Eviniz ya çürük çıkarsa?

Eviniz ya çürük çıkarsa?
Gerek 17 Ağustos’tan kısa bir süre önce valiliklere gönderdiği kaçak yapıların tespit edilip yıkılacağını amir talimatıyla, gerekse depremden sonra (D.Ö.= Depremden Önce, D.S.= Depremden Sonra) İstanbul’daki binaların tek tek elden geçirilip gerekenlerin yıkılacağına dair yaptığı açıklamayla kararlı bir devlet adamı görüntüsü veren Sadettin Tantan’ın, birkaç gün önce İstanbul Valiliği’nde yaptığı toplantının ardından bu iddiasından geri adım atmak zorunda kaldığı anlaşılıyor. Valiliğin beyanatı ve Bayındırlık Bakanı Koray Aydın’ın 14 Aralık’ta Milliyet’te yayınlanan açıklamasında binaların denetiminin isteğe bağlı olacağı anlaşılıyor. Bu durumda isteyen vatandaş, metrekaresi 1,5 milyon TL’den evinin depremden zarar görüp görmediğini veya görüp göremeyeceğini öğrenebilecekmiş.

İyi de, bu basit noktayı görmek için tam 4 ay mı geçmesi gerekiyordu? Belki de 12 Kasım Düzce depremi ve artçı depremler, buna ilaveten Litvanyalı fizikçi mi, falcı mı olduğu tam olarak anlaşılamayan; ama Başbakan’ın ciddiye almasından da belli ki önemli birisinin paçamızı tutuşturan kehanetleri olmasaydı bu konu üzerinde şu kadarcık bile imal-i fikr edemeyecektik anlaşılan.

4 ayda devlet ve milletçe bilinç olarak geldiğimiz noktaya bir bakar mısınız lütfen! O birbirinin yüzünü görmeyen, görmek dahi istemeyen apartman sakinlerimiz birleşip Bayındırlık müdürlüklerine başvuracaklarmış, onlar da bu istekleri sıraya koyup metrekaresi 1,5 milyon TL’den inceleme yapacaklarmış. Hatta Koray Aydın’ın beyanatına (Müjdesine mi demeliydim yoksa?) bakılırsa apartman yöneticiliği kanunu da yoldaymış. Bu kanuna göre apartman yöneticisi, itiraz edenler bulunsa bile daire sahipleriyle anlaşıp il Bayındırlık müdürlüklerine başvurabilecek, diğerleri de bu başvuruyu kabul etmiş sayılacakmış.

Temenni düzeyinde elbette güzel şeyler bunlar. Fakat şimdi somut olarak düşünelim.

Diyelim ki yöneticiniz re’sen başvurup bir heyet çağırdı ve inceleme yaptırdı apartmanınızda. 100 metrekarelik bir daireniz olduğu için 150 milyon TL. ödemeniz gerekiyor. Daire sizinse, diyelim ki dişinizi sıktınız ve bu parayı borç harç ödediniz. Ya kiracıysanız? İşte o zaman kıyamet kopacaktır. Ev sahibi ödemek istemeyecek, kiracı ev kendisinin olmadığı için hiç ödemek istemeyecek. Aldınız mı başınıza belayı!

Yine düşünmeye devam edelim. Diyelim ki sütunlarınızda bazı patlamalar olduğu tespit edildi. Bunun çaresi ne, diye araştırdığınızda, sütunların sağlamlaştırılması için gereken ücretin -bizim evin karşısındaki apartmandan biliyorum- tam 40 milyar TL. olduğunu öğreniyorsunuz. 10 daireli bir apartmanda bunun daire başına maliyeti tam 4 milyar TL. Bu durumda kiracıysanız mesele yok. Peki ev sahibi iseniz bu kadar parayı nasıl ödeyeceksiniz?

Bu parayı ödeyip dairenizde oturmayı mı tercih edersiniz yoksa üzerine biraz daha borçlanıp yeni ve sağlam bir daireye taşınmayı mı? Yine diyelim ki bu parayı ödeyemediniz ve her şeyi göze alıp -bu kış kıyamette çadıra da çıkamayacağınıza göre- dairenizde oturmayı tercih ettiniz, bir deprem olduğunda Allah göstermesin canınıza, malınıza bir şey olsa bunun sorumlusu kim olacaktır?

Yani binaların kontrolü ile iş bitmiyor demek istiyorum. Binanızın, sütunlarını sağlamlaştırmadan oturulamayacak durumda olduğunu beyan etmekle yetinemez demek istiyorum devlet. Sizin o binada oturmamanız için de bir yaptırım, bir ceza uygulaması gerekmez mi?

Hayır, devlet bunu düşünmek istemiyor. Binanızın çürük çıkması, tamamen sizin sorununuz devlete göre. İster çürük binada oturun, isterseniz çadır kurun, bu onu hiç ilgilendirmiyor. Onun görevi, metre karesi 1,5 milyon TL’den evinizin sağlam mı çürük mü olduğu raporunu elinize tutuşturmaktan ibaret.

Gerisi size kalmış! Artık ölümlerden ölüm beğenin.

Avrupa Birliği, kokoreç ve Apo

Eğer girmek için can attığımız Avrupa Birliği, kokoreç ve işkembe çorbasının standartlarını belirlediği gibi binalarımıza da standart getirmeye kalkarsa siz asıl o zaman görün gümbürtüyü. Şehirleri bu cahilce yapılmış çürük binalardan oluşan bir ülkeyi ancak bir uyum sürecinden sonra alabiliriz diye bir şart koşarlar mı, koşarlar bakarsınız. Bana kalırsa bu pek de fena bir şey sayılmaz.

Nasıl demokrasisini, insan hakları karşısındaki tutumunu kendi başına ayarlayamayan Türkiye’ye dayatıp DGM’deki askeri hakimi çıkarttılarsa, nasıl eni konu idam cezasını kaldırtacaklarsa, evlerinizi de bizim standartlarımıza uydurmanız gerekir diye bir dayatma gelirse, bence buna hiç mi hiç sesinizi çıkarmayın.

Zira kendi yapıcılık geleneğini inkar etmiş, o güzelim şehirlerini 50 yılda tarümar etmeyi becermiş, bütün bir modernleşme projesi 45 saniyede yerle bir olmuş bir devlet ve toplumun, dışarıdan dayatmalara söyleyeceği pek fazla bir şey olmaz.

Haksızsam siz söyleyin!

Depremde ölenler ve idam

Her insanın iyi ve güvenli evlerde yaşaması, en temel insan haklarından biri değil midir? Apo’nun idamını ağızlarına sakız yapan çevreler, on binlerce insanımızı mevcut çarpık apartmanlaşma düzenimizle bir depremde kurbanlık koyunlar gibi idam ettiğimizi ne zaman fark edecekler ve tedbir almayı düşünecekler acaba?

Bir yanıt yazın