• Home
  • Genel
  • Lozan’ın görünmeyen maddesi 

Lozan’ın görünmeyen maddesi 

“Lozan Antlaşması onaylanmadan, ikmal edilip bir kenara konulmadan Yakın Doğu’nun meselelerini halletmeye gerçek manada devam edemeyiz.”

Yukarıdaki sözler İngiltere’nin 1924 başındaki Başbakanı Ramsay MacDonald’a ait olup Parlamentoda söylenmiş. 

Peki ne diyor bu İngiltere Başbakanı?

Meseleyi şöyle resmedelim:

Antlaşma 1923 yılının 24 Temmuz’unda Lozan’da imzalanmıştı ama henüz biz ve Yunanistan hariç hiçbir devlet onaylamamıştı. Onaylamamalarının sebebi ise İngiltere’nin Lozan’ı bir türlü parlamentoya, yani Lordlar Kamarası ile Avam Kamarası’na getirmemiş olmasıydı. Devrin süpergücü onaylamayınca diğerleri de geri duruyordu. 

İyi de biz Lozan’da galip devlet idiysek neden önce biz imzalamıştık da İngiltere 1924 başlarında bile tereddüt ediyordu? Neyi bekliyordu? Bizi neden oyalıyorlardı?

İşte Lozan Barış Antlaşması’nın kitaplarımızda anlatılmayan bir boyutu daha. “Lozan’ın onaylanması için elinden geleni yaptığını” söyleyen İngiltere Başbakanı aslında diyor ki:

Lozan onaylanıp yürürlüğe girmeden Yakın Doğu’da sorunları halletmemizi kimse beklemesin. Önce Lozan yürürlüğe girecek, sonra İngiliz Dünya Düzeni’nden emin olacağız. 

Nitekim İngiltere Kralı V. George’un 16 Ocak 1924 tarihli Parlamento açış konuşması müsveddesinde Lozan Antlaşması’nı ikmal edecek bir kanunun bu yasama yılında parlamentoya geleceğini, kanun geçer geçmez (As soon as this Bill has been passed) bu Antlaşmanın onaylanacağını (the Treaty will be ratified) ve yeni bir çağ açılacağını (and a new era will open) beyan etmesi de manidardı. (Daha sonra asıl konuşma metninde “yeni bir çağ” ibaresinde “Türkiye ile barışçı ilişkilerin yeni bir çağı” (a new era of peaceful relations with Turkey) şeklinde ufak bir düzeltme yapılacaktı.)

Başbakan Lozan ile birlikte Yakın Doğu’nun meselelerini halledeceklerini söylerken; Kral, Lozan onaylanır onaylanmaz yeni bir çağ açılacağınısöylüyordu. Lozan bu denli önemliydi yani Britanya İmparatorluğu açısından.
ÖNE ÇIKAN VİDEO

İyi de çıkarları açısından bu denli önemli idiyse İngiltere parlamentosu Lozan’ı, imzalanmasının üzerinden aylar geçtiği halde neden onaylamıyordu? Tekrar soruyoruz: Neyi bekliyorlardı?

Lozan’ın onay süreci

Şimdi Lozan’ın resmi onay sürecinin nasıl ilerlediğini beraberce görelim:

23 Ağustos 1923: TBMM onayladı.

25 Ağustos 1923: Yunanistan Meclisi onayladı.

3 Mart 1924 Hilafet kaldırıldı.

6 Mart 1924: İngiltere Lordlar Kamarası onayladı.

12 Mart 1924: İtalya 11 Ocak’ta onayladığını Türkiye’ye bildirdi.

31 Mart 1924: Türkiye onay belgelerini Fransa’ya sundu.

10 Nisan 1924: İngiltere’de Avam Kamarası onayladı.

6 Haziran 1924: Japonya onayladı.

Yeterli imza toplandığı için antlaşma yürürlüğe girdi.

Yukarıdaki tablodan da rahatça anlaşılabileceği gibi Lozan Antlaşması’nı ilk onaylayan biz olduk ama 8 ay daha beklemek zorunda kaldık. 

Biz bekledik, onlar bekledi.

Soru yaradaki kıymık gibi hareket ediyor: 

Neyi bekliyorduk, neyi bekliyorlardı?

Marquez’in Kırmızı Pazartesi adlı romanında olduğu gibi tarifsiz bir suskunluk yaşanıyordu.

