• Home
  • Genel
  • Papa, Fatih’e Hıristiyan olmayı teklif etmişti

Papa, Fatih’e Hıristiyan olmayı teklif etmişti

Papa, Fatih’e Hıristiyan olmayı teklif etmişti

Türk aydınının şanındandır, masasına servis yapılan bilgileri zinhar sorgulamaz. Mesela Sabahattin Eyuboğlu, Fatih Sultan Mehmed’in, Papa II. Pius’a yazdığı söylenen bir mektuba, mal bulmuş mağribi gibi sarılmıştır. Sadece Montaigne’in denemelerinde karşılaştığımız bu mektupta Fatih, Papa’ya, Türklerin İtalyanlar ve Truvalılarla aynı soydan geldiklerini ve kendisinin, Yunanlılardan (Bizans’ı kastediyor) Truvalı Hektor’un öcünü almaya çalıştığını, İtalyanların bu savaşta kendisine cephe almalarına bir anlam veremediğini söyleyesiymiş.

Ne yerli ne de yabancı kaynaklarda geçer böyle bir mektup. Ama aynı Papa’nın, 1461’de yazdığı, lakin göndermediği mektubun orijinali Vatikan arşivlerinde mevcuttur. Bu mektubu Fatih basılı nüshasından okumuş, okuduysa da gülüp geçmiş olmalıdır. Neden mi? Papa II. Pius’un mektubu, aslında bir Hıristiyanlığa davet yazısıdır da ondan. Kimi davet ediyor? Fatih’i elbette. ‘Şaşırmış mı bu Papa?’ demeyin hemen. Gerçekten de şaşırtıcı olan, Papa’nın mektubunda İstanbul’un bu genç hükümdarının Hıristiyan kralların en büyüğü ve Roma İmparatoru’nun varisi olmaya en layık kimse olduğunu söylemiş olmasıdır. Hatta hızını alamayıp Fatih’i “Yeni Konstantin” ilan etmiştir. Vaftiz olmayı kabul edecek olursa dünyanın krallığı tacını giymesi işten bile değildir Fatih’in. Sözün özü, Papa Fatih’e demektedir ki, Hıristiyan olup başımıza geç, seninle dünyayı fethederiz!
Fatih okumuşsa bile gülüp geçmiştir, demiştim. Gerçekten de mektubun görünürdeki muhatabı Fatih olsa bile, Papa’nın hedef tahtasında, bir türlü Haçlı seferine razı edemediği Hıristiyan krallıkları vardır. Onlara gözdağı vermektedir sizin anlayacağınız. Bana itaat etmezseniz, ben de gider, elin Müslüman’ından yardım alır, onunla dünyaları fethederiz; size de ihtiyacım kalmaz böylece, demek ister. Lakin o yılların İtalya’sında yaramaz prensliklerin bini bir paradır. Hatta söz konusu mektuptan birkaç yıl önce Papa’nın hasımlarından Rimini Lordu Sigismondo, Fatih’i ordusuyla birlikte İtalya’ya davet etmek istiyor, bir asker olarak ordusunda görev almayı arzu ettiğini bildiriyordu. Papa, İstanbul’un fethinden sonra şoka giren Katolik camiaya söz dinletemez olmuş, otoritesini yeniden tesis edebilmek için de ölümü gösterip sıtmaya razı etmek için Fatih kozunu oynamaya karar vermiştir. Eğer Türk padişahı Hıristiyan olursa Avrupa onun olacaktı, o da Avrupa’nın yeni Konstantin’i. Bu da İsa adına yönetimde bulunanlara ağır bir darbe indirecek ve alınlarında silinmez bir leke olarak kalacaktı. Fatih’ten herhangi bir cevap alamayan bu acar Papa, kendisine bağlı devletleri uyandırmak için bu defa şantaja başvurdu. Kuracağı ordunun başında Haçlı seferine çıkacak ve kendisine bağlı onbinleri peşinden sürükleyecekti.
