• Home
  • Genel
  • Halep’den Yavuz’a yazılan ‘Bizi kurtar’ mesajı

Halep’den Yavuz’a yazılan ‘Bizi kurtar’ mesajı

Geçtiğimiz hafta tanıştığım bir inkılap tarihçisi doçent, öğrencilerinin yüzde 80’inin zihninde resmî tarihin tam bir enkaz haline geldiğini söylemiş ve ‘Her şeye inanıyor görünen ama hiçbir şeye inanmayan bir gençlik geliyor.’ diye de yakınmıştı.

Geçtiğimiz hafta tanıştığım bir inkılap tarihçisi doçent, öğrencilerinin yüzde 80’inin zihninde resmî tarihin tam bir enkaz haline geldiğini söylemiş ve ‘Her şeye inanıyor görünen ama hiçbir şeye inanmayan bir gençlik geliyor.’ diye de yakınmıştı.

Liselerde konferans veriyorum zaman zaman. Salondan bir öğrenci kalkıyor ve tarih öğretmeni ve müdürünün huzurunda “Bize öğretilen tarihe inanmıyorum.” demek cesaretini gösterebiliyor. Üstelik hocasından çekinmeden, hatta onayını alarak. Aynı şeyi bir coğrafya veya fizik dersi için söylediğini düşünün. Neresinden baksanız bir facia bu.

yavuzkapak

O zaman kimi kandırıyoruz?

Öğreten inanmıyor; öğrenen inanmıyor; kitapları yazanların çoğu da inanmıyor. Milli Eğitim bakanları (neden hâlâ başında ‘Milli’ sıfatı var, onu da anlayabilmiş değilim) yıllardır yakın tarih müfredatını değiştireceği yönünde beyanatlar veriyor ama henüz dişe dokunur bir icraatlarını göremedik. Hâlâ Karabekir’siz, Diyarbekir’siz ve kadınsız bir tarihe talime devam.

Bakın, Sivas’ta kurulmuş ve hemen ardından diğer vilayetlere yayılmış olan Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti hak ettiği yeri bulabiliyor mu kitaplarımızda? Nasıl başı kapalı kadınların yakınlara kadar sadece hizmetçi olarak çalışmalarına izin veriliyor idiyse tarihe de yalnızca kağnısında mermi taşıyarak girmelerine izin verdik ve işgalcileri kınayan o mert Anadolu kadınlarını da tarihten silmeyi başardık.

Başka alanlarda adalet isteyenlerin aklına tarihte de adalet istemek neden gelmez? Elbette adalet yaşayanlara; lakin bir de geçmişe bakan yüzü var. Bilelim ki, o yüzü adaletimizle güldüremezsek aynadaki görüntümüz de bize gülümsemeyecektir.

minyatur

Tekbirlerle karşılamışlardı

Türkiye’deki güncel tartışmalarda tarihin nasıl talan edildiğine şahit olunca ‘Tamam, tarih iyidir, hoştur ve bir laboratuvardır ama bu kadar da işimize geldiği gibi yontmak olmaz ki’ diyeceği geliyor insanın. İşte bir TV programında bir araştırmacı-gazeteci, Yavuz Sultan Selim’in Mercidabık Meydan Savaşı’nı kazandıktan sonra Halep’te “70 bin sivili” katlettiğini söyledi. Bunlar da Nusayri imiş, İsmaili imiş. Halep’in bütün nüfusunu toplasanız 70 bin etmez. Nerede kaldı bir avuç İsmaili ve Nusayri!

Hem bilir misiniz ki bizzat Arap tarihçiler dahi bunun tam tersini yazar.

Kilis yakınlarındaki Mercidabık’ta Osmanlı ordusunun karşısında bozguna uğrayan Memluk askerleri Halep’e doğru kaçarlar. Lakin halk kendilerine öfkelidir. “Çünkü birkaç gün önce bu şehrin halkına o kadar çok kötülük etmişlerdi ki bunları unutmamış olan Halepliler, şehrin kapılarını kapamışlar, onları içeriye almamışlardı.”

Hatta Osmanlı sultanının şehirlerine gelmekte olduğunu işiten Halepli “ulemâ ve sulehâ” (alim ve salih kişiler) ile “ağniya ve fukarâ” (zenginler ve fakirler) Allah’a hamd ederek onu şehrin dışında törenle karşılamaya koşmuşlardı (Abdullah ibn Rıdvan, “Mısır Tarihi”, varak 160 b’den aktaran S. Tansel, Yavuz Sultan Selim, 1969, s. 145).

vesika

Halep’te bulunan Memluk askerleri kaçmışlardı, çünkü şehirde öteden beri var olan Memluk nefret ve düşmanlığı bu sırada büsbütün açığa çıkmıştı.

