• Home
  • Genel
  • Murat Bardakçı’nın son günlerde ortaya attığı …

Murat Bardakçı’nın son günlerde ortaya attığı …

Soru :
Murat Bardakçı’nın son günlerde ortaya attığı Sultan Abdülhamid hakkındaki ‘şarap içiyordu ve torunlarına da içmeleri için tavsiyelerde bulunuyordu’ iddialarına ne diyorsunuz? Bardakçı iddialarını belgeleyebileceğini söylüyor. Bu konu hakkında bizi aydınlatırsanız cok sevinirim saygılarımla
Orhan Atmaca / Erzurum


Cevap :
Normal olarak önce iddia sahibinin iddiasını belgelendirmesini istemek durumundayız. Nedir elindeki belge? Yoksa televizyonda söylediği gibi Sultan II. Abdülhamid’in öldüğü günde (10 Şubat 1918)
dahi sadece 5,5 yaşında olan bir çocuğun hayal meyal anılarını mı belge
olarak sunacak bize? Henüz tam olarak bilmiyoruz.
Siz şimdilik en iyisi Şadiye Osmanoğlu’nun yeni baskısı da yapılan hatıralarını okuyun ve onu 30 yaşına kadar görmüş olan öz kızının ağzından II. Abdülhamid’in dindarlığını ve hiç içki içmediğini okuyun.
Bakarsınız ben de yazarım belge ortaya çıktıktan sonra.
Erzurum’a selamlar…

5 Comments

  • enes demir

    6 Aralık 2010 at 18:24

    s.a hocam enes demir ben ist üni tarih öğrencisi hocam bir konuda tavsiyenize ve görşünüze ihtiyacım var bizim okulda neden reddi mirasçılar gibi atarük ilke inkılap dersinde son osmanlı padişahı vahdettin sultan reşadıda katabilirz hainlikle suçlanıyo dersi uzak tan eğitim video olarak koyudular videoları izliyiyorum aynı hain damgası yiyor vahdettin sonra ders ögrün oldu hoca derse geldi yine osm kötülemesi derste 2 mahmuda gerizekalını tek idedi afederssiniz tamda sizin kitabınız (Osmanlı tarihinde maskeler ve yüzler )okuyordum 1838 ant açıklamışınz hoca aynen belirttiğinz ideoljilerdek igibi 2 mahmuta hakarete varan söyleişler sarf etti ağrıma gitti ders sonrası vahdettinle ilgili bir soru sordum hiç ummadığım halde vahdettinin hain olmadığını nerden çıkartıyorsun deyince bende belgeler var hazinden tek kuruş para almadı dedim sultanın özel hazinesinden zaten alamazdı ki dedi sakal bırakmışın düşünce yapını dğeiştir islami şeyi bilmiyorsun faln dedi ben belgelerle kannıtlamak bir makale gibi birşey yazmak istiyorum gerçetkten çok ağırıma gidiiyor osm ya bu iftiralar hocam birde gerçetken vahdettin hazineden para alması mümkün değilmmiydi cevabunuzu merakla gözlüyorum hocam saygılarla

    Yanıtla
    • Mustafa

      8 Ocak 2011 at 18:33

      Pek değerli arkadaşım bilgilerimi seninle paylaşmak isterim zira birçoğu benimde başıma geldi.
      1-Hocamız yazılarında ifade eder yani şimdi bu ne saçmalıktır Osmanlı Padişahları nın her sözü kanun niteliğindedir.Hazineden para alamaz ne demek şimdi.YA az düşünelim Atatürk ülkenin para darlığı döneminde SAVORANA ları varken Padişahın kendine has neyi vardı? İstanbulun fethi sırasında barış elçisi olarak gelen Bizans elçisi Fatihin otağını görünce şaşırır.Zira otakta Bizans İmparatorunun ki gibi ne elmas nede mücevher vardır.Varolan şeyler:Bir hasır seccade birde hasır yatak KOSKOCA OSMANLI DEVLETİNİN PADİŞAHI (Kİ YÜKSELME DÖNEMİNDE OSMANLININ HAZİNESİ DOLUP TAŞMIŞ HAZİNENİN TAŞINMASI ZORUNDA KALINMIŞTIR)BUNLARLA YETİNMEKTEDİR.

