Mizah yönetimlerin kolay tahammül edebildikleri bir şey değil. Siyasi iktidarla yaşadığı çelişki yüzünden karikatürü bırakan Cemil Cem’in hüzünlü öyküsü bunun bir örneği
YENİ bir seçime hazırlanan Recep Tayyip Erdoğan’ın iktidarına damgasını vuran tartışmalardan biri de ‘karikatür krizi’ydi. Başbakan’ın bir mizah dergisinde karikatürünü yapan kişiyi mahkemeye verip mahkûm ettirmesi, onun eleştiriye tahammülsüzlüğüne yorulmuştu kimi çevrelerce. Ne var ki, yakın tarihe dikkatle bakıldığında bırakın Erdoğan gibi hukuk yoluyla hakkını aramayı, karikatürcünün mesleğinin satın alındığı olaylar bile yaşanmıştır.
Meşrutiyet yılları birçok sanat dalı için olduğu gibi karikatür için de bulut toplama yılları. Hele Otuzbir Mart’ın ardından II. Abdülhamid tahttan indirildikten sonra padişahlar bile eleştiri konusu olabilmiştir mizah dergilerinde.
İşte Cemil Cem Meşrutiyet döneminin parlattığı en değerli çizerlerden biriydi. O, karikatür sanatımıza yeni bir hamle getirmişti. Zengin bir Batı kültürüne sahip olan ve Dışişleri Bakanlığı’nda çalıştığı yıllardan edindiği renkli birikime yaslanan Cem, kesintisiz eleştiri olarak koymuştu yürüdüğü yolun adını. Ancak eski Sultan Abdülhamid’i eleştirirken kendisini alkışlayan eller, sanatçının okları kendilerine yönelince yumruklaşıverecekti. Böylece siyasî hayatımızda karikatürist ile iktidar arasındaki bitimsiz mücadelenin odak noktalarından birisi olacaktır Cem.
Nihayet baskılar sonuç verecek ve karikatürist Cemil Cem, 1908’de çıkarmaya başladığı Kalem ve Cem-Djem adlı dergilerinin kepengini on yıl sonra, 1918’de indirmek zorunda kalacaktı. Bundan sonra Cem için uzun bir suskunluk dönemi başlar.
BİR ÖFKEYE MAHKÛM…
Bu sessiz dönem, Cumhuriyet kurulduktan sonra son kez bozulacaktır. Önce Güzel Sanatlar Akademisi’nde müdürlük yapan Cem, 1926’da yeniden çıkmaya başlar dergisini. Yine dilini, pardon elini tutamamakta ve Cumhuriyet hükümetlerinin olumsuz icraatını ısırıcı zekásıyla eleştirmektedir. 1927 Aralık’ına geldiğimizde Cem’in dergisini nihai olarak kapattığını, kapatmakla da kalmayıp karikatür çizmeyi dahi bıraktığını göreceğiz.
Orhan Koloğlu Türkiye Karikatür Tarihi adlı eserinde Cem’in karikatürü bırakmasını, ‘bir karikatürü yüzünden bir yıl hapse mahkûm oldu. Sonunda mesleğini bırakmayı yeğledi’ şeklinde aktarmaktadır. Başka kaynaklarda ise Yavuz zırhlısının tamirinin uzaması nedeniyle çizdiği bir karikatürün Bayındırlık Bakanı Recep Peker’i öfkelendirdiği ve baskılara dayanamayan sanatçının karikatürü bıraktığı yazılıdır. Bu, Cem’in suskunluğunun yarı resmi açıklamasıdır. Ancak olayın resmi belgelere yansımayan yüzü çok daha ilginç ve karmaşık bir hikáye sunar bize.
Bu gayrı resmi bilgiyi, sanatçının oğlu Mehmet Cem’e borçluyuz. Karikatürist Semih Balcıoğlu’nun Tarih ve Toplum’daki bir yazısından öğrendiğimize göre, Cem’in susuşunda Atatürk birinci dereceden etkili olmuştur. Oğlu, Balcıoğlu’na şöyle anlatmıştır bu ilginç olayı:
‘Cumhuriyet’in kuruluşundan kısa bir süre sonra, Atatürk, babamı Ankara’ya çağırır. Padişahlık devrinde yapmış olduğu üstün karikatürlerinden dolayı kutlar ve her Türk gibi, Benim de karikatür deyince aklıma Cem gelir der ve her zamanki nezaketiyle babama, Artık karikatür çizmeyin, geçmiş dönemde çok başarılıydınız, bundan böyle İstanbul’a hizmet ediniz, sizi Şehir meclisine üye atadık. Engin sanat kültürünüzden İstanbul şehri yararlansın, der. Bu konuşmadan sonra Çankaya Köşkü’nden ayrılan Cem, ceketinin mendil cebindeki ‘tarama kalemini’ çıkarıp orada kırar ve karikatür çizmeye o anda son verir.’
Son verir vermesine ya, içinde memlekete hizmet ukdesi ve sanatın kıpırtısı rahat bırakmaz kendisini. Ne de olsa yönetimde etkili ve yetkili pek çok arkadaşı vardır. Bir çareseni bulacaklardır nasıl olsa. Onlarla her şeyi konuşur. Lakin bir tek şeyi konuşmasına müsaade etmezler Cem’in: Karikatürün K’sını ağzına almasına.
SAKIN O KELİMEYİ KULLANMA!
Günün birinde boş durmaktan canı sıkılan Cem, arkadaşlarına bir tarım dergisi çıkarmak istediğini söyler. Dünyadaki en son tarımsal gelişmeleri Türkiye’ye aktaracak bir dergidir düşündüğü. Ne yazık ki, arkadaşları derhal karşı çıkarlar. ‘Yoo’ derler, ‘sen o derginin içine yine az çok karikatür çizersin. Bunun dışında bizden ne istersen iste ama o menhus kelimeyi sakın bir daha ağzına alayım deme.’
Cemil Cem bundan sonra Kadıköy’deki evine kapanmış, resim yaparak ve bir daha karikatüre yan gözle dahi bakmayarak 1950 yılında bir kalp sektesinden sessiz sedasız aramıza veda etmişti. Mezarı Rumelihisarı’ndadır.
Üzülmeye gerek var mıdır: Ölmeden önce ölmüştür nasıl olsa.