• Home
  • Genel
  • Amerika’yı bir Müslüman komutan keşfetmişti

Amerika’yı bir Müslüman komutan keşfetmişti

Amerika’yı bir Müslüman komutan keşfetmişti
1492, tarihin karnına sokulan bir bıçak. Henüz bir babayiğit el tarafından geri çekilmediği için de kan, vücudun içinde kokuşuyor. Bu iç kanama yüzünden gözlerimize kızıl bir perde inmiş. Aynı yıl, iki bıçak birden sokulur insanlığın gövdesine.
Birinci bıçak, Amerika kıtasında tam bir soykırıma yol açacak olan (‘kızılderili’ nüfusu 30’da bire düşecektir bu kanlı süreç sonunda) ve Kolomb’un başını çektiği Doğu’ya yolculukta girer. İkinci bıçak ise, gariptir, yine İspanya’da çekilir ve sonunda muhteşem Endülüs’ün son kalesi olan düşer; yüzbinlerce Müslüman ve Musevi’ye yol görünmüştür: Ya kalıp din değiştirecekler ya da o diyardan gideceklerdir. Üçüncü ihtimali en iyi bilenler, şüphesiz Kolomb’un Santa Maria, Nina ve Pinta adlarını taşıyan gemileri kıyılarına yanaştığı sırada şen şâtır yaşamakta olan Amerikalı yerlilerdir. Kolomb’un seyir defterine, Amerika’nın yerli halkı için “Bunlar kötülük nedir bilmeyen insanlar” diye bir not düşülmüş. Çarpıcı gerçekten de. Oysa 50 yıl sonra, 1542’de Güney Amerika’da yapılan katliamları kaleme alan Batholome dè Las Casas, İspanyolları kastederek, “Bu vahşi hayvanların yaptığı bunca iğrenç, korkunç, kanlı eylemi yazmaktan yorgun düştük” diye içi yanarak noktalayacaktır defterini.
1492 bıçaklarının bir ucu İspanya’da, öbür ucu ise Amerika’da kanıyor. Beyinlerimiz de ondan payına düşeni almakta gecikmiş sayılmaz. İşte “Kolomb olayı”, tarihe nasıl Avrupa-merkezli olarak baktığımızın çarpıcı bir göstergesi olarak karşımızda. Dünyayı keşfedenlerin Avrupalılar olduğu ve ancak Avrupalıların dünyayı keşfedebilecekleri yolundaki sahte kanaatin karşısına bir alternatif konulmadığı sürece de bu yalanlar dizisi, hafızamızı kanatmaya devam edecek. “Batı’nın yükselişi” üzerine düzülen bunca destandan sonra birisi kalkıp da Batı’nın aslında gerek Çin, gerekse İslam medeniyetlerinin omuzları üzerinde yükseldiğini, top, tüfek, kâğıt ve matbaa gibi birçok “Batılı” buluşun aslının Çin’de ortaya çıktığını ve oradan İtalyan tüccarlar kanalıyla Avrupa’ya intikal ettiğini iddia etse, Kopernik’in dünyanın döndüğü teorisinin arkasında Tusi’nin, Galile’nin hareket kanunları arkasında ise İbn Bacce’nin bulunduğunu ‘bilimsel olarak’ kanıtlasa buna biz bile istemeye istemeye inanmaz mıyız? Neden peki? Çünkü bir buluşun ancak Batı tarafından tescillenirse gerçekten “buluş” olacağına inandırılmışız da ondan. Mesela Kristof Kolomb’un Amerika’yı ilk değil, SON keşfeden adam olduğu ve bu yüzden de Avrupa’nın o dönemdeki geriliğini şahane bir şekilde ortaya koyduğunu söyleyen birisi, kaç adım yürüyebilir dersiniz üniversitelerimizin koridorlarında? Hele birinin Amerika’nın Kolomb’dan tam 71 yıl önce Çinliler tarafından, bu defa nihai olarak keşfedildiğini, haritalarının çıkartıldığını, yerleşimler kurulduğunu, Asya ile Amerika arasında hayvan ve bitki değiş-tokuşları yapıldığını söylemesi, aforoz edilmesi için fazlasıyla yeterlidir. Edward Said burada yanılıyor: Oryantalizm, eğer yerli işbirlikçiler olmasaydı bu kadar etkili olabilir miydi? Tek taraflı bir oyun, bir yerden sonra oynayan için de sıkıcı gelmeye başlamaz mı? Hepimiz bir yerde Kolomb’un teknelerindeki tayfalar değil miyiz?