      Ahhh!Hala anlamadı bu zihniyet şunu Osmanlıdan uzaklaştıkça batıyoruz.

      ANLASIN ARTIK ŞU ZİHNİYET İNGİLTERE KURTULUŞ SAVAŞINDA LORD KİCHENER:”YUNAN ORDUSUNUN BU SAVAŞI KAZANMASINA %10 İHTİMAL BİLE VERMEM.BU DOĞRULTUDA YARDIM YAPACAĞIZ.”YANİ YUNANLILARA İNGİLİZLER YARDIM ETMİŞTİR ANCAK ABARTILACAK KADAR OLMAMIŞTIR.MESELA FRANSAYA GÜVENMİŞ YAKLAŞIK 100 UÇAĞI ALSAS LOREN’İ ALMANLARDAN ALMASI İÇİN YOLLAMIŞTIR.BİR GÜNDE ALSAS LOREN DARMADAĞIN EDİLMİŞTİR.EEEE!NERDE PEKİ KURTULUŞ MUCADELESİNDE O 100 LERCE SAVAŞ UÇAĞI .İNGİLTERE İSTESE TBMM NİN ÜZERİNE BİR BOMBA ATMAZMIYDI BU KADAR ACİZ MİYDİ?YAPMASINLAR ARTIK YA!ANLASINLAR AVRUPA NIN ŞU TAKTİĞİNİ:”BÖL,PARÇALA,YÖNET”

      ÖNCE DİN DEN UZAKLAŞTIRILAN GENÇLİK GALEYANA GETİRİLEREK YÖNETİCİYE BAŞ KALDIRIR ÜLKE BÖLÜNÜR AVRUPA DEMOKRASİ GETİRİR(!)YANİ YÖNETİR…..

      BİRDE AVRUPA HEP MASADA KAZANIR GÜCÜNÜ ORTAYA KOYMAZ NE GEREK VARKİ TÜRKLERLE SAVAŞMAYA.

      BUYRUN BAKIN LOZANIN HALA AÇIKLANAMAYAN EK MADDELERİNE PETROL GEREĞİNİN %40 DAN FAZLASINI ELDE EDEMEZSİN DENİLDİ BİZE KABUL ETTİK.
      DİL DEĞİŞTİRİLECEK.
      LAİKLİK DİĞER ADIYLA LADİNİLİK GETİRİLECEK.
      KÜLTÜRÜMÜZ OLAN FES KALDIRILACAK.
      MODERN KIYAFETLER GETİRİLECEK.(BAKMAYIN MODERN KELİMESİNE SİZ KADINLAR AÇILACAK DENİLİYOR İŞTE ŞİMDİ AKLIMA GELDİ NE GÜZEL DEMİŞ AKİF:
      EĞER AÇILMAK MEDENİYETSE;
      DESENE HAYVANLAR BİZDEN DAHA MEDENİ!)

      BUYRUN ŞİMDİ BİR PETROL BULSAK AVRUPA HAK İDDA EDER OLDU AÇILAN HER KUYU BETONLA ÖRTÜLÜYOR.
      DİNDEN UZAKLAŞTIRILDIK.
      ÜZERİNE ANT İÇTİĞİMİZ MİSAK-I MİLLİ DE ÖDÜN VERDİK
      “NAMUS”KAVRAMINI LUGATIMIZDAN ÇIKARDIK
      ALFABE DEĞİŞTİRİLDİ ÖZ KÜLTÜRÜMÜZDEN UZAKLAŞTIK.
      …..VB.

      BELKİ FAZLA TOPRAK KAYBETMEDİK AMA “GENÇLİK” İMİZİ KAYBETTİK.YA!AKIL ALMIYOR ZATEN NEDEN BIRAKSIN Kİ HERŞEYİ BİZE İNGİLTERE…
      SON OLARAK LOZAN İMZALANIP ÜLKEYE DÖNDÜĞÜNDE NEDEN BÜTÜN TOPRAKLARI VERDİN DENİLDİĞİNDE LORD CURZON BÜTÜN YAZIMI ÖZETLEYEN ŞU CEVABI VERİR:”EVET,DOĞRU TOPRAK ALMADIK AMA DAHA ÖNEMLİSİ GELECEKLERİNİ ALDIK.”

