Eyvah, afyon etkisini yitiriyor!

Eyvah, afyon etkisini yitiriyor!

Aziz Nesin’in bir hikayesini okumuştum yıllar önce. Hikayenin kahramanı, takımlarını tribünde hararetle destekleyen taraftarlarla konuşuyor ve kendileri son derece sağlıksız (spor–suz) bir görünüme sahip olmalarına rağmen takımlarını desteklemek için tribünleri hıncahınç dolduran bu insanlara sporun ne faydası olduğunu sorguluyordu.

Günümüzde kitleleri uyuşturan “afyon” kılığına büründürülmüş olan futbolun da üzerine kafa patlatan milyonlara ne faydası olduğu sorulabilir haklı olarak. Bu soruya karşılık olarak insanların afyona da ihtiyaçları olduğunu söyleyenler çıktı (Vivet Kanetti). Hatta değerli refikimiz Hüseyin Gülerce, isim zikretmeden benim futbolu afyon olarak niteleyişimi bir “aydın aykırılığı” olarak gördüğünü ifade etti.

Şu “afyon” benzetmesini, kimsenin anlamadığına kanaat getirdiğim için biraz açmalıyım.

Malum, Marks, “Din halkın afyonudur” demişti. Marks’ın derdi, dinin “kendisine” cephe almak değildi. Din, diyordu, toplumdaki ezen güçlerin, halk, kendi gücünün farkına varmasın diye icat ettiği bir afyondur. Eğer halk kendi gücünün bilincine varacak olursa, diye ekliyordu, egemen güçler çökecek, dolayısıyla afyon da etkisini yitirecektir.

Anlayacağınız, doğrudan doğruya dine saldırmak gibi bir mantıksızlığı gündeme getirmemişti Marks. Zaten bir afyon olarak gördüğü dini, ortadan kaldırılması gereken bir hedef olarak karşısına almış olsaydı bütün teorisini çökertmiş olacaktı. Olmayan bir şeye, dine, bir varlık bahşetmiş olacak ve böylece hayali bir hasma saldırmış olacaktı. Oysa o, tabir caizse, sineklerle uğraşmak yerine bataklığı kurutmaya yönelmişti.

Din, Marks’a rağmen ve kendisini Marksist diye takdim eden ideoloji çöktükten sonra da yaşamaya, hatta canlanmaya devam etmek suretiyle bu yaklaşımı yeterince çürüttü. Yani Marks’ın toplumları uyuşturduğunu düşündüğü şeyin din olmadığı anlaşıldı.

Aslında çağlar boyunca insanları uyuşturan bu afyon, “beyin yıkama endüstrisi”nin ta kendisidir. Bir bakıma ideolojiler diyebiliriz bunlara ama galiba günümüzde popüler kültür en uygun karşılığı oluyor. Diyebiliriz ki, son 50 yılda bu kültürün yaydığı en ağır afyon cinsini, futbol oluşturmaktadır.

Ezcümle futbol, Marks’ın bir zamanlar dinde bulduğunu sandığı afyona benzer bir etki yaymaktadır günümüzde. Olağanüstü cazibesiyle kitleleri büyülemekte, onları çağdaş katedraller olarak stadyumlarda belli vakitlerde icra edilen toplu –hatta küresel– ayinlere çağırmaktadır. Rahipleri, azizleri, kutsal törenleri, efsaneleri, kralları, duaları (yeri geldiğinde ihtiyat kuvveti olarak Anglikan kilisesi veya Senegalli büyücüler gibi gerçek dinlerden de yardım almayı ihmal etmemektedir), totemleri, hep bir ağızdan okunan ilahileri ve bu tekinsiz koroyu başıboş bırakmayan amigoları vs. ile gerçekten de içine girenlerin arka–planını asla fark etmeyeceği büyüsel bir atmosfer sunmaktadır futbol endüstrisi.

Fakat neticede afyon afyondur ve bir süre sonra tesiri geçecektir. O zaman da dedikodu safhası başlar. Sezonu daha kapatmadan transfer haberleri arz–ı endam eder. Dünya Kupası biter ama İlhan Mansız’ın Japon kızlarının gönüllerini nasıl fethettiği dedikoduları kaplar ortalığı. (Bir gazetenin geçen günlerdeki manşeti, “İlhan–mania” idi, yani İlhan çılgınlığı.)

Şimdilerde futbolun tesiri kaybolmaya başlayınca, insanlar taşın sert olduğunu yeniden fark ettiler. Taş aslında hep sertti. Gerçeğin taşı. İnsanoğlunun bu dünyadaki onurlu mücadelesinde iradesini elinden almak isteyen güçlerin bir an için varlığını unutturmaya başardığı taşa, zamlarla, yolsuzluklarla, Filistin’deki katliam haberleriyle, Medine Bircan’a uygulanan başörtüsü zulmüyle yeniden ve yeniden tosluyoruz.

Ve diyoruz ki, futbola tahsis edilen bu trilyonlar eğer bir ülkeye deva olsaydı, dünya kupalarını defalarca kazanan Arjantin ve Brezilya bugün dünyanın en muteber ve müreffeh ülkeleri olurdu. Biliyoruz ki, her iki ülke de yolsuzlukları ve diz boyu sefaletiyle meşhurdur dünyada.

Bilmem anlatabildim mi sevgili dostlar?

09.07.2002

Bir yanıt yazın