• Home
  • Genel
  • Asker, Menderes’e Cumhurbaşkanlığı’nı teklif etmiş, sonra da asmıştı

Asker, Menderes’e Cumhurbaşkanlığı’nı teklif etmiş, sonra da asmıştı

Asker, Menderes’e Cumhurbaşkanlığı’nı teklif etmiş, sonra da asmıştı
“Tarih yazılarına başlayalı epey oluyor. Çok şaşırıyoruz yazdıklarınıza.” diyor beni gören okurlarım. Çok şaşırıyoruz… Neden peki?
Anlattıklarım hiç bilinmeyen şeyler değil ki! Ben ‘bilinmeyen gerçekler’den değil, ‘unutulan gerçekler’den söz ediyorum. Ve hep önümüzde olduğunu düşündüğümüz gerçeklere soru sorarak yaklaşmamız gerektiğini söylüyorum. Belki de farkım burada.
Kabul edelim ki, hafızamız epeyce zayıf. Hızla erozyona uğruyor bilgilerimiz. Hafızamızın mıknatıslığı azalmış. Jean-Paul Roux’nun dediği gibi, “Bu kadar sık şaşırmamızın nedeni, tarihi yeterince iyi incelemeyişimizdir”.
O zaman havanın puslu olduğu bugün de 27 Mayıs darbesinin üzerine gitmeye devam edelim. Bakalım onun unutulan yüzünde hangi gerçekler ışıldıyor, sormaya ve yeniden hatırlamaya çalışalım.
Her şey o mektupla başladı…
Hangi mektupla?
Canım, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Cemal Gürsel’in 3 Mayıs 1960 tarihini taşıyan şu ‘gizli’ mektubundan söz ediyorum.
Diyeceksiniz ki, neresi gizli? Haklısınız tabii. Mesela 1995 yılında Alparslan Türkeş’in hatıralarında fotokopisi yer aldı. Geçen yıl Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü başka belgelerle birlikte bu mektubun üzerindeki sınırlamayı kaldırdı ve internete dahi verdi. Erdal Şen kardeşimiz de “Yassıada’nın Karakutusu” adıyla Zaman Yayıncılık’tan çıkan kitabında arşivdeki orijinalini bir kere daha yayınladı.
Ne var ki, bence bu mektubun anlam ve önemi üzerinde yeterince durulmuş değil. Şunu söyleyeyim ki, bu mektup kadar darbecilerin ikiyüzlülüğünü çıplak bir şekilde ortaya koyan belge zor bulunur.
Tahliline sonra geleceğiz. Fakat önce mektubun mahiyetini beraberce hatırlayalım mı? 2 Mayıs 1960 gecesi, bir gün sonra izin alıp emeklilik günlerine başlayacak olan Orgeneral Gürsel ile Milli Savunma Bakanı Ethem Menderes arasında gizli bir görüşme cereyan eder. Gürsel Paşa’nın da, Ethem Bey’in de gidişattan memnun olmadıkları bellidir ve kötüye gidişin asıl sorumlusu olarak Celal Bayar’ı görmektedirler. Her ikisine göre de Bayar Cumhurbaşkanlığı’ndan ayrılmalı ve yerine daha uygun birisi, Adnan Menderes geçmelidir.
O gece bu fikir üzerinde uzlaşan ikili, mektubun Paşa tarafından imzalanmasına karar verirler. Gürsel imzalayacak, Ethem Bey ise Başbakan’a ulaştırma işini üstlenecektir. Bunun üzerine Gürsel ertesi sabah ihtilalcilerle arasındaki irtibatı temin eden Albay Alparslan Türkeş’e mektubu yazdırır. İmzaladığı mektubun üç nüsha olarak daktilo edildiğini, birisinin Türkeş’te ‘hatıra’ diye kaldığını, diğerinin Ethem Menderes’e verildiğini, üçüncüsünün ise Cemal Gürsel’de kaldığını Mükerrem Sarol’un hatıralarından öğreniyoruz. (cilt II, İstanbul 1983, Kervan Yayıncılık, s. 1028)
Sonradan arkadaşları tarafından “Brütüs” diye yaftalanacak olan Ethem Menderes, Cemal Paşa’yla ortaklaşa yazdıkları bu mektuptan Başbakan’ı “ayak üstü” haberdar eder. Sadece kendisini öven kısmı ve devamında da bir iki maddeyi okuduktan sonra Adnan Bey fazla önem vermez ve mektuptan Celal Bayar’ın haberi olmaması için bakanını özel olarak tembihler. Bunun üzerine Ethem Bey mektubu kasaya kilitler.
