Milletlerin tarihinde bazı kırılma anları vardır ki, asla unutulmaz.
Türklerin İslamiyeti kabulüne vesile olan Talas meydan savaşından tutun da Malazgirt zaferine kadar tarihimizde pek çok kırılma anını sayabiliriz. Bunlardan biri de Talas Savaşından 19 yıl önce, Pirene dağlarını aşıp Fransa sınırını delen Emevi kuvvetlerinin Poitiers’de Franklarla vuku bulan muharebesinde başarısız olup geri dönmeleri hadisesidir.
Bu mütevazı çaptaki hadise özellikle modern çağda Avrupa-merkezci tarihçiler tarafından alabildiğine abartılarak anlatılmış, adeta Avrupa’yı bir İslam istilasından son anda kurtaran “Hıristiyan zaferi” diye abideleştirilmek istenmiştir. İslamofobi tartışmalarının hem içeride, hem de dışarıda yoğunlaştığı bir dönemde bu savaş üzerine yazılanları masaya yatırmak manidar görünüyor bana.
İngiliz tarihçi Edward Gibbon’ın Roma İmparatorluğu’nun Yükseliş ve Çöküş Tarihi’nde Poitiers (Puvatye) Savaşı hakkındaki şu değerlendirmesi meşhurdur:
Eğer Müslümanlar galip gelmiş olsaydı şimdi Paris ve Londra’daki kiliselerin yerinde camiler olacak, Oxford’da Kitâb-ı Mukaddes yerine Kur’an tefsirleri okunacak ve sünnet edilmiş halka minberlerden Muhammed’in dininin kudsiyet ve hakikati tebliğ edilecekti. Bu bakımdan Franklar Avrupa’ya büyük hizmette bulunmuşlardır.
Hatta Alman askerî tarihçisi Hans Delbrück gibi “Dünya tarihinde bundan daha önemli bir savaş vuku bulmamıştır” diye uçanlar dahi görülmüştür.
Lakin İslam kaynaklarında “Belâtüşşühedâ”, yani Şehitler Yolu diye geçen bu muharebe hakkında fazla bilgi bulunmaz (belki de Mesudî gibi tarihçilerimiz yaşanan bozgun sebebiyle yazmakta isteksiz davrandı).[1]
Peki Emeviler ile Franklar arasındaki bu ufak çaplı muharebe nasıl cereyan etti?
Tarık bin Ziyad’ın gemileri yakıp Avrupa’ya ayak basmasından tam 40 yıl sonra Abdurrahman el-Gâfikî komutasındaki Endülüs Emevileri batıdan doğuya doğru ilerlemek suretiyle İstanbul’u fethetme idealiyle Pireneleri aşıp Fransa’ya yöneldi. Poitiers şehri yakınlarındaki muharebede Charles Martel komutasındaki Frank ordusunun ani bir hücumu karşısında bozulan İslam ordusunda komutan dahil askerlerin mühim bir kısmı şehit düşünce gece vakti durumu gözden geçiren Müslümanlar geri çekilmeye karar verecekti (Ekim 732).
Peki bu hadisedeki masal ile hakikati nasıl ayırt edeceğiz? Poitiers muharebesi gerçekten de Avrupa’yı İslam istilasından kurtaran bir zafer mi yoksa Müslümanların kaybetmesiyle Avrupa da mı bir şeyler kaybetti?
Bakın, 29 yaşında Müslüman olan İngiliz yazar Gai Eaton nasıl farklı bir Poitiers savaşı tablosu çizmiş:
Ele geçirilmesi zor Pireneler’i 270 yılında aşmış olan Müslümanlara artık Batı Avrupa yolu açılmıştı. Bugün Tours ve Poitiers adıyla anılmakta olan şehirlerin arasında bir yerde Franklara yenik düşmüş olmalarına karşın, -ki bu savaşın ciddi herhangi bir sonuç doğurduğu şüphelidir- Arap ordusunun Doğu kanadı Swiss Valais’e ulaşmıştı bile. Önde uzanan karanlık ormanlar muhtemelen cazip gözükmediğinden ve sözde ılıman iklime sahip toprakların acı soğuğu onlara herhalde ölüm soğuğu gibi gözüktüğünden daha fazla ileri gidemezlerdi.
