• Home
  • Genel
  • Mustafa Kemal-Vahdettin tartışmasında son nokta: İşte o telgraf!

Mustafa Kemal-Vahdettin tartışmasında son nokta: İşte o telgraf!

Mustafa Kemal-Vahdettin tartışmasında son nokta: İşte o telgraf!
Vahdettin bir beyanname yayınlıyor, Anadolu kamuoyuyla aynı duygularla duygulandığını, milletle beraber olacağını söylüyor ve bu beyanname, en büyük yankıyı, 4-11 Eylül tarihlerinde düzenlenen Sivas Kongresi’nin buğusu henüz üzerinde tüterken Mustafa Kemal tarafından çıkartılan gazetede yapıyor, düğün bayram kutlanıyor.
Savunduğumuz tez belli: Mustafa Kemal Paşa’nın İngiliz işgali altındaki İstanbul’dan Anadolu’ya gidişinde Sultan Vahdettin’in belirleyici bir rol oynadığı ve yalnız ilk düğmeye basan adam olmakla yetinmeyip yıllar içinde de desteğinin devam ettiği.
İnanıyorum ki, 1919-1920’lerin ortamını anlamanın yolu, doğrudan doğruya o günlerin orijinal metinlerine eğilmekten geçiyor. Şunun bunun hatıratından gizli notlar veya filanca kişi Fevzi Çakmak’ın eşinden duymuştu vs. gibi sağ kulağı sol elle gösterme teknikleriyle değil, bizzat resmi belge ve yayınlardan yararlanmak ve sağlamlığı herkesçe teslim edilen metinleri yeniden okumak gerekiyor bunun için de. Bu amaçla 24 Nisan 1920 tarihli TBMM tutanaklarındaki konuşmalar ile Sivas Kongresi sırasında Başkan Mustafa Kemal’in bizzat çıkardığı ve yazılar kaleme aldığı “İrâde-i Millîye” gazetesine başvuracağım. Kaynaklar resmî, konuşan ve yazan Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu veya kurucuları. Bundan daha ‘kesin’ hangi belge olabilir? Öyleyse buyurun beraber bakalım o günlere.
14 Eylül 1919’da Sivas’ta çıkmaya başlayan ve 254. sayıya kadar yayınına devam etmiş olan “İrâde-i Milliye” gazetesi, daha sonra Ankara’da çıkacak olan “Hâkimiyet-i Milliye” gazetesinin de öncüsü olmuştur. Milli Mücadele’nin ilk gazetesi olması hasebiyle apayrı bir dikkatle incelenmesi gereken bu gazetenin henüz tam bir koleksiyonunun dahi yapılamamış olması, İnkılap tarihimizin hep eksikli yazılmasının nedenlerinden biridir. Bildiğim kadarıyla birisi Alman, diğeri de amatör bir televizyoncu olmak üzere 3 kişi tarafından araştırılan bu önemli gazete hakkında doğru dürüst bir çalışma yapılmamış olması bilim camiamız açısından çok acıdır.
İhmal, evet. Bu devletin Milli Kütüphanesi bu derece hayatî önemi haiz bir gazetenin koleksiyonunu barındırmayacak da, neyi barındıracak Allah aşkına, söyler misiniz? Türk Tarih Kurumu, şu kadar İnkılap tarihçilerimiz, Atatürkçü düşünce derneklerimiz 86 yıl sonra dahi Milli Mücadele basınımızın bu öncü gazetesi hakkında neden bir duvar gibi suskundurlar? Ben biraz kasıtlı bir ihmal olduğunu düşünüyorum. Milli Mücadele’nin ilk yıllarındaki, resmi teze aykırı düşen kimi can sıkıcı ayrıntıların dikkatlerden saklanması içindir bu ihmal. Başka bir şey için değil.
İşte size bu gazeteden seçtiğim birkaç cümle (sayı: 4, 28 Eylül 1919). İmza: Anadolu Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Heyet-i Temsiliyesi.
“Padişahımız [Vahdettin] Anadolu harekâtının tamamıyla meşru olduğunu ilan ederek cereyan-ı mevcudu lütfen teşvik etmekte ve hatta iştirak-i hümayunlarıyla da takviye buyurmaktadırlar.”