  • Mehmet Arslan

    24 Ocak 2011 at 23:31

    Hocam son günlerde şiddetli tartışmalar ve iddialar var. Özellikle Muhteşem Yüzyıl denen saçmalıkdan sonra padişahların içki içtiği iddiaları. hele hele İlber Ortaylı nın açıklamalarından sonra (padihşalardan içiki içenler vardı hemde alasını içerlerdi şarabın) sükut-u hayal içerisindeyim…
    Size sorum gerçekten şarap içen padişahlar varmıydı varsa kimlerdi?
    Bu konuda bizleri aydınlatırsanız çok sevinirim.
    şimdiden teşekkürler, iyi çalışmalar…

    Yanıtla
  • yüksel yılmaz

    8 Şubat 2011 at 16:45

    Sevgili Hocam,hasbelkader tv de sizi tanıdık.İtiraf edeyim sizi tanımıyorduk.Tarih tutkusunu bana ve aileme öyle bir yaşattınız ki,programlarınızı tekrarı da dahil kaçırmıyoruz.Tarihin şüpheli ve karanlık bölümlerini -ki çoğumuz bunun farkındayız- güven veren üslubunuzla açığa çıkartıyorsunuz.Biz sıradan insanlar dahi artık doneleri sıraya koymayı,olayları neredeyse aslına uygun görebilmeyi öğreniyoruz.Tabii ki bunda siz ve doğruyu şiar edinmiş kişilerin rolü var .Size ve şahsınızda tarihle doğru olarak ilgilenen herkese teşekkür ediyorum.Yolunuzun ve ufkunuzun açık olması dileğiyle, selamlar sevgiler.

    Yanıtla
  • malkocoglu

    28 Ocak 2012 at 18:41

    SELAMUN ALEYKUM ARKADASLAR OSMANLI PADISAHLARIN ICKI ICIP ICMEDIGINI BIZ BILEMEYIZ AMA BENIM TAHMINIMCE ICMEZ GELIN BIR TARIHCIYI OKUYALIM Prof.Dr.Ekrem Buğra Ekinci’nin 24 Kasım 2007 Cumartesi tarihli saatlimaarif.com’da çıkan makalesidir. 5 yıl önce gazeteci 5 yıl sonra tarihçi kesilenlere tokat niteliğindedir. Öyle araştırılmadan edilmeden mesnetsizce kim onu içmiş kim bunu çekmiş bol keseden ve fasulyeden sallamak kimsenin haddine değildir. İnsanlar boyunun aştığı hadiselere pek bulaşmamalıdır diyor hocamız.
    Bu makaleyi konu hakkında atıp tutan, konu hakkında bilgisi olmayan, bilgisi olup da tam pekiştiremeyen herkes okumalıdır. Sözü şimdi Marmara Üniversitesi Türk Hukuk Tarihi Profesörü Ekrem Buğra Ekinci’ye bırakıyorum. Özellikle ülkemizdeki belli bir kesimin o beyinciklerine iyice kazıması gerekiyor..

    ***

    Kendimizi bildik bileli işittiğimiz bir terâne bu. Son günlerde yine gündeme getirildi. Her şey yaşlı ve afili bir gazete köşe yazarının Osmanlı hanedanının en yaşlı âzâsından naklettiği bir sözle başladı.

    Buna göre Sultan Hamid rom içermiş. Gazete yazarı, “Dedesini defalarca görmüş olan torunundan daha mı iyi bileceğiz?” diye de soruyor. Gel gör ki bunu söylediği iddia edilen Şehzâde Ertuğrul Efendi 1912 doğumludur. Sultan Hamid 1918 yılında vefat etti. Ertuğrul Efendi’yle biz de görüştük. Kendisinden bizzat işittiğimize göre, dedesi Sultan Abdülhamid”i ömründe bir defa, mahbus bulunduğu Beylerbeyi Sarayı”nda görmüş. O zamanlar beş yaşında imiş. Babası Şehzâde Burhaneddin Efendi ile beraber ziyaret etmişler. Dedeleri kendilerini kucağına alıp sevmiş. Ömründe bir defa o da beş yaşında iken gördüğü dedesinin rom içtiğini Ertuğrul Efendi bilir mi? Bunu nezaketen kendisine sormak istemedim. Belki başkasından işitmiştir. Ama Sultan Abdülhamid’i çok daha yakından tanıyan ve onu defalarca görmüş olan yakın çevresinden böyle bir şey işitilmiş değil.