Haziran 1464’te yola çıktı Papa; anlaştığı kralların kendisini donanmayla karşılayacaklarını söyledikleri Ancona limanına ulaştığında üç beş ticaret gemisinden başka bir şey göremedi ortalıkta. Kan başına sıçramıştı ki, bir salgın hastalıkta, toplanan ordunun telef olduğunu öğrendi. Fatih yalnız ordularıyla değil, talihiyle birlikte geliyordu. Venedik gönülsüzce Haçlı ordusuna katılmak istediğini söylemişti ama işi epeyce ağırdan alıyordu. Neden sonra Venedik kuvvetleri Ancona’ya vardığında Papa’nın üç gün önce öldüğü haberiyle karşılaştılar. Osmanlı fetihleri sınır taşlarını eritmeye devam ediyor, her yıl Avrupa’nın sınırları yeni baştan çiziliyordu. O devirde ‘Bu yıl sıra kimin evinde?’ kaygısının gündemde olmadığı bir Avrupa ülkesi bulmak nadirattandı. II. Pius’un mektubunun arka planında, şimşek hızıyla ilerleyen Osmanlı fetihlerinin Hıristiyan ahalinin aleyhine değil, lehine sonuçlar doğurmuş olmasının payı vardır. Ortodoks ve Katolik ihtilafı yüzünden yüzyıllarca birbirini yiyen Hıristiyan dünyası, yeryüzündeki en büyük Hıristiyan nüfusu barındıran İslam devletinin onlara tanıdığı haklar ve serbestiyi gördükçe hayrete düşüyordu. Osmanlı idaresinin bu hoşgörüsüne bir mana veremiyor ve Fatih’in gizlice Hıristiyan olduğundan şüpheleniyorlardı. Zaten Avrupa yüzyıllardır Doğu’dan çıkıp Hıristiyanlığı kurtaracak bir Hıristiyan Kral bekliyordu. Bu kral Fatih olabilir miydi? Papa bu mektubuyla ‘Yoksa gizlice Hıristiyan oldu da haberimiz mi yok’ fikrinin dayanılmaz cazibesine kapılmış, Fatih’e yoklama çekiyordu. 1473 yılında Avrupa’da göklere bakanlar Jüpiter ve Satürn’ün birleştiğini gördüler. Göklerin mesajını çözebilmek için İbrani bilgelerinin kapısını çaldıklarında aldıkları cevap, “ölüm” oldu. Dehşet içinde kalan hümanistler kapıdan öylesine hışımla çıkmışlardı ki, bilgenin “ve diriliş” dediğini duymamışlardı bile. Ama kimin için ölüm ve kimin için dirilişti? 7 yıl sonra Fatih’in Arnavutluk kıyılarından gönderdiği bir filo, İtalyan çizmesinin topuğuna çıkıyor, Otranto’yu Osmanlı vatanına katıyordu. Bu sırada Roma tam bir sessizliğe bürünmüştü. Papa’nın emin bir yere kaçmak için gemileri limanda hazır beklettiği haberi rüzgâr gibi esiyordu sokaklarda. Papa’nın Hıristiyan olmasını teklif ettiği adam, Hıristiyanlığın efendisi olmaya geliyordu. Ama bir farkla. Bir zamanlar İstanbul’un düşmesinin Homer’in ikinci ölümü olacağını yazan Papa’ya inat, Fatih elinde “İlyada”nın çevirisini tutuyordu. Tabiatıyla Doğu’da bu iki yıldızın birleşmesinin farklı yorumlandığını bilmiyordu Roma ruhanileri. Onların gökte buluşması, Doğu ile Merkez’in birleşmesine yoruluyor, İstanbul’un fethinin anlamı göğe yazılıyordu. İstanbul, yüzyıllardır çarpık duran dünya eksenini yerine oturtmakla görevliydi.

Bir yanıt yazın