Tipi dindi…

Tipi dindi…
Türkiye kamuoyu geçen haftadan beri Fazilet Partisi Başkanı Recai Kutan’ın konuşması ile çalkalanıyor.
Kutan, 28 Şubatçıları hedef aldığı konuşmasında özetle, Sincan’da demokrasiye “balans ayarı” yaptık diyenlerin Hizbullah’ın yıllardır bilinen cinayetlerine ve hâlâ birbiri ardınca ortaya çıkarılan ölüm evlerinin bütün yurdu sarmasına neden engel olmadıklarını gerçekten de sert bir dille hatırlatıyordu. Dozu kaçırılmış ve iyice düşünülüp tartışılmadan yapılmış bir konuşmaydı bence de.
Nitekim tepki beklendiği gibi sert oldu. Genelkurmay Genel Sekreterliği tarafından yapılan zehir zemberek açıklama, bir haftadır FP’nin olduğu kadar ülkenin de başını döndürüyor.
Bu arada Sayın Kutan’ın yazısındaki sözleri bir veya birkaç köşe yazarından aldığını açıklaması ise tam bir skandal oldu. Cüneyt Ülsever, kendisinden alıntıladığı cümlelere sahip çıkamayan Kutan’a son derece ağır bir cevap verdi. Böylece kendisini ikide bir sıkıştıran genel yayın yönetmeni �Enis Batur’un deyişiyle “Rahmetli”� Ertuğrul Özkök’ün tacizlerinden de sıyırmış oldu. Nitekim geçen gün Ali Bulaç’ın da Oğuzhan Asiltürk tarafından benzer bir muameleye maruz bırakıldığını kendi yazısından öğrenmiş olduk.
Bütün bu olan biten arasında en fazla, Türkiye’nin iktidara en yakın ikinci partisinin içine düşmüş olduğu hazin ve şaşkın durumdan rahatsız olduğumu söylemeliyim. İktidara, hem de “farklı” ve “renkli” olduğunu söyleyerek talip olan ve şu kadar milyon oyu bulunan bir partinin hiç mi fikri, istikameti, programı, tavrı, ideolojisi yoktu da oradan buradan derlediği köşe yazılarının arkasına sığınma mazeretini ileri sürebiliyor ve bunun kabul göreceğine inanabiliyordu? Hep birtakım olayların önünde kuru bir çınar yaprağı gibi sürüklenerek, ikide bir ters yüz olmakta herhangi bir beis görmeyerek, her şeyden önemlisi de, “Ben söylediğimin arkasındayım” sözünü sarf edemeyerek iktidara talip olunabilir miydi?
Evet olunabilirdi. Çünkü burası Türkiye’ydi…
Zaten başlangıçta bir programı olan insanları 5�10 yıl içinde tövbekâr hale getiren siyaset dünyamıza işte şimdi layık bir parti olmuştur FP. Zaten 28 Şubat’ın esbab�ı mucibesi, anlamı ve önemi de burada yatmaktadır; yani Türkiye’nin en azından iddiası ve tabanındaki imajı bakımından� “en farklı” partisini fırıldağa çevirmek ve elini kolunu bağlayarak mefluç bir vaziyette tutmak operasyonunun başlangıcıydı 28 Şubat ve bence bu anlamda tam da Kutan’ın bir haftada yaptığı akıllara ziyan manevralarla bu sürecin yerine oturduğu ispatlanmış oldu.
İşte şimdi müsterih olabiliriz. Zira Mahmut Yesari’nin o çok sevdiğim romanının adında olduğu gibi artık “Tipi Dindi”…

Bir cevap yazın