    İş burada bitecek iken, popüler bir gazetenin nevzuhur tarihçisi, Osmanlı padişahlarından hangisinin içki içtiğine dair bir yazı yazdı. Buradaki bilgiler onsekizinci asırda yaşamış bir şair-tarihçiden naklediliyordu. Osmanzâde Tâib, karışık hayatı sebebiyle müderrislikten atılmış; kulağı delik ve muhiti geniş bir müellifti. Sağdan soldan işittiklerini kitaplarına dercetmesiyle tanınır. Hele bu meselede Osmanzâde Tâib’in başlıca kaynağı olan Gelibolulu Âli’nin abartılı ifadeleri, ilmî çevrelerde çok ihtiyatla karşılanmıştır. Meselâ Şemsi Paşa”ya olan antipatisi, onu Sultan Murad’a rüşvet vermiş göstermeye kadar varmıştı. Osmanzâde”nin ikinci kaynağı ise dokuzuncu asırda yaşamış ve Mutezile mezhebine mensubiyetiyle tanınan Şiî Arap şairi Câhız. Bu da başka bir âlem. O zaman mahkemeye gitse, şâhidliği kabul edilmeyecek birisinin sözünü, şimdi biz mi kabul edelim?

    Gelelim Osmanlı padişahlarının içki içip içmediği meselesine…

    Bunu bilmek neredeyse imkânsız. Çünki Osmanlı padişahları, aileleri dâhil, hiç kimseyle beraber yemek yemezlerdi. Hatta buna dair Fatih kanunnamesinde hüküm bile vardır. Sultan Abdülhamid”in son senesine kadar da bu gelenek devam etti. Öyleyse padişahları içki içerken kimsenin görmesi mümkün değildir. Maamafih içmiş olabilirler. Peygamberler dışında hiç kimse masum sayılmaz. Herkes hatâ yapabilir, günah işleyebilir. Ama görmeden ve iyice bilmeden bir kimse hakkında hüküm de verilemez. Hele tarihçilerin sözüyle aslâ. Tarihçilerden bazıları belli kimselere yaranmak için tarihî hâdiseleri bile tahrif etmekten çekinmemişlerdir. Böylesine mahrem bir mevzuda, üstelik asırlar geçtikten sonra ne söyleyebilirler? Hele modern yazarların padişahların ağızlarına sayaç takmış edâsıyla konuşmalarına ne demeli! Maamafih ciddî Osmanlı tarihçileri, zaten böyle bir şey söylemiyorlar.

    O halde bazı padişahların içki içtiğine dair rivayetler nereden çıkıyor? Bunlara itibar etmek mümkün mü? Asırlar öncesine ait hadiseleri bugün olmuş ve bizzat görmüşcesine hikaye etmek olacak iş mi? Halbuki İslâmiyet, kim olduğu bilinmeyen, hatta fâsık birisi bir haber getirirse, buna hemen inanmamayı emrediyor. Bir müslümanın gizli işlediği günahı bile gelip başkasına anlatan kimse fâsıktır. Sözüne inanılmaz, güvenilmez.

