Çanakkale’nin gerçekle imtihanı
Kim söylemiş bilmiyorum, ‘Tarih, efsanenin kız kardeşidir’ diye hoş bir söz vardır. Bana kalırsa Çanakkale için söylenmiş olmalıdır.
Son birkaç yılda Çanakkale hakkında bir yayın ve malumat patlaması yaşadık ki, bu kadarına Çanakkale savaşının cereyan ettiği günlerde bile tesadüf edilemezdi desek yeridir.
Nasıl? Biraz abartılı mı buldunuz sözlerimi?
Öyleyse 1915’in Mart, Nisan, Mayıs, Haziran… aylarında çıkan dergileri şöyle bir tarayın, bakalım nasıl bir sonuçla karşılaşacaksınız? İnanmazsanız devrin öyle böyle değil, öncü milliyetçi dergilerinden olan Türk Yurdu’ndan örnek vereyim:
Derginin 18 Mart 1915 tarihli 79. sayısında Çanakkale muharebelerinden sadece 9 satırla bahsedilmekteydi (A.Y. imzalı Akçuraoğlu Yusuf’a aittir bu yazı da). 1 Nisan tarihli 80. sayıdaki malzeme ise “Çanakkale güllelenirken” başlıklı imzasız bir kısa şiirle haberler sütunundaki yarım sayfadan ibarettir. 15 Nisan’da çıkan bir sonraki Türk Yurdu, resmen Çanakkale’yi pas geçmiştir. Tek bir satırla olsun bahis yoktur. 6 Mayıs tarihli sayıda ise yine haberler bölümünde iki paragrafa sıkıştırılmıştır Çanakkale zaferi. 25 Mayıs tarihli 83. sayıda da durum değişmiyor ve yine yarım sütuna “Çanakkale hücum ve müdafaası” başlıklı bir habere rastlıyoruz. O devrin Çanakkale’yi herşeye rağmen nasıl Osmanlı perspektifinden gördüğünü gösteren bu haberden bir cümleyi beraberce okuyalım:
“İyi idare edilen Türk askerlerinin her zaman ne mucize ibrazına muktedir olduklarını bu Cihan Harbi ve bilhassa Çanakkale Muharebesi bir daha bütün dünyaya karşı ispat etti. Evet, önlerinde gayur ve fedakâr zabitleri, dirayetli ve maharetli kumandanları bulundukça onlar daima kendilerinin, Selim ve Fatih askerlerinin ahfadı olduklarını âleme teslim ettireceklerdir Tanrı Taâlâ şanlı gazilerimizin yardımcısı olsun.”
Geçiyoruz 3 Haziran’a. Şair Mehmed Emin [Yurdakul] Bey’in “Çanakkale gazileri” adlı 144 beyitlik uzun bir şiirinden bahsediliyorsa da, dergide yayınlanan kısımda Çanakkale’den tek kelime yoktur. Haberler bölümü ise Çanakkale’den muntazaman yarım sütunluk haberlerine devam eder. 18 Mart’ın iki ay sonrasında çıkan sayıda da durum değişmiyor: Mehmed Akif’in asırlara sığdıramadığı Çanakkale maalesef bu Türkçü dergide tek paragrafa sığıyor. Doğrudan Çanakkale savunması üzerine çıkan ilk imzalı şiir için Türk Yurdu’nun 29 Temmuz tarihli 88. sayısını beklememiz gerekecektir (yazan: Feyzullah Sâcid).
Tuhaf gerçekten ama galiba Çanakkale’nin değeri yıllandıkça daha iyi anlaşılıyor. Tabii anlaşılırken de arada meydana gelen tarih boşluğunu bir sürü efsane dolduruyor ve işgal ediyor zihinlerimizi.
Tarihte cereyan etmiş bir olay olarak Çanakkale zaferi ile kimlik savaşımızda yeniden keşfettiğimiz Çanakkale efsanesi arasında yeni bir Çanakkale Savaşı patlak vermiş durumda anlayacağınız. Üstelik akmasa da damlayarak belli bir birikim oluşturan Çanakkale literatürü, 1928’deki harf inkılabından sonra toprağa gömülmüş oldu. O birikimle temas imkânımız kalmayınca can havliyle sarılmışız kaleme. Tek başına savaşan ve Çanakkale davasını Osmanlı’dan Cumhuriyet’e taşıyan Akif’in Çanakkale Şehitlerine adıyla bildiğimiz şiiri de farkında olmadan manevî yakıt rolü oynamış ve günümüzde efsanelerin cirit attığı Çanakkale’ye kadar gelmişiz.
Bugün size üç fotoğraf göstereceğim. Daha doğrusu, aynı fotoğrafa üç ayrı kalem sahibi tarafından düşülen resim altı yazılarındaki farklılık, hatta çelişkileri dikkatlerinize sunacağım. Bu üç resim altı yazısındaki farklar, Çanakkale’nin giderek nasıl bir efsaneler sisine gömülmekte olduğunun en veciz ifadeleri arasında sayılmak gerekirse de, daha yığınla örnek bulmak işten bile değildir.
Şimdi fotoğraflarımızı sırasıyla görelim.
Fotoğraf 1
Bu fotoğraf, Talha Uğurluel’in hazırladığı Çanakkale Savaşları ve Gezi Rehberi’nden alınmıştır (İstanbul 2003, Kaynak Yayınları, s. 286). Altında “Uçağa ateş eden Mehmetçik” yazılıdır. Her ne kadar Çanakkale diyerek yer belirtilmemişse de, fotoğrafın bir Çanakkale kitabında yer almış bulunması olay yerinin Çanakkale olduğunu hatırlatmaktadır. Şimdi ikinci görüntümüze bakalım:
Fotoğraf 2
Yukarıdaki fotoğraf Vehbi Vakkasoğlu’nun Bozgun (Bir Devrin Çöküşü) adlı kitabından alınmıştır (İstanbul 1977, Yeni Asya Yayınları, s. 29). Alt yazıda şu cümleler okunuyor: “Birinci Dünya Savaşında Türk askerleri uçağa karşı atış talimi yapıyorlar. Uçağa karşı tüfek, tüfeğe dipçik ve balta… Ve hepsinin arkasındaki asıl kuvvet: İmanlı sîneler…” Burada olayın Çanakkale’de geçtiğine dair herhangi bir belirti bulamıyoruz. Yazar Birinci Dünya Savaşı diye genellemiş. Ve asıl önemlisi de, fotoğrafın bir gerçek uçağa ateş açma olayını değil, sadece atış talimini gösterdiğidir.
Sırada üçüncü görüntü var:
Fotoğraf 3
Bu fotoğraf, yine Kaynak Yayınları’nın çıkardığı Harp Mecmuası adlı Osmanlı döneminde çıkmış bir derginin kısmî tıpkı basımından alınmıştır (İstanbul 2004, s. 304). Yalnız alt yazısı bizi büsbütün şaşırtmaktadır: “Makedonya Cephesi’nde bir müfreze-i askeriyemiz birden zuhur eden düşman tayyâresine ateş ederken.” Bu orijinal, yani savaş zamanı çıkan yayındaki alt yazıdan olayın Makedonya’da geçtiğini öğreniyoruz.
Aynı resim ve üç farklı yorum. Fazla söze ne hacet. Fakire, tarihin efsaneye neden bu kadar zaafı olduğunu soranlara bundan sonra bu resimlerin altına yazılanları göstereceğim. Muhatabımı ikna etmekte zorlanacağımı sanmıyorum.