• Home
  • Genel
  • Lozan’da Yunan’a, yağmaladığı malların parasını bile bağışladık

Lozan’da Yunan’a, yağmaladığı malların parasını bile bağışladık

Lozan Antlaşması’nın onaylanması için elimden geleni yapıyorum. Bunu neden yaptığımı bu Meclise birkaç kez açıkladım. Lozan Antlaşması onaylanmadan, ikmal edilip bir kenara konulmadan Yakın Doğu’nun meselelerini halletmeye gerçek manada devam edemeyiz.”

İngiltere Başbakanı Parlamentoda Lozan Antlaşması’nın neden önemli olduğunu bu cümlelerle dile getirirken biz “Lozan zaferdir” çığlıkları atıyorduk. 

24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan ne zaman onaylanmıştır? Kitaplarımızda hiç geçmeyen bir cevabı vardır bu sıradan sorunun. 

Lozan’ın imzalanış tarihini öğretip de onay tarihini öğretmemek, Kemalist tarihin 100 yıldır “Türkiye Cumhuriyeti’nin tapusu” diye diline doladığı antlaşmanın ne kadar az bilindiğini gösterir.

TBMM’nin 23 Ağustos 1923’te kabul ettiği Lozan’ı 6 ay sonra bile İngiliz Başbakanı Avam Kamarası’na onaylatmak için çırpınıyordu. 

Peki İngilizler için neden önemliymiş Lozan?

Başbakanın dediği gibi Lozan onaylanmadan, ikmal edilip bir kenara konulmadan Yakın Doğu’nun meselelerini halletmeye gerçek manada devam edemezlermiş de ondan. Yakın Doğu, yani Osmanlı meselelerini halletmek için Lozan’ın imzalanması yetmez, onaylanıp yürürlüğe girmesi de gerekirdi zira. 

Önce Hilafetin kaldırılmasını beklediler. 3 Mart 1924’te Hilafet kaldırılınca, yani lağvedilince İngilizler ilk hamleyi yaparak Lordlar Kamarası’ndan geçirdiler Lozan’ı. Sıra Avam Kamarası’na gelmişti.

Nisan ayında oradan da geçti. Devletler Hukuku gereği bir antlaşmanın yürürlüğe girebilmesi için gereken üçüncü aşamaya gelmişti sıra. 

Devlet başkanı olarak İngiltere Kralı tasdik (ratifier) edecekti antlaşmayı. Kral V. George imzayı attığında imzalanmasının üzerinden tam 1 yıl, 2 hafta geçmişti. 

İngilizler önce Hilafetin kaldırılmasını beklemiş, Türkiye Hilafeti kaldırmadan parmağını bile oynatmamış, lağvedilince parlamentodan geçirmişti. 

Peki Lozan’ın onayı için neden 5 ay beklemişti Majesteleri?

Dr. Sevtap Demirci doktora tezinde bu düğümün sırını şu cümlelerle çözüyor:

“Antlaşmanın İngiltere tarafından onaylanması ile Musul Sorunu’nun halledilmesinin aynı zamana denk gelmesinin tesadüf olduğunu söylemek saflık olacaktır. İngiltere antlaşmayı onaylayan son ülke olmuştur. Bu da antlaşmanın onayının Musul Sorunu’nun İngiltere tarafından Milletler Cemiyeti’ne havale edilmesiyle aynı günde, 6 Ağustos 1924’te (kitapta “1923’te” yazıyor ki hatalıdır-MA), gerçekleşmiş olmasıyla açıklanabilir?” (Belgelerle Lozan, Alfa: 2011, s. 265) 

Alın size bir düğüm daha: 

Lozan’ın onaylanmasının Musul meselesiyle ne alakası vardır değil mi? ‘Bunu bize öğretmediler! Ne öğretiyorlar ki zaten’ diyenlerdenseniz Türk Basınında Lozan adlı kitaptan aldığımız şu satırları beraberce okuyalım. Subhi Nuri yazmış:

“Daha geçen gün General Pelle söylüyordu: Barış istediğiniz malum. Fakat acele bir barış yapmak arzunuzu çok belli ediyorsunuz. Acele ettiğinizi göstermeyin.” 

Fransız generalin “barış yapmak istediğinizi bu kadar belli etmeyin” diye uyardığını yazdıktan sonra yazar şu yorumu ekliyor:

“İşte Yunanlılar bizim barışseverliğimizden cesaret aldı. Biz barış değil savaş yapacağız diyeydik çoktan Yunanlılardan istediklerimizin azamisini alırdık.” (Lozan Mektup ve Makaleleri, Haz: N.Sağlam, Albaraka: 2023, s. 409)

Vaziyeti bu kadar açık edince hasmınızın bundan yararlanmaması için aptal olması lazım. Ve Venizelos gibi bir kurt politikacı vardır karşınızda. İsmet Paşa ise acemi diplomat. Ağzından kaçırıveriyor düşündüklerini. 

Bu sebeple neler vermedik ki! İşte Lozan’da kayıplarımızdan pek bilinmeyen biri.

Raspiska meselesi nedir, bilir misiniz? Raspiska, Yunanların işgali sırasında, Türk ordusunun tekalif-i harbiye’si gibi zorunlu savaş yükümlülüğü çıkardığını biliyor muyuz?. Halkın elinden malını zorla alıyor ve bir makbuz tutuşturarak gidiyordu. İşte Lozan’da halktan zorla alınan bu makbuzların bedelini ödemelerini de istemiştik Yunanlardan ama havamızı aldık. 

Anadolu’yu yakıp yıktıkları için bize tamirat ve tazminat bedeli ödemesi gereken Yunanlar Edirne’nin bir semti olan Karaağaç’ı verip milyarlarca lira tutan tazminattan yırttıkları sırada heyetimiz bu raspiskaların gündeme getirilmesini unuttu(!), sonradan gündeme taşımak istediğimizde ise o iş bitti cevabını aldık. 

Sonuç: “Yunandan alacağı olanlar haklarını hükümetimizden talep eyleyeceklerdir.” Yani Yunanların öküz ve buğdayını gasp ettikleri vatandaşlarımızın zararını dahi Türkiye ödeyecekti.

Zafer mi hezimet mi? diye tartışıyoruz. Fazla söze hacet var mı?  

Bir cevap yazın