• Home
  • Genel
  • Vahdettin ve Mustafa Kemal sürekliliği (1919-1922)

Vahdettin ve Mustafa Kemal sürekliliği (1919-1922)

Vahdettin ve Mustafa Kemal sürekliliği (1919-1922)
1918’de imzalanan Mondros Mütarekesi’nin ardından Damad Ferid Paşa, yayınladığı bir bildiride, Sultan Vahdettin’i kastederek, “Padişah’ın kalbi, halkının kalbiyle beraber titremektedir.” diyordu.
Vahdettin’in popülaritesi, halk arasındaki itibarı yükselişteydi. Çünkü memleketin başına musallat olan İttihatçı ekibe düşmandı. Osmanlı Devleti’nin, hak etmediği halde ağır bir yenilgi ile çıktığı Birinci Dünya Savaşı’na soktukları için İttihatçıları halkla beraber suçlu buluyordu. (Mustafa Kemal Paşa da, Vahdettin de İttihatçılara karşıydı; bu, birleştikleri noktalardan birisiydi.)
Nitekim Mustafa Kemal 1919’dan itibaren bütün bildirilerinde Sultan ve Halife’nin şahsını hedef almamış, tam tersine, onu korumak ve düşmanın zincirlerinden kurtarmak için çabaladıklarını ilan etmişti. Hatta 24 Nisan 1920 tarihinde, yani TBMM’nin açılışının ertesi günü Meclis’te yaptığı konuşmada, “Halifenin kutsal şahsiyeti”nden söz edince, meşhur Bakü Kongresi’nde Sovyet yöneticisi Zinoviev tarafından şiddetli bir eleştiriye maruz kalmıştı.
Vahdettin’in tahttan indirilmesi teklifi ilk defa 25 Eylül 1920 tarihinde gündeme gelmişti; lakin bu teklife karşı çıkanlardan ilki, yine Mustafa Kemal olmuştu. Gerekçesi de, üzerinde yalnız Halife sıfatı kalan birisi uğruna milletin savaşmayacağıdır. Ocak 1921’e geldiğimizde, Ankara’da demokrasi ilkesine dayalı geçici anayasa tasvip edilince Mustafa Kemal Paşa, Padişah’a bir öneride bulundu ve bir hatt-ı hümayun çıkararak TBMM’yi tanımasını istedi; aksi halde tahtın meşruiyeti tehlikeye düşecekti (“Nutuk”, cilt II, 1934, s. 90). Vahdettin bu öneriyi kabul etmese de, ismi 1922 Kasım’ına, yani İstanbul’u kendi ayaklarıyla terk edinceye kadar cuma hutbelerinde okunmaya devam etmişti.
Oliver Baldwin adlı soylu bir İngiliz siyasetçisi, 1932 Nisan’ında Erzurum’u ziyareti sırasında bize ilginç görünen, ama o vakitler için vukuat-ı âdiyeden sayılmak gereken bir olaya şahitlik etmişti. Erzurum’da Vahdettin’in doğum yıldönümü kutlanmaktadır. Şunları yazar Baldwin:
“Padişahın doğum günü şerefine büyük bir merasim düzenlenmişti; askerî birlikler flamalarıyla geçit resmi yapıyor, idarecilerinin (yani Vahdettin’in) iyilikleri ve Mustafa Kemal Paşa’nın dehası üzerine nutuklar çekiliyordu. Böyle bir merasim alakamı çekti, zira ben 1921 ‘Kemaliye’sinin son derece cumhuriyetçi olacağını tasavvur etmiştim.”
Şuna da dikkat edilmelidir ki, Mustafa Kemal, Temmuz 1919’da, Erzurum’a ulaştıktan bir gün sonra Vahdettin’in cülus (tahta çıkış) yıldönümü kutlamaları yapılıyordur ve bizzat resmî memurlar ile sivil görevlilerin tebriklerini kabul etmiştir; tabii Padişah adına!
Alman araştırmacı Gothard Jaschke’nin 50 yıl önce İngilizce yayınlanmış olan bir makalesinden (“The Moral decline of the Ottoman dynasty”) derledim yukarıda okuduğunuz bilgileri. Benim gibi şaşırtıcı ve ilginç buldunuz mu bilmiyorum. Ama bildiğim bir şey varsa, o da, Cumhuriyet’in “erken” tarihinin, henüz çok taraflı olarak yazılmamış olduğudur. Bu tarihi yazma zamanının, geç de olsa geldiğini söyleyebiliriz şimdilik. Yazıldıkça bize keskin bir kopuş olarak anlatılan Osmanlı-Türkiye eklemlenmesinde bakalım daha ne çarpıcı süreklilikler bulacağız?
İrade-i Milliye seferberliği
Geçen hafta “Cumhuriyet tarihini yazarken ihmal edilen kaynaklardan “İrade-i Milliye” gazetesinin nüshalarını bulup tamamını (ki yaklaşık bin sayfa tutmaktadır) yeni harflere aktarma işinde var mısınız?” diye sormuştum. Doğrusunu söylemem gerekirse, bu kadar yoğun bir talipli kitlesi ve bu sayıda gönüllü çıkacağını tahmin etmemiştim. Çağrımı tekrarlıyorum; ama özellikle Osmanlıcası iyi olanları tercih edeceğim. Gelen mesajları inceliyorum. Bu organizasyonu nasıl yapabileceğimiz hususunda düşünüyorum. (Teklifi olanlar varsa bildirsinler.) Muhtemelen bir web sitesi üzerinden bu işi yapmak daha doğru olacak. Ancak öncelikle yapmamız gereken şey, ister Sivas’ta olun, ister Chicago’da, bulunduğunuz yerdeki kütüphanelerde “İrade-i Milliye”nin nüshalarının olup olmadığını tespit etmek olmalıdır. Ben kendi payıma, İstanbul’da birkaç arkadaşımla araştırmalara başladım. İlk 10 sayıya (ki benim için asıl önemli olanlar bunlardı) ulaştım. Eğer bu koleksiyonu toplamayı başarabilirsek, yakın tarihimiz adına ciddi bir adım atmış olacağız. Latin harflerine aktarma işine daha sonraki bir tarihte başlayacağız.
Yazmaya ve özellikle soru sormaya devam edin. Zira gelecek haftadan itibaren burada bir köşe açarak, her hafta en az bir sorunuzu cevaplandırmak istiyorum. Böylece sizin de katkılarınız köşeme bu şekilde yansımış olacak.

Bir yanıt yazın