ağacı çevreleyen ve onunla alt ve üst dünyalara seyahat etmeyi mümkün kılan dikey boyutun bir sembolüydü. Dağ sembolü nasıl Kur’an’da dünyanın direkleri olarak niteleniyorsa, Tuba ağacı da semavatı yeryüzüne yansıtan meyveleri taşır üzerinde. Her ikisi de kâinatın mihveri (axis mundi) olarak karşımıza çıkmaktadır.

Geleneksel dünyanın kâinat tasavvurunda üç katlı bir imajı yer almıştır. Buna göre kâinatta dizginlenemeyen gizli, karanlık güçler (cinler, ifritler, şeytanlar, devler vb.) yeraltındaki, sâkinleri ağırlıkla ölüler olan dünyada egemendir ve bu korkutuculuğu yer altının, aynı zamanda ona bir kutsallık kazandırmıştır. Yer altındaki ağır sular, karanlık nehirler, madenler eriyikler, volkanlar; bütün bunlar aşağıdaki gizli güçün içinde bulunduğumuz dünyadaki tezahürleri olmaktadırlar. Başka bir deyişle bu kabına sığmayan ve yeryüzüne taşmak için sabırsızlanan dünya, korkutucu derinliği ile muhayyileleri kendisine sıkça cezbedilmiştir.

Geleneksel dünyadaki kâinat tasavvurunda ikinci kademe olan içinde yaşadığımız “orta dünya”, fenomenler alemi olarak görülmüş ve gerek alt, gerekse üst dünyanın güç ve etki alanlarının çatışma ve etkileşme alanı olarak değerlendirilmiştir. Alt dünyaya ait karanlığın kötü güçleri güçleri -ki bunlar genellikle ağırlık prensibi olan ‘iblis’ ile sembolize edilmiştir- ile üst dünyanın iyi güçleri -bunlar da genellikle melek olarak isimlendirilmiştir- arasındaki güç mücadelesinde insan kendisine bir yol ve yön bulmak, daha doğrusu kutsal kitaplarla kendisine indirilmiş bulunan yolunu şaşırmamak vazifesiyle karşı karşıyadır.

Nihayet üst dünya ya da semâvâtın yüce, ulaşılamayan ve ilahî güçleri bu tabloyutamamlamaktadır. Burası kâinattaki enerjinin doruk noktasını temsil etmektedir. Gökyüzü ve yıldızlar, ay ve güneş, bulutlar ve doruklar üst alemin görünen tezahürleridir. Görünmeyenler ise Tanrı, melekler ve diğer kozmik kanuna tabi unsurlardır.

İşte ağaç sembolü, her üç alemi birbirine rapteden bir eksen, bir mihver olarak telakki edilmiştir geleneksel kozmolojide. Tıpkı Yakutların yeryüzünün merkezinde göğü kateden büyük cüsseli bir ağacın bulunduğunu ve bunun köklerinin altından “güç verme yeteneği bulunan” ebedî bir dalganın fışkırdığını, bunun köpüklü bir saır sıvı olduğunu söyledikleri gibi… Göğün dayanağıdır bu ağaç. Gökyüzü büyük bir çadır gibi düşünüldüğünden bu ağacın dalları gökyüzünün deliklerinden yukarı uzanmakta ve şamanın ruhanî yolculuğunda ona manevî bir merdiven vazifesi görmektedir. Hatta gök çökmemek için bu ağaca yaslanmaktadır.

İbn Arabî, ağaç sembolizmine hem makrokozmos, hem de mikrokozmos açısından yaklaşır. Allah’ın “Ol!” emriyle tohumları atılan ve zamanla dallanıp budaklanan, giderek yapraklanan bu ağaç, kâinatın tamamını ve bütün serüvenini sembolize etmektedir. Nitekim ölen bir insanın bu ağaçtan düşen yeni doğan bir bebeğin ise ağaca eklenen birer yaprak oldukları yolundaki istiare de bunun bir yansımasıdır. Küçük kânat olan insan düzeyinde ise tefekkür ve zikir vasıtasıyla Hakikat’in (Ruhun) kökünden kendisine kadar yapılan uzun bir süreci dile getirmektedir ağaç.

Eliad’a göre ağaç, kökleri ile yeraltı, dalları ile de gökyüzünü kavrayan dikey boyutu ifade etmektedir ve bu özelliğiyle “merdiven” sembolü olarak da kullanılmaktadır. Merdiven aracılığıyla ‘üç dünya’ birbirine bağlanır: Aşağı dünya (cehennem), orta dünya (yeryüzü) ve yukarı dünya (cennet). Böylece ağaç, geleneksel sembolizmde cennet ve cehennemi de içeren; ama aynı zamanda zâhiren bu dünyayı da kapsayan Hayat Ağacı’dır. Cennet ve cehennemin bilinmeyişi, Dede Korkut Kitabı’nda işaret edilen ‘başsız’ ve ‘ayaksız’ ağaç sembolüyle tasvir edilmiştir. Görünen sadece bu dünyadaki gövdesidir, dalları ve kökleri meçhuldür. Onlara ancak hakiki sâlihler nüfuz edip bu dünyadayken ölür ve dirilirler.

05 Ağustos 1997, Salı

Bir cevap yazın