    (I. Bayezid (Arapça: بايزيد الأول, Lakabı Yıldırım (Osmanlı Tükçesi: ییلدیرم)
    (d. 1360, Edirne – ö. 1403). Dördüncü Osmanlı Padişahıdır)
    Benzeri iddialar önceki müslüman hükümdarlar için de ortaya atılmıştır. Meselâ bazı Emevî ve Abbasî halifeleri için söylenmedik söz bırakılmamıştır. Halbuki bunların hepsi iman ve ahlâk sahibi âdil insanlardı. Evet, içlerinde tek tük nefislerine mağlup olup sefih bir hayat yaşayanlar çıkmıştır. Fakat, bunların da İslâmiyete zararları olmamış, nihayet nefislerine zulmetmişlerdir. Buna da etraflarındaki devlet ricâli sebebiyet vermişti. Sonra gelen bazı tarihçiler, zamanlarındaki idarecilere yaranmak için bunların hatâlarını şişirmiş: hatta bu uğurda hadîs bile uydurmuşlardır. Bazı Osmanlı tarihleri de, zaman yakınlığı ve sınır komşuluğu bakımından bu tarihlerden tercüme edilmiş ve onların tesiri altında kalmış olduğundan, aynı yanlışlıkları tekrarlamıştır. Nevzuhur tarihçimizin kaynağı, Ömer bin Hattab”ın içki içtiği için cezâ alanlardan birisi olduğunu yazıyor. Şarap haram edilmeden önce Hazret-i Ömer içki içmiş olabilir. Ama haram kılındıktan sonra içki içtiği, hele cezâ aldığı hiçbir yerde geçmez. İslâmiyetin peygamberlerden sonra en üstün tuttuğu ikinci zât için böyle bir iddiaya lâ havleden başka ne denir! Ancak Mutezile itikatı ve Şiî görüşlü Câhız”dan böyle bir şey beklenir.

    Bugün çok sıradan insanlar, içkiyi haram bilip içmezken, hayatlarını İslâmiyeti yaymak uğrunda sarfetmiş, ülkeyi hayır eserleriyle donatmış, dindarlıklarıyla menkibe kitaplarına geçmiş ve aynı zamanda müslümanların halîfesi olan Osmanlı padişahlarının içki içecek kadar zayıf iradeli olduğuna inanalım mı? Zaten bunu yazanlar da bazı padişahların sonradan tövbe edip içkiyi bıraktığını söylüyor. Hatâsını anlayıp dönmek de bir fazilettir.

    İçki içen ilk padişah yaftası yapıştırılan Yıldırım Sultan Bayezid, Bursa’da Ulu Cami’yi ve kendi adıyla anılan câmiyi binâ etmiştir. Bizans İmparatoruna, İstanbul’da bir müslüman mahallesi kurulup, câmi yapılarak kâdı tayinini kabul ettirmişti. Meşhur mutasavvıf Emir Sultan ile sohbet etmiş, hatta O”na kızını vermişti. Sırp kralının kızıyla evlendi diye Yıldırım Sultan Bayezid”e kızıp, kendisini bu kızın içkiye alıştırdığını söyleyenlere ne diyelim? Padişahı içki içerken kim görmüş, belli değildir. Yaptığı siyasî bir evlilikti. Belki bir araya bile gelmediler. Padişah, onun sözüyle içki içecek birisi miydi? Doğrusu çok söz götürür. Diyebilirsiniz ki câmi de yaptırır, içki de içer. Evet bu mümkün. Ama bugün bana gösterebilir misiniz çevrenizde hem câmi yaptıran, hem de içki içen kaç kişi var?

    (II. Selim (Osmanlı Türkçesi: سليم ثانى Selīm-i sānī)
    (d. 28 Mayıs 1524 – ö. 15 Aralık 1574) 11. Osmanlı Padişahıdır)
    Üstelik bu âdeti anne tarafından Mevlâna Celâleddin Rûmî’nin torunu olup soyu Hazret-i Peygamber, Hazret-i Ebûbekr ve Hazret-i Ömer”e dek ulaşan Çelebi Sultan Mehmed, Sultan II. Murad, hatta İstanbul”u fethetmekle Hazret-i Peygamber”in övgüsüne mazhar olan Fatih Sultan Mehmed ve velî lakabıyla tanınan Sultan II. Bayezid de devam ettirmiştir. Sekiz senelik saltanatını Ehl-i sünneti korumak için Safevîlerle savaşmak ve müslümanların mukaddes beldesi Hicaz’ın fethiyle geçiren Yavuz Sultan Selim ara sıra içer, ama hemen sarhoş olurmuş. Osmanlı ülkesini hayır eserleriyle donatan ve adaletiyle tanınan Kanuni Sultan Süleyman önceleri içermiş, sonra bırakmış. Eh, bu sözlere de pes demekten öte geçilemez.