Allah Allah, kafamız çorba kazanına dönmüş de bizim mi haberimiz yok! Vahdettin bir beyanname yayınlıyor, Anadolu kamuoyuyla aynı duygularla duygulandığını, milletle beraber olacağını söylüyor ve bu beyanname, en büyük yankıyı, 4-11 Eylül tarihlerinde düzenlenen Sivas Kongresi’nin buğusu henüz üzerinde tüterken Mustafa Kemal tarafından çıkartılan gazetede yapıyor, düğün bayram kutlanıyor. Oysa bize, o zaman yayınladığı bir beyanname ile Milli hareketi destekleyen padişahın “vatan haini” olduğu öğretiliyor(du). “İrâde-i Milliye”lere baktığınızda orada “hain” olarak padişahı değil, Damat Ferit Paşa’yı görürsünüz. Demek ki hainlik de şartlara göre değişebiliyormuş!
Size bir telgraftan söz edeceğim. Bu telgraf, Sivas kongresi sırasında Mustafa Kemal Paşa tarafından Vahdettin’e çekilmiş ve TBMM’nin açılışının ertesi günü, yani 24 Nisan 1920’de Meclis kürsüsünden bizzat Başkan Mustafa Kemal tarafından okunmuştur. Telgraf Vahdettin’e, “Büyük milletin ve kutsal hilâfetin biricik ve gerçek dayanağı bulunan yüce saltanatınızı Allah kötülüklerden korusun” hitabıyla başlamakta ve 6,5 asırlık şan ve şerefi büyük hanedanının yüce tarihini kurtarmaktan söz etmektedir! Ne var ki, bunlar şimdi aktaracaklarımın yanında hiç kalır. Asıl, telgrafın bir cümlesi var ki, Necip Fazıl’dan beri bir sürü insanı meşgul etmiş ve etmektedir. Nedir bu “şah” cümle?
Mustafa Kemal Meclis’te diyor ki: “Dil-hâh-ı milkdârilerinden mülhem azim ve iman ile vazife-i âcizânemde müdavim bulunuyorum.” (TBMM Zabıt Ceridesi, Cilt 1, 1940.) Bu cümlenin anlamı kelimesi kelimesine şudur: “Mülkün sahibinin (padişahın) arzularından ilham aldığım azim ve imanla aciz görevime devam ediyorum.” Peki nereden gelmiş bu ilham? Onu da yukarıda kendisi açıklıyor zaten: “İstanbul’dan son olarak ayrılacağım gün bu şerefe kavuşmuştum. Bu sırada Yüce Şahsınız Boğaziçi’nde bulunan İngiliz donanmasının saraya yönelik toplarını göstererek, «Görüyorsun» dediniz. «Ben artık memleket ve milletin, nasıl kurtarılması gerekeceği hususunda kararsızlığa düşüyorum» ve ellerinizi kaldırarak, «İnşaallah millet akıllanır ve uyanır, bu üzücü durumdan gerek beni ve gerekse kendisini kurtarır» buyurdunuz.”
İşte Vahdettin’in Mustafa Kemal’e ilham veren sözleri. Kim söylüyor? Mustafa Kemal Paşa. Nerede? TBMM’de. Ne zaman? 23 Nisan’ın hemen ertesi günü. Gizli oturumda mı söylüyor? Hayır, açık oturumda. O zaman? Demek ki, en azından 1919-1920 aralığında işler başka türlü görünmekteydi.
“İrade-i Milliye”den sırf malumat olsun diye bahsetmediğimi anlamışsınızdır. Meclisin huzurunda okunmasından 8 ay önce “İrade-i Milliye”nin ilk sayısında yayınlanan bu telgrafın metninde yukarıdaki cümlede bir tek kelime farklıdır ve bu kelime, yukarıdaki tabloyu, yani Vahdettin’in Milli Mücadele’yi başlatmaktaki kararlılığını en berrak şekilde ortaya koymaktadır. Gazetede çıkan metin şöyledir: “İlkâ-i milk-dârilerinden mülhem azm-i iman ile vazife-i âcizanemde müdâvim bulunurum.” Dikkat edileceği gibi ilk kelime olan “dilhâh” (gönül isteği) kelimesi yerinde “ilkâ” kelimesini görüyoruz. Peki “ilkâ” nedir?
Şemseddin Sami’nin “Kamus”una bakalım mı: “Ko(y)ma, bırakma, atma. Kayığı denize ilkâ etmek. Ateş, nifak ilkâ etmek. Çoğulu: İlkâât: Muzır sözlerle zihin çevirme, iğfal, ifsad: Bir takım ilkââta kapıldılar: İlkâât-ı bedhahâne.” Yani Mustafa Kemal bu telgrafta Vahdettin’den ilham almakla kalmıyor, neredeyse bir kayığın denize indirilmesi gibi, kızaktan indirilerek Anadolu’ya gönderiliyor. Bunu da bizzat Mustafa Kemal, kendi gazetesi olan “İrade-i Milliye”de yayınlattığı telgrafta yazıyor.
Telgraftaki bu kelimenin TBMM Zabıtları’nda nasıl değiştirildiğini ben de merak ediyorum. Varsa bir bilen, çıkıp söylesin.