Şimdi geliyorum meselenin bam teline. Yassıada tutanaklarında okunan mektupta Gürsel Paşa’nın Başbakan’ı öven kısmının sansürlenerek okunduğu yazılıysa da, mektubun tek nüsha olmadığı ve mahkeme safahatı sırasında cereyan eden kritik bir hadise nedense gözlerden kaçmıştır.
Bir yazıya her şeyi sığdırmak epey zor iş olacak; ama gayret edeceğim.
1. Sansürlü de olsa Yassıada duruşmalarında okunan mektup, Ethem Menderes’in kasasına kilitlediği nüsha olmalıdır. O zaman Gürsel’in nüshasına ne olmuştur? Ya da okunan Gürsel’inki ise Ethem Bey’in kasasından çıkartılan nüsha nerededir?
2. Arşivin kullanıma sunduğu ‘sansürlenmemiş’ nüshanın ilk maddesi şöyle: “Cumhurbaşkanı istifa etmelidir. [Burada bir cümlelik boşluk dikkat çekiyor. -M.A.] Cumhurbaşkanlığına Sayın Adnan MENDERES getirilmelidir. Bu muhterem zatı her şeye rağmen milletin çoğunluğunun sevmekte olduğuna kaniim, bu sevgiden istifade edilerek kırılanların gönülleri alınmalı ve millete yeniden güven telkin edilmelidir.” Oysa bu ilk maddeden bahseden başka kaynaklar (mesela DP’li Mükerrem Sarol, İsmet Bozdağ, Hüsamettin Cindoruk, MBK üyesi Numan Esin, gazeteci Örsan Öymen) mektupta Cumhurbaşkanı’ndan bahseden ilk cümleden sonra, “Bütün fenalıkların bu zattan geldiği hakkında umumi bir kanaat vardır.” ifadesine yer vermektedirler. Ne var ki, bu cümle arşivdeki mektupta yoktur.
3. O zaman Alparslan Türkeş’in anılarında ‘değiştirildi’ dediği kısım aradaki o bir cümlelik boşlukta mı yer alıyordu? Yahut Bayar’la ilgili bu ifade, kızı Nilüfer Gürsoy’un iddiası geçerliyse, gizlice açılan kasadaki nüshaya sonradan mı eklenmişti?
4. Belki de tersini düşünebiliriz. Şimdiye kadar Bayar’la ilgili ifadenin Menderes’le ilgili kısım çıkartılarak ilk maddeye monte edildiği söyleniyordu. Ama sözün gelişinden ve “Cumhurbaşkanı istifa etmelidir” şeklindeki başlangıçtan sonra bir cümlelik garip boşluktan yola çıkarak mektupta var olan Bayar’la ilgili ifadenin sonradan çıkarıldığını varsayabiliriz.
5. Adnan Menderes’in avukatı Burhan Apaydın’la bu yazıyı yazmadan önce bir telefon görüşmesi yaptım. (Bu arada kendisine acil şifalar diliyorum.) Burhan Bey, Yassıada muhakemeleri sürecinde bu mektubun değiştirilmemiş aslı olduğunu bir subaydan gizlice öğrendiğini ve mahkemede okunmasını talep ettiğini söyledi. Belgenin aslını buldurup dosyaya koyduran Apaydın’a göre Menderes, 27 Mayıs’ı çökertecek ve yargılamanın seyrini etkileyecek bu mektubun, yani ihtilalin devlet başkanının kendisine Cumhurbaşkanlığı teklifinde bulunduğunu içeren nüshanın okunmasını reddetmişti. Adnan Menderes tam da kendisini idamdan kurtaracak bir mektubun okunmasını neden istememişti? Apaydın, baskı ve silah zoruyla reddetti, diyor.
Tarihin ne kadar önemli olursa olsun, arşivde bulunan bir belgeyle yeniden yazılamayacağını, bu yüzden onun üzerinde adeta bir arkeolog titizliğiyle kazı yapmamız ve yorumlamamız gerektiğini öğreten bu tarihî mektubun tahliline devam edeceğiz. m.armagan@zaman.com.tr

06 Mayıs 2007, Pazar

Bir yanıt yazın