Bu büyük yayılma dalgasının geçici bir yorgunluğa düşmüş ve doğal sınırlarına ulaşmış olduğuna şüphe yoktur. Eğer (Müslümanlar) birkaç kilometre daha öteye geçebilmiş olsalardı tarih oldukça farklı anlatılacak, Fransa tahtında bir sultan oturuyor, Thames nehri kıyısında sultana bağlı emirin sarayı bulunuyor, Kuzey Amerika’ya yerleşen Avrupa’nın çocukları ellerinde İslam sancağı taşıyor olacaktı.[2]
Bu iddianın daha cüretkârını “Türk dostu” diye bilinen Fransız yazar Claude Farrere özetle şöyle dile getirmiştir:
732 senesinde belki de bütün Ortaçağın en uğursuz felaketi insanlık üzerine bir kâbus gibi çökmüştür. O uğursuz günde medeniyet 800 sene gerilemiştir. Zira İslam âlemi Emevi, Abbasi, Selçuklu ve Osmanlı hanedanlarının 4 kat daha mutlu yönetimi altında barış ve sükûn içinde görkemle gelişip serpilirken, kan ve ateş içinde yüzen Fransa’mız Haçlı seferlerinin bölüp parçaladığı, kan ve gözyaşına gark ettiği, ıssızlaştırdığı felaketlerden yakasını kurtaramamıştı. Eğer Poitiers’de İslam kuvvetleri muzaffer olsaydı Fransa’nın ne kadar muhteşem bir hayata kavuşacağını görmek istiyorsanız her biri ayrı bir ihtişam, sihir ve rüya âlemi olan Endülüs şehirlerinin hala göz kamaştıran kalıntıları veya bahçelerinde dolaşmanız kâfidir.[3]
Amerikalı ünlü tarihçi David Levering Lewis ise 2008 tarihli God’s Crucible adlı kitabında bu farklı bakışı devam ettirerek eğer Poitiers’de Emevi kumandanı Abdurrahman’ın kuvvetleri galip gelseydi Roma sonrası Batı âleminin muhtemelen sınırlarla bölünmemiş, farklılıklara daha açık bir Müslüman hakimiyeti altına gireceğini, bunun bütün dinî inançlara saygılı, iman eşitliği düsturuyla canlandırılmış, ruhbanlığın bulunmadığı bir düzen olacağını söylemektedir.
Biz Fransız tarihçiler Jean-Henri Roy ve Jean Deviosse’un La Bataille de Poitiers (1966) adlı kitaplarında geçen aynı doğrultudaki hükümlerini aktararak “Poitiers efsanesi”ne şimdilik bir virgül koyalım:
Poitiers’de Müslümanlar zafer kazansaydı astronomi, trigonometri, Arap rakamları ve Yunan felsefesi külliyatı kazancımız olacaktı. Hesaplarımıza göre Avrupa tam 267 yıl zaman kazanacaktı. Bu sayede din savaşlarından da kurtulmuş olabilirdik. Fakat savaşı Franklar kazanınca Avrupa ekonomik olarak geri kaldı, feodalizm ortaya çıktı, bölük pörçük oldu, kardeşin kardeşi öldürdüğü bir kıta haline geldi.[4]
Tarih farklı yüzlerini ancak kendisine âdil davranan zihinlere açar.
Tarihin bakmadığın yüzüne bak artık ey Avrupa!
Not: 20 Nisan 2023 tarihli Yeni Akit gazetesindeki yazının internet versiyonudur.
[1] Abdülkerim Özaydın, “Belâtüşşühedâ”, TDV İslam Ansiklopedisi, cilt 5, İstanbul, 1992, s. 391-392.
[2] Gai Eaton, İslâm ve İnsanlığın Kaderi [Islam and the Destiny of Man], Çeviren: İhsan Durdu, İnsan Yayınları, İstanbul 1992, s. 36.
[3] Claude Farrere, “Poitiers Muhârebesi”, Sebil, 1976.
[4] Aktaran: David Levering Lewis, God’s Crucible: Islam and the Making of Europe, 570-1215, W. W. Norton, New York, 2008, s. 172-174.