    İslâm hukukunda gayrımüslimlerin içki içmesi yasak olmadığı gibi, bunların içki alıp satması ve meyhane açması da serbest idi. Kanunî Sultan Süleyman zamanında Müslümanların ekseriyette bulundukları mahallelerde gayrımüslimlerin meyhane açması yasaklanmış; Sultan II. Selim zamanında buna tekrar izin verilmişti. Nitekim gayrımüslimlerin meyhanelerinden ve içki satışlarından vergi alındığı da gizli bir bilgi değildir. İşin aslından habersiz bazıları, bunu padişahlardan ilkinin dindarlığına, diğerinin de şaraba düşkünlüğüne bağlamışlar; hatta kendisine Sarhoş Selim demişlerdir. Yangında yanıp tekrar yaptırdığı saray hamamını gezerken tansiyonu düşüp kaymış ve beyin kanamasından vefat etmişti. Buna rağmen, “Sarhoş halde hamamda kız kovalarken öldüğü” bile söylenip yazılmıştır. Halvetî tarikatına bağlılığı ile bilinen Sultan II. Selim”in dindarlığı Selimiye Camiini yaptırmasından bellidir. Ayasofya camiini de esaslı tamir ettirmişti. Zaten nevzuhur tarihçimiz de padişahın içki içtiği halde beş vakit namazını kıldığını; sonradan şeyhinin telkiniyle içkiye tövbe ettiğini; hatta ölürken kendisine verilen ilacı; içinde içki vardır diye reddettiğini de yazıyor.
    Amansız içki ve tütün yasağıyla meşhur Sultan IV. Murad da içki içmediği halde, mübtelâ olduğu gut hastalığının ağrılarını hafifletebilmek için hekimbaşı tarafından verilen afyon hülâsalarını (morfin) alırdı. Bu da kendisinde halsizlik ve uyuşukluk yapardı. Sendeleyerek yürüdüğünü birkaç defa görenler padişahın içki içtiğine hükmetmekten çekinmemiştir. Babası gibi Üskürdarlı Aziz Mahmud Hüdâî’ye bağlıydı. Selden yıkılmış olan Kâbe-i Muazzama”nın bugünki binâsını yaptırmış; Karaköy Arab Câmiini harab bir binâ iken şimdiki hâle getirmiştir.

    Nevzuhur tarihçiler, yaptıkları istatistiklerle, Sultan II. Mahmud’un içkiye en düşkün padişah olduğuna karar vermişler. Halbuki Osmanlı Devleti”ni mutlak felâketten kurtararak âdetâ yeniden kuran bu padişahın da dindarlığına çok deliller vardır. İstanbul’daki bütün Sahâbe-i kiram kabirlerini bulup yaptıran, öte yandan Tophâne’de zarif Nusretiye Câmiini, Eminönü’nde Hidâyet Câmiini, Üsküdarda Adliye Câmiini, Arnavudköy’de Tevfikiye Câmiini inşâ ettiren O’dur. Vehhâbîleri işgal ettikleri Hicaz”dan çıkararak Hazret-i Peygamber”in kabri üzerine yeşil kubbeyi yaptıran O’dur. Hele Medine’deki Hücre-i Seadete hediye gönderdiği altın şamdan münasebetiyle yazdığı ve “Şemdan eyledim ihdâya cür”et yâ resûlallah..” diye başlayan na’tta Hazret-i Peygamber”e olan sevgisini çok içli ve edebî biçimde terennüm etmiştir. Ağır verem hastası iken, Çamlıca”da kızkardeşinin köşkünde fenalaşmış, “Beni bir câmiye kaldırın da, bari orada vefat edeyim” demiştir. Yeniçeri Ocağı”nı ve bununla organik bağı sebebiyle Bektaşî tekkelerini kapattığı için malum dedeler tarafından “Gavur Padişah” diye anılmış; yeni düzende yemleri kesilenler de bu hakaret sözüne dört elle yapışmıştı. İçki içtiğini de muhtemelen yine bunlar uydurmuştur.