İşte o 8 aylık bekleme bulmacasının çözüldüğü tarih olarak 3 Mart 1924’ü buluyoruz. O tarihte Hilafet kaldırılınca o zamana kadar duran onay saati aniden harekete geçiyor ve onaylar peş peşe geliyor. İngiltere hemen 3 gün sonra Lordlar Kamarası’ndan uçarcasına geçiriyor (ne zamanlama ama) hatta 11 Ocak’ta onaylayan İtalyanlar bile bunu gizlice yapıyor, ancak Hilafet kaldırıldıktan 9 gün sonra bize resmen bildiriyor. İngiltere Avam Kamarası ise 5 hafta sonra onay veriyor. Fransa’da kafalar biraz karışık ama Japonlar da İngilizlere katılınca yeterli imza toplanmış oluyor ve Lozan 6 Haziran’da yürürlüğe giriyor. 

Prof. Dr. Mustafa Budak 99 Soruda Lozan adlı kitabında “Hiç şüphesiz (…) dünyada sahip olduğu Müslüman sömürgeler itibariyle İngiltere için bir tehdit unsuru olan hilafetin ilgasının da bu onayın gerçekleşmesinde etkisi bulunmaktaydı” tespitinde bulunur (Ketebe, 2018, s. 156).

Gerçekten de Lozan’dan 10 yıl sonra, Cumhuriyetgazetesinin 26 Eylül 1933 tarihli nüshasında verilen bir istatistik dünyada bünyesinde en çok Müslüman barındıran ülkenin açık farkla İngiltere olduğunu ayan beyan ortaya koyar. İstatistiğe göre 1933 yılında İngiltere 97 milyona yakın Müslümanı yönetmektedir ve bunun dünya Müslümanlarına oranı %37,26’dır. Öte yandan, Hollanda tam 50 milyon Müslümanı sömürüyordu ve bunun oranı da %19,28’di. Fransa’nın işgali altında tuttuğu Müslüman sayısı 20,5 milyondu, onun da oranı %7,86 idi. 

Çin, SSCB derken Türkiye’ye sıra anca geliyor ve 13 milyon 269 bin Müslüman nüfusuyla Türkiye’deki Müslümanların dünya Müslümanlarına oranı sadece ve sadece %5,12’de kalıyor. 

Dünyada o tarihte bağımsız diyebileceğimiz Müslüman ülkesi sayısı bir elin parmakları kadar olduğu için İslam âleminin kahir çoğunluğu Batılı emperyalistlerin sömürgesi durumundaydı. 

Buradan çıkan basit sonuç şu: 

Dünya Müslümanlarının %65’ini yöneten İngiltere, Fransa ve Hollanda Halifeliği dünya Müslümanlarının yalnızca %5’inin barındığı Türkiye’ye bırakmayacaktı. Aksi halde davul kendilerinin boynunda, tokmak %5’in elinde olacaktı (6’lı masadaki %0,2’lik partinin %51’i yönetmeye kalkması gibi). 

Kilit. İslamsızlaşma

Daima diken üstünde duracaklardı. Bu bakımdan Türkiye’nin Hilafeti lağv edip laikliğe geçmesi en çok İngiltere’yi sevindirmişti. Nitekim İngiltere’nin Ankara Büyükelçisi Sir Ronald Lindsay 8 Şubat 1926 tarihinde Londra’ya gönderdiği raporda laik Türkiye’nin Müslümanları İngiliz İmparatorluğu için bir tehlike olmaktan çıkarmakta olduğunu ve Türkiye ile yakın ilişkilerin İngiltere’ye yarayacağını açıkça yazmaktaydı. (Bkz. Ömer Kürkçüoğlu, Türk-İngiliz İlişkileri (1919-1926), AÜ SBF Yayınları, 1978, s. 307.)

Prof. Dr. Ömer Kürkçüoğlu’nun şu tespiti altın vuruşu andırır:

“Türkiye’nin İslâm’dan uzaklaşması, İngiltere için gerçekten rahatlatıcıydı. Bu gelişme, İngiltere’nin yaşamsal çıkarlarının söz konusu olduğu bu bölgenin İngiltere yönünden güvenliğini artırıyordu. Fakat bu güvenin daha fazla duyulabilmesi için de, Musul’un Türkiye’ye bırakılmaması gerekiyordu.” (s. 308) 

Özetle Lozan’ın onay sürecindeki kilit nokta, Hilafetti. Türkiye’nin İslamsızlaştırılması İngiltere’yi rahatlatıyordu. Lozan’ın onay sürecinin belgelenmesi bu düğümü herkesin görebilmesine yardım edecek mahiyettedir. 

Bir yanıt yazın