Farklılıkları hazmetmek

Farklılıkları hazmetmek
İmparatorluktan milli devlete geçiş, kabul edelim ki, dünyanın her yerinde sancılı bir süreçtir. Devletin kurumsal bünyesinden tutun da kültüre ve hayata ilişkin pek çok unsur bu süreçte yerinden oynar ve bir kez yerinden oynadı mı taşlar, kolay kolay da yeni yuvasına oturmaz. Cumhuriyet kurulurken Türkiye’deki kültürel dönüşümlerin siyasi alandaki kırılma ve kopuşlardan aşağı kalmayacak bir düzeyde sert ve hızlı vuku bulduğunu ve bunlara bazı itirazların yükseldiğini biliyoruz.

Dönemin tarih telakkisiyle uzlaşamayıp yurt dışına giden değerli tarihçimiz Zeki Velidi Togan da bunlardan biridir.

Ankara Halk Evi’nde 2-11 Temmuz 1932 tarihilerinde yapılan Birinci Türk Tarih Kongresi, esasen dönemin tarih görüşüne ilmi bir meşruiyet kazandırılması amacına matuf olarak düzenlenmiştir. Afet İnan, Şevket Aziz Kansu, Dr. Reşit Galip, Hasan Cemil (Çambel), Akçuraoğlu Yusuf, Ağaoğlu Ahmet, Sadri Maksudi (Arsal) ve Zeki Velidi (Togan) gibi önemli isimlerin bir araya geldiği bu kongre, daha sonraki tarih kitaplarında etkisini gösterecek bir çizginin miladı olarak görülebilir. Tartışmaların merkezinde, Türklerin anayurdu olan Orta Asya’da “Büyük Türk Denizi”nin (İç Deniz) kuruması yüzünden başlayan göçlerle bütün dünyaya yayıldıkları ve henüz taş devrini yaşayan insanlığa, bu arada özellikle Avrupalılara medeniyeti götürdükleri tezi bulunmaktadır. Şimdilerde artık epeyce sarsılmış ve vazgeçilmiş olan bu tezin zaaflarına işaret etmek gafletinde bulunan Zeki Velidi Bey kongreden sert hücumlarla hırpalanmış bir halde çıkar.

Orta Asya’daki İç Deniz’in kuruduğu iddiasının geçersizliğini, bölgede geçici kuraklıklar sırasında bazı nehir kolları ile göllerin zaman zaman kurumasıyla ortaya koyan ve yemyeşil Orta Asya’nın kumlarla kaplanmış olmasının söz konusu olmadığını belirten Zeki Velidi Bey, halen sözü geçen yerlerde bazı Rusların yaşadığını ve toprağın da kumla kaplı olmayıp “mahsuldar” olduğunu, kadim Türk şehirlerinin bir kısmının 16. yüzyıla kadar yaşadığını; ancak bu tarihten sonra bazı sebeplerle terk edildiğini söyleyerek TTTC Umumi Katibi Reşit Galip’i eleştirir.

Eleştirinin muhatabı Reşit Galip bir yandan, dinleyiciler diğer yandan saldırırlar Zeki Velidi Bey’e. Antalya Ortamektep tarih muallimi Şekuri Bey dayanamayıp -gerçekte ilmi bir kongrede hiç yapılmaması gereken bir şekilde- Togan’ın görüşlerine dayanak yaptığı Barthold’un “alelade bir Türk düşmanı” olduğunu haykıracaktır. İtirazlar lince dönüşmek üzeredir.

Nihayet en ağır darbeyi Şemsettin (Günaltay) indirecektir. Başkırtlardan Zeki Velidi ile Kazan Türklerinden Sadri Maksudi (Arsal) arasındaki siyasi çatışmayı hatırlatan Şemsettin Bey’e göre Zeki Velidi Bey, Çarlık devrildikten sonra Rusya’daki Türklerin bir çatı altında toplanmasına karşı çıkarak Başkırtlar adına bu birliğe itiraz etmiş ve Türk birliğini baltalamış, Rusya Türklerinin parçalanmasına yol açmıştır. İtham bu kadarla kalmamakta, ilginç bir bağlantı kurularak kongreyle de irtibatlandırılmaktadır: “Acaba Zeki Velidi Bey aynı rolü bu kongrede de mi oynamak istiyorlar? Fakat emin olsunlar ki bu kongrenin etrafında toplananların dimağlarından milliyet ateşi fışkırıyor. Bu ateşin karşısında her gayret, her teşebbüs erimeğe mahkumdur. ” Zeki Velidi Bey’e bir daha söz hakkı tanınmaz ve konu tezahüratlarla kapatılır.

Birkaç gün sonra toplanan tarih öğretmenleri kongresinde “çok disiplinsiz” bulunan Zeki Velidi, istifa etmek zorunda kalır ve Viyana’ya gider. Bu Türkoloji dünyasının dev ismi 7 yıl sonra yurda dönecek ve “milliyet ateşi”nin tam göbeğinde bulacaktır kendisini. Yine de tarih alanında en verimli kulvarlardan birini açacak ve etrafında topladığı talebeleri vasıtasıyla (mesela İbrahim Kafesoğlu) 1970’lerde gerçekleşen Türk-İslam sentezinin mayasını çalarak yıllar önce linç edildiği kongrenin öcünü alacaktır.

Postmodernlerin çok sözünü ettikleri “bastırılanın bir yolunu bulup geri dönüşü”ne bundan iyi bir örnek verilemezdi herhalde.

Yazıda sözünü ettiğim Birinci Türk Tarih Kongresi konferans ve münakaşaları 1932’de Maarif Vekaleti tarafından yayınlanmıştır.

600 küsur sayfalık bu ilginç tutanağa ulaşamayanlar, Etienne Copeaux’un Türk Tarih Tezinden Türk-İslam sentezine adlı çalışmalarındaki değerlendirmelere bakabilirler: Çeviren: Ali Berktay, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1998.

Bir cevap yazın