    (IV. Murad (Osmanlı Türkçesi: مراد رابع Murād-i rābi‘)
    (d. 27 Temmuz 1612 – ö. 8 Şubat 1640) 17. Osmanlı Padişahıdır)
    Sultan Mahmud’un içki içtiği söylenen oğlu Sultan Mecid ise Medine’de Mescid-i Nebevî’nin bugünki hâlini yaptırmış; Kâbe-i Muazzamaya kâşî tuğla döşetmiş; Hırka-ı Şerif, Dolmabahçe, Ortaköy, Teşvikiyye gibi zarif câmiler binâ ettirmişti. Hasta yatağında iken Medine halkından gelen mektubu hürmeten ayağa kalkıp dinlediği meşhurdur. Üstelik Nakşî meşâyihinden Yanyalı İsmet Efendi’ye bağlıydı. Türbesinin Sultan Selim câmii avlusunda, ama Sultan Selim”inkinden daha alçak yapılmasını istemiş; Yanyalı İsmet Efendi tekkesi müridlerinin her Cuma gecesi türbesinde hatm-i hâcegân yapmasını vasıyet etmişti. Bu nâzik ve içli padişah, yine de iftiralardan kendisini kurtaramamıştır. Hele zamane bir tarihçisinin gözüyle görmüş gibi padişahın sarhoş olup hammallar tarafından küfeye konup saraya getirildiği sözüne ne denir! Sultan Mecid, içki içseydi, bunu müptezel şekilde yapmayacak kadar nâzik bir insan idi.
    Yakışıklılığı, nazik ve demokrat tavırları ile modern Avrupa monarşilerindeki hükümdarları andıran Sultan V. Murad ise, amcası Sultan Abdülaziz”in feci ölümü üzerine ağır bir depresyon geçirmiş; şuuruna halel geldiği için tahttan indirilmişti. Bu halde bulunan bir insanın fiillerinden mesul tutulamayacağı âşikârdır. Kaldı ki kendisinin içki içtiği rivayeti, sağlam kaynaklarda geçmez. Nevzuhur tarihçinin de yazdığı gibi merhum Sultan Reşad içki içmezdi. Fakat keşke içki içseydi de, iktidarı İttihatçılara bırakmasaydı. Koca imparatorluk sayelerinde yıkıldı.

    Hele, Üsküdar Yeni Câmiini ve şehrin iki yanında çok zarif iki çeşme inşâ ettiren, hattatlığıyla meşhur Sultan III. Ahmed ile Nuruosmaniye câmii inşaatını başlatan, Rumelihisarı, Kandilli, Yeraltı, Beşiktaş Arab İskelesi, Üsküdar Mahmudiye, Defterdarkapısı, Tulumbacılar Odası, Yalıköşkü câmi ve mescidlerini yaptıran Sultan I. Mahmud’un içki içtiğine dair hiç delil yoktur. Gelin görün ki yazar, Sultan Ahmed’in hangi balkonda hangi yastığa dayanarak kiminle rakı içtiğini, gözüyle görmüşcesine anlatıyor.

