Avrupa’nın patronu kim olacak?

Avrupa’nın patronu kim olacak?
Son yıllarda Osmanlı tarihi alanında sessiz sedasız bir “devrim” yaşanıyor. Osmanlı tarihçiliği büyük bir hızla gömlek değiştiriyor. Gelin görün ki, ders kitaplarımızda olsun, popüler tarihlerimizde olsun eski hamam eski tas!
Sanki çağımızın 24 kıratlık tarihçisi Braudel bundan yarım asır önce şu müthiş tokatla uyandırmamıştı bizi: “Osmanlı tarihine hep dışarıdan bakıyoruz. Bu, onu yarım görmek ve bundan da fazlası, başkası tarafından tek yanlı açıklamak demektir. Onun güçlerini kavrayabilmek için bu muazzam makineyi içinden gözlemek gerekmektedir.”
Osmanlı’yı sadece dışarıdan, dolayısıyla yarım gördüğünü itiraf eden, bu eksikliğini telafi etmek için ilerlemiş yaşında Osmanlı tarihini yeniden okumaya girişen Braudel’den (Marks da Kırım Harbi’nden sonra Osmanlıca öğrenmek için kollarını sıvamamış mıydı?) yarım asır sonra bile aydınımızın ağzında aynı teranenin yankılandığını görmek nereden baksanız umut kırıcı: ‘Osmanlı, talancıydı. Üretici değil, hazıra konucuydu. Kendisini Avrupa’ya kapatmıştı. Etrafında olup bitenleri takip etmedi. Zaten takip etmeye de ihtiyacı yoktu vs.’
Oysa bir devletin ‘önde’ olup olmadığını anlamak için dahi başkalarını takip etmesinin şart olduğunu söylemeye gerek var mı? Bugün Amerika’nın, mesela Çin’deki gelişmelere gözünü kapatması kadar manasız bir hareket tasavvur edilebilir mi?
Kanuni-Şarlken maçı devam ederken…
Buyurun, 1530 yazında Kanuni Sultan Süleyman’a yazılmış bir mektup. Bugünkü Arnavutluk sınırları içindeki Draç’ın Subaşısı olduğu tahmin edilen Mehmed Bey tarafından saraya gönderilen bu mektup, Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi’nde E.7671 numarada kayıtlı. Belgeyi gün ışığına çıkaran ise Christine İsom-Verhaaren adlı bir Osmanlı tarihi uzmanı (“Turcica” dergisi, sayı: 28, 1996, s. 299-318).
Mektubun muhtevası, Osmanlı yönetiminin Batı Avrupa’daki olaylara ilgisini ve aldığı bilgilerin niteliğini aydınlatıyor, Osmanlıların başlarını devekuşu gibi kuma sokmadıklarını gösteriyor. (Aslında Osmanlı’nın Batı’ya kapandığını söyleyenlerin neden bir türlü bunun tersini düşünmediklerini de anlayabilmiş değilim. Avrupalıların Osmanlı hakkındaki bilgilerinin ne kadar kıt olduğunu seyahatnamelerden biliyoruz. Dahası, Voltaire’in, başta Montesquieu olmak üzere Avrupa aydınlarının Osmanlı Devleti ve toplumu hakkındaki kara cahillikleriyle bir güzel dalga geçtiğini ne çabuk unutuyoruz?)
Mektup, 1519’da kendisini Kutsal Roma-Germen İmparatoru ilan ettiren Şarlken’in Avrupa’da ne dolaplar çevirdiğini Osmanlı kurmaylarının yakından takip ettiğini de belgeliyor. 1526’da Mohaç’da Macar ordusu imha edilmiş, 1529’da ise Buda şehri Şarlken’in kuvvetlerinden geri alınmıştır. Bir başka deyişle, Avrupa’nın kaderini belirleyecek olan Kanuni-Şarlken maçının kritik bir noktasındayızdır. İki taraf da Avrupa üzerinde bütün kozlarını ortaya sürmekte, Avrupa’nın hâkiminin Osmanlılar mı yoksa Habsburglar mı olacağı üzerinde bahisler oynanmaktadır.
