Kitaplar, ah kitaplar!

Kitaplar, ah kitaplar!
Sahaf Cihannüma’nın sahibi Cihan Bey elime eski bir gazete tomarı ile birkaç dergi tutuşturuyor ve ekliyor: “Bunlar yeni aldığım Ali Fuat Başgil’in kütüphanesinden. Şu yerde gördüklerin de onun kitapları.” İlgimi çeken birisinin kapağını açıyorum merakla ve Başgil hocaya imzalanmış olduğunu görüyorum. Hey koca Ali Fuat Başgil hoca! Kütüphanen o bir zamanlar sana destek verenlerin kurduğu vakıflardan birisi tarafından satın alınamaz mıydı? Kitapların bir bütün halinde araştırmacıların istifadesine sunulamaz mıydı? Senin hakkında araştırma yapacak olanlar fikir serüveninin hangi duraklarda soluklandığını, hangi kıvılcımlarla ateşlendiğini öğrenme şansını ne yazık ki bir daha geri gelmemek üzere yitirmiş bulunuyor.

Ne olurdu birçok yazarımızın, düşünürümüzün, şairimizin kütüphanesi bölünüp paralanmadan, olduğu gibi bize intikal edebilseydi, onların kitaplarının kenarlarına düştükleri notları, altlarını çizdikleri satırları, heyecanlarını aksettirdikleri ünlemli cümlelerini görme fırsatını bulabilseydik. Koskoca Fuat Köprülü’nün kitaplarının bile nasıl darmadağın olduğunu biliyoruz. Hele Prof. Arif Müfit Mansel’in, talebesi Semavi Eyice hocadan dinlediğim o her kitaptan iki adet bulunan tümü özel olarak ciltlenmiş müthiş kütüphanesinden eser var mıdır dersiniz?

“Ve kitaplar, kitaplar… Peyami Safa’nın üzerlerine terk edilmişliğin karanlık hüznü çökmüş fikir arkadaşları. Masanın üzerinde sayfaları açık, sayfa kenarlarına notlar düşülmüş bir kitap: La Mort cette inconnue (Ölüm, Bu Meçhul), Raoul Montandon’un bir kitabı.” Bu kitap, Peyami Safa’nın ölmeden önce okumakta olduğu bu son kitap şimdi nerededir ve kimin elindedir? Kan kusmadan önce bu kitabın zifiri satırları arasında neleri arıyordu Peyami Safa ve neleri bulduğunu zannetmişti? Hangi satırların altını çizmiş, hangi büyük sırrın düğümünü çözmeye çalışmıştı o son akşam?

Meçhule atılan bir kement miydi kitaplar?

Cingöz Peyami’nin maceraları

Uzun zamandır Beşir Ayvazoğlu’nun bir Peyami Safa biyografisi yazmakta olduğunu biliyordum da, bu kadar zengin ve ayrıntılı, bu kadar roman gibi bir hayat hikayesi ortaya çıkacağını doğrusu tahmin etmemiştim. Gerçekten de bir yazarın dünyasına girmek, onun beyninin kıvrımlarında beraber seyahat etmek, mahrem nüanslarına kadar ruhunu tanımak için kuru ve ruhsuz doktora tezlerinden çok Beşir Ayvazoğlu’nun yazdığı türden kanlı, canlı ve objektifliği yazanın değil, yazılanın, olduğu gibi, sansürlenmeden sunulmasında arayan eserlere çok, pek çok ihtiyacımız var.

Babası İsmail Safa’nın hayatından başlayarak “entellektüel sevgilisi”nin evinde kan kustuğu sahneye kadar bir gergefe işler gibi işlemiş bu inişi yokuşu bol hayatın adımlarını Ayvazoğlu. İlk yazıları, romanları, o unutulmaz kalem kavgaları, güzellik yarışmalarındaki vazgeçilmez jüri üyelikleri, ruh çağırma seansları, Bursa’dan CHP mebus namzetliği, harf inkılabında geçirdiği hafakanlar, Demokrat Parti’ye önce saldırdığı, sonra da Menderes’le yakınlaştığı sarsıntılı demler, bize bir tarafını yansıtan Cingöz Recai adlı kahramanının maceraları, Dadaizmin babası Tristan Tzara ile yaptığı röportaj, sola sempati beslediği yıllar, Cahit Sıtkı Tarancı’yı keşfi, klasik Türk musikisine ölünceye karşı duyduğu soğukluk, Fatih Harbiye’nin hikayesi, “Avrupa bir devdir” diye başlayan Avrupa seyahati izlenimleri, yaşadığı aşklar, çıplaklık hakkındaki aykırı düşünceleri, ömür boyu verdiği maişet mücadelesini bütün şeffaflığı ile Peyami’de bulmak mümkün.

Aralara serpiştirilmiş kahverengi fotoğrafları şöyle baştan sona taramak bile bu büyük kalemin serencamını anlamak için yeterli oluyor. Kalemiyle yaşamak için mücadele vermiş nice aydını birkaç yüz kere silindirden geçiren acımasız kültür ve siyaset hayatımız, sonunda Peyami’yi de defterinden silmek üzereyken sevgili Beşir ağabey yetişti imdada. Kendisine ellerine sağlık diyorum.

Son olarak eklemek estediğim ufak bir nokta var. Başka bir gün ayrıca yazabilirim; fakat şimdiden en azından sözünü etmekte araştırmacılar için fayda mülahaza ediyorum: Kemal Tahir ile Peyami Safa arasında 1936’da “Namık Kemal anketi” dolayısıyla bir tartışma cereyan etmiştir. Edebiyat tarihimiz açısından önemli olduğunu düşündüğüm bu risaleyi Peyami’de göremeyince benim de bu lezzetli sofraya bir tutam tuz katkım olması için sözünü ettiğim yayının künyesini zikretmek istiyorum. Kemal Tahir – Suat Derviş – Ahmet Cevad, 1936 Modeli Gençler ve Zavallı Peyami Safa, İstanbul, tarihsiz, Selamet Basımevi, 31 sayfa.

(*) Peyami: Hayatı, Sanatı, Felsefesi, Dramı, İstanbul 1998, Ötüken

Bir yanıt yazın