İstanbul’un köpekleri

İstanbul’un köpekleri
2000 yılına üç beş gün kala patlak veren kuduz paniği, artık bütün ülkeyi sarmış durumda. İller, ilçeler karantinaya alınıyor, büyük köpek barınakları kuruluyor; hayvan hakları ile insan hakları savunucuları arasında kıyasıya süren tartışmalar ise bir süre daha gündemimizi işgal edeceğe benziyor. Bu yazıda ben de İstanbul’da köpeklerin tarihine bir derkenar düşeceğim.

Bizans zamanında İstanbul’da sokak köpekleri olduğuna dair fazla bir bilgi yok elimizde. Bu yüzden bugünkü sokak köpeklerinin atalarının Fatih Sultan Mehmed’in ordusuyla birlikte İstanbul sokaklarını şenlendirdiğine inanılır. Bu köpekler, İstanbul’un günlük hayatının ayrılmaz parçaları olmuş, bir canlıyı öldürmenin günah olduğuna inanıldığı için de nesilleri asırlar boyu sürüp gitmiştir. Fakat pek çok başka şeyde olduğu gibi köpeklerin başkentteki uzun saltanat ve keyifleri İttihad ve Terakki zamanında bozulmuştur.

Aslında kuduz tehlikesi İstanbul’u 1910’larda da ziyaret etmiş ve köpeklerin itlafı, zehirlenerek öldürülmesi ilk defa o zaman konu olmuştu. Geçtiğimiz 14 Ocak’ta doğumunun 150. yıl dönümü vesilesiyle anılan Pierre Loti, 1910’daki köpek katliamını şöyle anlatıyor:

“Bu ülkeye (İstanbul’a-M.A.) II. Mehmed’in ordularının ardından gelen köpekler İttihad ve Terakki’yi ve hükümet işlerine Levantenlerin girişini unutmuşlardı. 4-5 asırlık sadakatten sonra kimseyi ısırmamış olmalarına karşın katliamların en iğrencine mahkum edildiler. Hiçbir Türk Hilal’e uğursuzluk getireceği söylenen bu onur kırıcı görevi üstlenmek istemedi. Bu yüzden serseriler ve haydutlar görevlendirildi.”

1655’te İstanbul’u ziyaret eden Fransız seyyah Jean de Thevenot, İstanbulluların köpekleri nasıl koruduğunu, hatta bazı zenginlerin vasiyetnamelerinde sokak köpeklerinin beslenmesi için nasıl özel kaynak tahsis ettiklerini anlatır.

Jön Türkler, İstanbul’daki sokak köpeklerini ıssız bir ada olan Hayırsızada’ya (Sivriada) toplamışlar. Rivayete göre tam bir vahşet halinin hüküm sürdüğü bu “Köpekler Adası”nda aç ve susuz kalan köpeklerin havlama ve iniltileri, bir uğultu halinde İstanbul semalarını zaman zaman ziyaret edermiş.

Namık Kemal ve köpekler

Aslında 1910’lara varmadan çok önce, yani 1872’de bu defa Gelibolu’da birkaç kuduz vakasına tesadüf edilir. Köpekler tarafından ısırılan bir kadın ve bir çocuk kudurur. Köpekler halk tarafından öldürülürse de, mikrop diğer köpeklere de bulaşmış olduğu için kuduz hadiseleri birbirini kovalamaktadır. O sırada Namık Kemal, çiçeği burnunda bir mutasarrıf olarak görevinin başındadır. “Vatan şairi”miz duruma hemen el koyar.

Halkın tepkisi yüzünden hayvanları zehirleyerek öldürmek imkanı yok, kuduz aşısı da henüz icat edilmemiş. Ne yapılabilir? İttihadçı torunlarının tedbiri ile Namık Kemal’in düşündüğü şey aynıdır: Köpekleri, üremelerini önlemek amacıyla erkek ve dişi olarak ayrı ayrı yerlere sürmek. Bir kısmını Gelibolu’nun üst tarafında Galata Burnu denilen ıssız yere, diğer kısmını da karşıda Lapseki’ye yollar. Fakat köpeklerin ahı mı tutar ne, Namık Kemal’in bu ilk icraatı aynı zamanda son icraatı olur.

Namık Kemal’in Gelibolu’daki köpekleri, o tarihlerde Cezayir-i Bahr-ı Sefid (Akdeniz Adaları) valilerinin idaresinde bulunan Lapseki’ye gönderilmesini Vali Kayserili Ahmed Paşa, kendisine hakaret manasına alır. Epeyce geniş yetkileri olan bu vali, Kemal’i İstanbul’a şikayet eder ve görevinden azlettirmeyi başarır.

Şaka yollu, köpeklerin ahının yerde kalmadığını söyleyebiliriz sanıyorum. Baksanıza, köpekleri itlaf eden İttihadçılar da 10 yıla varmadan hem memleketi batırdılar, hem de kimisi Ermeni kurşunuyla vuruldu, kimisi bizzat derin devlet tarafından temizlendi. Geri kalanı ise Ermeni tehcirine, komitacılığa vs. karıştıktan sonra Cumhuriyet döneminde bir bir ortadan kaldırıldı.

Benden söylemesi: Köpeklere dokunan yanar!

SARMAŞIK

“Köpekler Adası” filminin tam zamanı!

Usta yönetmen Halit Refiğ’in birkaç yıl önce çektiği Köpekler Adası filmini televizyonlarda göstermek nedense bugünlerde kimsenin aklına gelmedi. Halbuki konu olarak da, mesaj olarak da tam bugünkü yozlukları aşmak için güzel bir filmdi. Hadi diğer kanallar atladı, Kanal 7 ve Samanyolu nasıl hatırlamaz böyle güzel bir filmi? Anlamıyorum.

Bence tam zamanı!

KÜLTÜR BAHÇEMİZDEN

Tarihi çalınmış millet

“Biz tarihi çalınmış bir milletiz.”

Kemal Tahir

Bir yanıt yazın