    Günlük hayatı neredeyse saniyesi saniyesine malum bulunan Sultan Hamid’in içki, hatta rom içtiği bilinmiyor. Ama dinî hassasiyetinde hemen herkes müttefik. Zevcesi Behice Kadınefendi, padişahın helâdan çıkıp banyoya gidene kadar abdestsiz yere basmamak için teyemmüm edecek derecede dindar olduğunu söylemiştir. İttihatçılar, II. Meşrutiyet”i müteakip, Sultan Hamid”i halkın gözünden düşürmek için neler söylemediler. Abdullah Cevdet, “Sultan Hamid hakkında yüz yalan uydurdum. Bazısına kendim de inandım” demekten kendisini alamamıştır.
    Nevzuhur tarihçinin kaynağına göre, “Fatih Sultan Mehmed Han ve Sultan Bayezid-i Veli, komutanları ve vezirleriyle arada sırada ıyş ü nûş ederlerdi. Hatta Bayezid-i Veli, Sadrazam Gedik Ahmed Paşa’yı ışret sırasında katletmişti”. Yazar ıyş ü nûş kelimesini içki âlemi; ışret kelimesini de içki diye tercüme etmiş. Sultan IV. Murad”ın şeyhülislâmı Zekeriyazâde Yahya Efendi’nin “Mescidde riyâmişler etsin ko riyayı/Meyhaneye gel kim ne riya var ne mürai” beytini yazarak “Eee, şimdi bu şiiri nasıl değerlendireceğiz?” diyor. Divan edebiyatından ve tasavvuftan biraz anlayan, bunu değerlendirmekte zorluk çekmez. Şair ve tarihçilerin kullandığı ıyş ve ışret, sâki ve bâde gibi kelimeleri şahid gösterip de bu hükmü vermek tamamen hatâlıdır. Divan şiirinde meyhane tekkeyi; sâki sevgiliyi ve şeyhi; bâde ve şarap ise ilahî aşkı sembolize eder.
    Iyş, yaşamak; ışret, eğlence ve cümbüş demektir. İkisi de arapçadır. Eğlenmek illâ içki içmekle mi olur? Eşi dostuyla dinin izin verdiği şekilde eğlenmek yasak değil ki. Buna da ıyş ü ışret deniyor. Nûş, farsça içmek demek. Su için de kullanılır, şerbet için de. Dôlu eski türkçede içine su karıştırılan su dışındaki içecekleri anlatır. Ayrana da dôlu denirdi. Hatta Bursa’da askere ayran yapıp verdiği için Dôlu baba diye bilinen bir evliyânın kabri vardır. Sâki yalnızca içki dolduran değil, su veren kimse için de kullanılır. Zaten sâki, arapça sulayan demektir. Arapçada da “şarap” şürb edilen, yani içilen şey demektir. Şerbet, çorba, meşrubat, şurup gibi kelimeler hep aynı köktendir. Kur’an-ı kerimde içilmesi yasak olan hamr’dır. Fermantasyona uğramış içki demektir. Biz bugün buna şarap diyoruz. Ama eski metinlerde “şarap” içilecek her şey için kullanılır. Lisanını ve kelimelerini bilmeden bir devir hakkında rastgele hüküm vermek ne kadar hatâlı!

    Üstelik İslamiyette üzüm ve hurmadan yapılan şarap ve bundan elde edilen alkol kesinlikle haram olan bir içkidir. Bunun dışında bazı alkollü içkiler vardır ki kimi âlimler bunların ilaç ve ihtiyaç için sarhoş etmeyecek mikdarını içmeye cevaz vermiştir. Rom da bu kabildendir. O halde neyin ne için içildiğini bilmeden ahkâm kesmemek lâzım.

    Peki bu iddiaların maksadı ne olabilir? Muhtemelen muhafazakâr çevrelere mesaj verilmek isteniyor. Nasıl bir mesaj? İki ihtimal var: Birincisi, “Sizin çok övdüğünüz Osmanlı padişahlarının hâline bakın! İçki içerlermiş. Demek ki iyi insanlar değilmiş. Dolayısıyla temsil ettikleri değerler de böyleymiş. Gerçeği öğrenin!”. İkinci ihtimal, “Bakın, dindarlıkları herkesçe malum olan Osmanlı padişahları bile içki içmiş. O halde siz de inad etmeyin, yolunda olduğunuzu söylediğiniz padişahlar gibi yapın!” Görülüyor ki bunlar abesle iştigalden başka bir şey değil. Her şey biraz da Osmanlı padişahlarını her istediğini yapabilen Avrupa krallarına benzetmekten kaynaklanıyor. El-insaf!
    Son devir ulemâsının büyüklerinden Seyyid Abdülhakim Efendi hazretleri dermiş ki: “Osmanlı padişahları, kendilerinden önceki hükümdarlar gibi değildir. Hepsi dindar insanlar idi. Dini muhafaza ettiler. Dinin direği idiler. İçlerinde bir tane kötü yoktur. Ama aralarında derece farkı vardır.” Sevdiği ve büyük bildiği atalarına hakaret edilmesi, insanları incitmez mi? O halde müslümana düşen hüsnü zan etmektir. Kendilerini savunacak durumda olmayan tarihî şahsiyetler hakkında ileri geri konuşmak insana yakışmaz. Hele dedikodu ve iftirâdan kaçınmak, sadece dinî değil, herkesin uyması gereken ahlâkî bir vecibe olduğu unutulmamalıdır.
    Prof. Dr. Ekrem Ekinci
    (Marmara Üniversitesi Türk Hukuk Tarihi Profesörü)

    Yanıtla

Bir yanıt yazın