Mektubun yazarı Mehmed Bey, bilgilerini Arnavut bir tüccar olan Zuka’dan almıştır. İspanya, Fransa ve İtalya arasında mekik dokuyan bu “holding” sahibi Zuka, Anadolu ile Avrupa arasında ticarî bir köprü kurmuştur adeta. İtalyanca bilen bir Arnavut’tur ve Avrupa’dan bilgi sızdırmak için Osmanlı yetkilileri tarafından ince elenip sık dokunarak seçilmiş “özel” bir görevlidir. İtalya ve Batı Avrupa’daki seçkin muhitleri yakından tanıyacak kadar nüfuz sahibi bir patron olan Zuka, böylece son derece hayatî bilgileri üst düzey yöneticilerin ağzından alabiliyor ve Osmanlı sarayını olan bitenlerden hızla haberdar edebiliyordu.
Mektupta Şarlken ile Martin Luther’in kuvvetleri arasındaki bir savaştan bahsediliyor, Luthercilerin yeni bir din icat ettiği ve bu dinin Katolikliğe muhalif olduğu belirtiliyor. Şarlken’in askerlerini Milan şehri civarında gördüğü ve Adriyatik Denizi kıyılarında Osmanlılara karşı bir ittifak filosu hazırlandığı da Zuka’nın verdiği istihbarat bilgileri arasında.
İyi de bu mektup neden bu kadar önemli?
1) Osmanlıların Avrupa’daki siyasî ve dinî gelişmeleri yakından ve sıcağı sıcağına takip ettiklerini gösteriyor. Nitekim ileride bir Katolik ittifakı kurulması karşısında Kanuni’nin Protestanları desteklemesinin altında bu tür bilgiler yatıyordu. Aynı şekilde mektupta sadece askerî bilgiler değil, diplomatik bilgiler de geçiyor ki, Osmanlıların Avrupa içindeki çatlamalar kadar ittifaklarla da yakından ilgilendiklerini kanıtlamaktadır.
2) Mektupta belirtilen olaylar ve yerler, İsom-Verhaaren’in yaptığı araştırmalardan anlaşılıyor ki, “atmasyon” değil, gerçek yerler ve olaylardır. Bugün Basel’in yerini bilmeyen aydınlarımız olabilir ama mektupta “Bâzilya” şeklinde geçtiğini ve yerin kısa bir tarifle anlatıldığını görüyoruz. Yine “Marçilye”nin de Marsilya olduğu pekala biliniyordu. Nitekim mektubun yazıldığı yılda Protestanlar Şarlken’e karşı muhalefet hareketini başlatmış olduklarını yazıyor tarihler.
3) Mektupta bahsedilen Basel şehri gerçekten de Luther taraftarlarınca ele geçirilmiş ve kiliselerdeki tasvirler tahrip edilmişti. Bu, Osmanlılar için Luther hareketini anlamak bakımından önemli bir ipucuydu.
4) Yine mektupta Barbaros Hayreddin Paşa’ya karşı Andrea Dorya komutanlığında bir donanmanın sefer hazırlığı yaptığı haber verilmektedir ki, tam da o yıllarda İspanya’da kalmış son Endülüslü Müslümanların kurtarılması için Barbaros yeni bir harekâta girişmiş durumdadır. (Yani zannedildiği gibi Osmanlılar Endülüslü Müslümanları kaderlerine terk etmiş değildir. Kurtarma girişimleri, mektupta verilen bilgilere göre 1530’lara kadar sürmüştür.)
Bu, elimize geçen istihbarat bilgilerinden sadece bir tanesi. Araştırmalar devam ettikçe Osmanlı buzdağının kafalarımızda kurulu kim bilir kaç tane Titanik’i daha batıracak kudrette olduğunu göreceğiz.
Gazete okuyan Sadrazam
Kanada’da McMaster Üniversitesi’nde Osmanlı tarihi okutan Virgina Aksan, Muhsinzade Mehmed Paşa’nın, 1768-1774’te Ruslarla yapılan uzun savaş sırasında gece gündüz kendisine iletilen raporları okuyarak dünya ahvali hakkındaki bilgilerini sürekli yenilediğini aktarır. Ahmet Resmi Efendi de Paşa’nın durmadan “havâdis-i rüzgâr kâğıtları” okuduğundan bahseder ki, bunun “gazete” anlamına geldiğini söylemeye gerek var mı?

Bir cevap yazın