Sonuçta Sultan Yavuz, Halep civarına gelirken şehir halkı tarafından karşılandı ve otağını kuracağı Gökmeydan’a kadar şehrin temsilcileriyle beraber yürüdü. Temsilciler, padişahtan şehirlerinin yağma edilmemesini rica ettiler ve anahtarlarını teslim ettiler.

İşte Yavuz Sultan Selim, bırakın katliama girişmeyi, temsilcilerin ricalarını kabul edip bu o devre göre çok zengin ticaret ve sanayi şehrinin yağmalanmasına dahi izin vermedi, hatta yağma girişimlerine karşı tedbirler de aldırdı.

Merhum Selahattin Tansel’in yazma bir eserden aktardığına göre Halep halkı sancaklar üzerine Mushaflar bağlamış ve yüksek sesle tekbirler getirip överek Padişahı karşılamışlar, yanı sıra “İnnâ fetahnâ leke” ayetini okumuşlardı. Nitekim bu manalı davranış Yavuz’un hoşuna gitti ve kendilerini çeşitli lütuf ve ihsanlarla ödüllendirdi.

 “Bizi onların elinden kurtar”

Yavuz’un bırakın katliam yapmayı ve güya “70 bin sivili” öldürmeyi, şehrin yağmalanmasına bile izin vermeyişi yeterince anlamlı bir cevap ama anlayana. Biz yine de belgeleri konuşturmaya devam edelim. Yavuz’un da layıkıyla anlaşılacağı günler gelir ümidiyle burada çarpıcı bir belgeyi sizinle paylaşmak istiyorum.

Abdullah bin Rıdvan’ın Mısır Tarihi’ne bakılırsa daha tahta çıktığı günlerde Mısır uleması Osmanlı elçisi vasıtasıyla Yavuz’a haber göndererek Mısır’ı istila etmesini ve Memlukleri kovmasını istemişlerdi.

Konumuz Halep olduğu için Topkapı Sarayı Arşivi’ndeki E-11634 No’lu belge buraya “kapak” olacak kadar anlamlıdır. Halep’ten yazılan bu ilginç mektubun Hanefi, Şafii, Maliki ve Hanbeli kadıları ile birçok ulemanın ve şehrin ileri gelenlerinin adına yazıldığını biliyoruz.

Özetle Haleplilerin canlarına, mallarına ve ailelerine dokunulmayacağına söz verildiği takdirde Memlûklerin hemen yakalanarak Osmanlılara teslim edilebileceğini veya kovulacağını, Padişah Ayntab’a (Gaziantep) ayak basar basmaz bütün ahalinin yola çıkacağını söylüyor ve Çerkes dedikleri Memlûklerden kendilerini kurtarmalarını istiyorlardı.

Mektubun sadeleştirilmiş hali şöyledir:

“Halep halkından kullarınız, Sultan hazretlerinden can, mal ve ırzlarına dokunulmayacağı sözünü talep ederler. Halep için fikr etmiyorsunuz buyurursanız Memlûkleri yakalayıp elinize verelim veya düpedüz kovalım. Devletlu Sultanım Antep’e ayak bastığı vakit bütün Halep halkı sizi orada karşılamaya gelir. Eğer Memlûkler daha önce davranırsa bizi onların elinden kurtarmak kâfirin elinden kurtarmak gibidir. Hünkârın devletlu başı için (Allah) bizi Memlûklerin elinde esir eylemeye, önce Padişah gele…”

Prof. Feridun Emecen bu mektubun Kansu Gavri’nin Mercidabık’a hareket etmesinden sonra, Yavuz’un da Antep’e ulaşmasından önce yazıldığını tespit etmiş. Nitekim Yavuz’un Halep’te saygı ve sevgiyle karşılanışı da mektubun anlamını netleştirir.

Hadise bu. Kendisine ‘Bizi Memlûklerden kurtarın’ diye imdat mektubu yazan ve onu karşılamaya çıkan Haleplileri mi katledecekti Yavuz? Hem de şehirde hiçbir zaman bulamayacağı “70 bin sivili”? Şükredin ki, gülünecek zaman değil!

09 Şubat 2014, Pazar

One Comment

Bir cevap yazın