3 Comments

  • İsmail Sevinç

    22 Şubat 2012 at 16:40

    Neden Resmi tarih hala yalan söylüyor. Vahdettin Mustafa Kemal ilişkisinde hain aramak doğru değildir. Devlet bu yalanı düzeltsin. Osmanlının düşmanlarına yenildiği için ömrü bitmiş. Bizi yenen düşmanlarımızda 40 çeşit milleti ülkemize doluşup (ABD, Çin, Japon, İng, Fransız, İtalyan, Anzak, Afrikalı, Hint, Orta ve Güney Amerikalılar) padişahlığı kaldırmış yerine Mustafa Kemal ve arkadaşlarını getirmişler Yunanlada savaş Yunanlıların büyük işgalcilerce kullanılması olayıdır. Olay Vahdettinin yada Mustafa Kemalin hain olması olayı değil biten Osmanlının yerine işgalcilerin Mustafa Kemale yeni batı tarzı bir devlet kurma iznini vermeleri olayıdır. Vahdettin Mustafa Kemali Kurtuluş Savaşı başlasın diye Anadoluya yollayan kişidir. Telgraf telleri kendi kontrolünde iken
    Ankaradakilerin hizmetine sunmuştur. Şehzade Ömer Faruku kurtuluş savaşına katılsın diye Anadoluya yollamış ancak bu Ankaradakilerce kabul görmemiştir. Topkapı sarayını soyup kaçmamış dışarıda zenginlik imparatorluğu sürmemiş, İngiliz ve diğer işgalcilere karşı sarayın bekciliğini yapmış, Yunan İstanbuldan yollanan Osmanlı silahlarıyla yenilip yine Ankara Hükümetine kadro İstanbuldan gitmiştir. Vahdettin ülkeden kovulacağını bile bile Ankaradakilere her yardımı yapmıştır.Ona hain diyenler bu konuda sağdan soldan düzmece belgeler uyduranlar art niyetlidir.1921 tarihli yazışmlarda Mustafa Kemal bile padişaha padişahımız efendimiz diye hitap ederken bu vahdettinin hain olduğunu kimler uyduruyor. Mustafa Kemal Kurtuluş Savaşında milleti halifeliği kurtaracağız diye savaşa soktu. Halife Vahdettin idi.
    Mustafa Kemal bile Vahdettine hain demezdi. Kazım Karabekir vatanı Mustafa Kemalle beraber kurtardık deyince ikimizide Anadoluya Vahdettin gnderdi. Asıl kurtarıcı odur demiş.
    Gazetecileri Kurtuluş Savaşını nasıl kazandınız sözüne Telgrafın telleri sayesinde demişki, Telgraf hattının kontrolü padişahtaydı.
    Vahdettin İsteseydi Topkapı Sarayını soyar altınlarla ordu kurar öyle bir geri dönerdiki sözüde Mustafa Kemalindir. Yukarıdaki yazıda padişahın hain olmadığını gösteren belgelerden biridir.

    Cevapla
  • ismail

    18 Kasım 2012 at 21:12

    milletimiz olayların tarihini bile bilmiyor.1915 de çanakkale savaşında bile mustafa kemali ülkenin başında olarak biliyor.oysa onun 1923 den sonra ülkeyi idare ettiğini bilmiyor..çanakkale savaşında mustafa kemal sofyada ateşe albayı idi.padişah varken maraşal fevzi çakmak varken enver paşalar varken bir albayın osmanlı devletinin başı gibi millete anlatılmış.

    Cevapla

Bir cevap yazın