• Home
  • Genel
  • Osmanlı kurşun sıkanı da, yiyeni de aynı türbede yatırdı

Osmanlı kurşun sıkanı da, yiyeni de aynı türbede yatırdı

Osmanlı kurşun sıkanı da, yiyeni de aynı türbede yatırdı
İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi’nin Vezneciler kapısından girerken sağ tarafta bir 17. yüzyıl türbesi göze çarpar. Burası kitaplarda, bir zamanlar Anadolu’yu kasıp kavurmuş Celali isyanlarını acımasızca bastıran Kuyucu Murad Paşa’nın türbesi diye geçer.
Ancak içinde bir “paşa” daha gömülüdür ki, onu çoğu kimse bilmez. Bu mezar, bir zamanlar Kuyucu Murad Paşa’nın bastırdığı isyanı küllerinden diriltmiş olan Abaza Mehmed Paşa’ya aittir.
Peki nasıl olmuştur da Osmanlı devlet aklı, isyanı bastıran, aynı zamanda sadrazam da olan “paşa” ile yıllar yılı onca kan dökülmesine sebebiyet veren “paşa”yı aynı türbenin içine gömmekte sakınca görmemiştir? En önemlisi de, bugün bize çok ters ve uzak gelen bu tavrın açıklaması nedir?
Sır, aslında zamanın hafızamıza oynadığı oyunda yatıyor. Biz geçmişte yaşanmış olayları kaçınılmaz bir şekilde bugünün algı kadrosu içinde anlamaya çalışırız. Oysa kafamıza göre sahaya çıkarttığımız “onbir” ile tarihteki maç kadrosunun ilgisi yoktur. Geçmiş hakkındaki bilgimizin tarih sahasında tel tel dökülmesi bundandır.
İşte birilerinin canını sıkan Mümtaz’er Türköne’nin “Osmanlı Öcalan’ı paşa yapar, maaşa bağlardı” cümlesini de bu doğrultuda anlamamız gerekir. Tarihteki olayları bugüne aynen taşıyamayacağımızı aziz dostum Türköne benden iyi bilir. Burada söylemek istediği, Osmanlı’nın meseleye bizden daha geniş bir açıdan baktığı, isyancı ile pazarlıktan, hele onu affetmekten korkmadığı, bunun da kendisine olan güveninden geldiğidir ki, haklı. İşte o türbe Osmanlı’nın ne denli farklı düşündüğünü gösteren yeterince çarpıcı bir örnek değil mi?
Önce bundan yaklaşık 400 yıl önce yaşamış Abaza Mehmed Paşa’nın hikâyesine göz atalım.
İsyankâr bir ruha sahip midir bilmiyoruz ama isyan etmeyi, kendisine kapılandığı Halep’i yöneten Canboladoğullarından öğrenmiş olmalı. Osmanlı yönetimine ecel terleri döktüren Canboladoğlu Hüseyin ve kardeşi Ali paşaların yanında stajını tamamladıktan sonra bir baskında Osmanlı’ya esir düşer. Kendisini yakalatan Kuyucu Murad Paşa tam onu idama gönderecekken Yeniçeri Ağası Halil sayesinde kurtulur. İlk affedilişidir bu. Artık Halil Ağa’nın adamıdır. Şansa bakın ki, Halil Ağa bir süre sonra sadrazamlığa yükselir, böylece Abaza Mehmed de birdenbire kendisini Maraş Beylerbeyiliği’nde bulur.
“Zaptiyenin iyisi eşkıyadan çıkar” sözünü düstur bellemiş olan Osmanlı yönetim aygıtı, bir asiyi beylerbeyilikle ödüllendirmiştir. Üstelik “Genç Osman”ın Polonya seferine de birlikleriyle katılır, gösterdiği başarı üzerine bu defa Erzurum Beylerbeyiliği’ne getirilir. Sayesinde önemli yerlere geldiği Sultan Osman’a büyük ümitler bağlamış, onu çok sevmiştir. Ancak 1622’de hakikaten genç yaşında öldürülünce Abaza Paşa’nın dadaşlığı tutar ve sultanın intikamını almak için Erzurum’da yeniçerilere saldırarak korkunç isyanın fitilini ateşler. Bir vali, merkezî yönetime isyan etmiştir.
Derken İstanbul’dan giden komutanları şehre sokmaz. Bir beylik kurmuştur adeta Erzurum’da. Vergi salar, asker toplar. Maraş ve Sivas’ı alır. Ankara’nın üzerine yürür. Yakalattığı yeniçerilerin tabanlarına nal çaktırmak gibi lüzumsuz zulümlerle kendince padişahın intikamını alır. Bu arada üzerine gönderilen iki sadrazamın ordusunu yenilgiye uğratır. Üçüncüsü olan Hüsrev Paşa, en tedbirlisi çıkar. Sadrazam, 1628 yazında kuşattığı Erzurum’u ablukaya alır. Abaza Paşa bakar ki kurtuluş yok, af diler, teslim olur.
Osmanlı, büyüklük göstererek ikinci kez affeder kendisini. İstanbul’a geldiğinde zafer alayına, sanki zafer kazanmış gibi bölüklerinin başında katılır. Yakışıklıdır, süslü giyinmeyi sever, bu yüzden İstanbul’da “Abaza Paşa kesimi” giyinmek moda olur. Sultanahmet Meydanı’nda Erzurumlu askerleriyle İstanbullular cirit oynar, Padişah IV. Murad keyifle seyreder İbrahim Paşa Sarayı’nın balkonundan. Ardından huzuruna kabul eder. Şaşıracaksınız belki ama bu kez isyancımızı Bosna Beylerbeyiliği’yle ödüllendirir.
Bu sırada Polonya sınırlarına akınlarda bulunur. Başarılarından dolayı vezirlik rütbesi verilir. Artık Osmanlı yönetim aygıtının zirvesindedir. Üstelik kıvrak zekâsıyla padişahın gözünü de doldurmuş, danışmanı olup saraya girmiştir. Hatta padişahın huzuruna kılıcıyla çıkma ayrılacağına bile ermiştir.
Ne var ki, günün birinde talihi tersine döner. Birileri Anadolu’ya geçip fitne ateşini yeniden yakacağını fısıldamışlardır padişahın kulağına. Ermenilerden rüşvet aldığı dedikoduları da cabası.
“Saray tekinsiz yerdir” derler. IV. Murad bir gece Abaza Paşa’yı sessiz sedasız konağından aldırıp Çinili Köşk’e getirtir ve kimsecikler duymadan boğdurur. Cesedi de bir zamanlar kendisine kurşun sıktığı Kuyucu Murad Paşa’nın türbesine gömülür. Tarih 24 Ağustos 1634’tür.
Osmanlı asileri affeder, ödüllendirir, hatta Abaza Paşa’nın yeğeni olan İbşir Mustafa Paşa örneğinde gördüğümüz gibi, asileri sadrazamlığa kadar yükseltir, ancak kimsenin yaptığını da yanına kâr olarak bırakmazdı. Tam her şey unutuldu derken, günün birinde sessiz sedasız yağlı bir ip dolanırdı gafilin boğazına. Sonra da kendisine “paşalık ırzı” verdiği için götürülür, kendisine kurşun sıktığı sadrazamın türbesine gömülürdü.
Anlıyor muyuz Osmanlı’yı?
m.armagan@zaman.com.tr

25 Ekim 2009, Pazar

Bir cevap yazın