Yıl 1421, Çin, Moğolların elinden yeni kurtarılmıştır ve İmparator Zu Di, Çin’in boşalan ufuklarını yeni bir rüzgârla şişirme uğraşındadır. Bir hedef koyar yöneticilerin önüne: Çin’i dünyanın Süpergücü haline getirmek. O yılın 2 Şubat’ında tam 28 ülkeden devlet başkanları ve elçiler Pekin’de Zu Di’nin muhteşem sarayında toplanmış, günlerce şenlikleri izlemiş, yemiş içmişti. Çin İmparatorluğu’nun dört bir yanında büyük bir inşaat faaliyeti göze çarpıyordu. Yalnız saraylar yapılmıyordu. Tersaneler, silah imalathaneleri, marangozhaneler tam kapasite çalışıyor, Çin’i Kubilay Han’ın gerçekleştiremediği büyük hedefe hazırlıyorlardı. Neydi bu hedef? Okyanuslara açılmak ve Çin’in büyüklüğünü dünyanın bilinen ve bilinmeyen bölgelerine göstermek. Şenlikler bitmiş, katılanlar Çin’in -tıpkı bugün olduğu gibi- harıl harıl dünya hakimiyetine hazırlandığına kendi gözleriyle şahit olmuşlardı. Onları İmparator’un muazzam filosu bırakacaktı memleketlerine. Donanma, Deniz Kuvvetleri Komutanı Zeng Ho’nun komutasında demir aldı ve açıldı Okyanus’a. Filipinler, Hindistan, Madagaskar derken, Zeng Ho Afrika kıyılarından geri dönmüş ama diğer gemiler, Vasco de Gama’nın ilk kez geçtiğini bildiğimiz Ümit Burnu’nu ondan çok önce dolaşarak Orta Amerika’ya ulaşmışlardı. Ardından sonradan adı New York olan limana uğramışlar ve kuzeye yönelerek Grönland adasına çıkmışlar, Kuzey Buz Denizi’nden dolaşarak tekrar Çin’e dönmüşlerdi. Bu arada donanmanın bir parçası da Güney Amerika’ya ulaşmış, Falkland adalarına, ardından da güya ilk defa o geçtiği için adı Macellan Boğazı olan geçidi aşmış ve Pasifik Okyanusu’na çıkarak Çin’e dönmüşlerdi. Macellan Boğazı’nda ikiye ayrılan filonun bir kanadı ise Güney Kutbu’na yakın seyrederek geri dönerken Avustralya ve Yeni Zelanda’yı da keşfetmişti. Zeng Ho’nun donanmasındaki gemilerin boyutları da o çağa göre korkutucuydu. Kolomb’un kaptan gemisi bile azami 100 ton yük alabilirken, Zeng Ho’nun dev gemilerinin yükleri 3.000 tona kadar çıkabiliyordu. Vasco de Gama’nın gemilerinde sadece 170 kişi varken, 1421’de başlayan ve 1424’te biten bu destanî yolculukta Çin gemilerinde 28 bine yakın insan seyretmişti. Gelelim Zeng Ho’nun kişiliğine. Ailesinin 8. yüzyılda ilk Arap fetihleriyle Çin’e yerleştiği bilinen Zeng Ho’nun Çinli olmadığı halde Deniz Kuvvetleri’nin başına geçirilmiş olması, iyi eğitilmiş ve tecrübeli bir yönetici aileden geldiğini gösteriyor. Kendisi Müslüman’dı ve görevi boyunca Müslüman kaldı. Hacca gitti, hatta görevden alındıktan sonra Çin’de bir cami yaptırdığı ve Müslümanlara yardım ettiği de biliniyor. Asıl ismi Mo Ho iken, Çin Sarayı’nda isim değiştirmişti. (Çince “Ma” ismi, Muhammed, Mustafa, Murad gibi isimlerin, “Ho” ise Hüseyin’in yerine kullanılır Müslümanlar tarafından. Böylece asıl isminin Muhammed Hüseyin olduğunu anlıyoruz Kristof Kolomb’dan 70 yıl önce yalnız Amerika’yı da değil, dünyayı keşfe çıkan denizcilerin başındaki otoritenin.)
Muhammed Hüseyin veya Zeng Ho. Hangi ismi verirseniz verin, artık bir şey açık: Hem Amerika’nın kesin keşif tarihini 70 yıl kadar önceye çekmek hem de Kolomb’un çocuklarının kan gölüne çevirdiği Amerika kıtasını ondan çok önce keşfedenlerin başında bir Müslüman’ın bulunduğunu ve Çinli denizcilerin, keşfettikleri halklarla dostane ilişkiler kurduklarını öğrenmek ve öğretmek durumundayız.
Yani 1492’nin iki bıçağını da battıkları yerlerden çıkarmak zorundayız: Kolomb bıçağını ve Endülüs bıçağını. Ameliyat olabilmek için yapılması gereken ilk işlem bu çünkü.

Bir yanıt yazın