Kosta Rika maçından sonra burnundan soluyarak konuşuyordu hakemlikten emekli bir futbol yorumcusu: “Şenol Güneş, Brezilya maçının 60. dakikasında takımın en iyisi olan Yıldıray’ı çıkartmıştı oyundan ve bu yüzden kaybetmiştik maçı. Bu defa da tam golü attıktan sonra sahanın en kötülerinden biri olan Yıldıray’ı çıkartıp yerine zinde bir oyuncu almadığı için puan kaybettik.”
Eğer bu akıllara seza yorumlara siz de benim gibi kulak kabartıyorsanız, futbolun medyada başını çekenlerin ondan ne kadar anladıklarını sormaya başlamışsınızdır. Her başarısız olunan maçta eleştirilecek bir taraf bulmak, her başarılı olunan maçta da oyuncuları sıktıkları vaftiz sularından boğulacak hale getirmekte üstlerine yok gördüğüm kadarıyla.
Bunların ağababalarından birisi, yıllar boyu Fatih Terim’in ne kadar beceriksiz birisi olduğunu yazıp durdu. O da inadına Galatasaray’ı 4 yıl üst üste şampiyon yapıp üstüne üstlük UEFA kupasını da GS müzesine götürünce, “Efendim, filanca rakip futbolcunun o maçta ayağı 10 santim daha kalksaydı Terim bu şampiyonluğu rüyasında görürdü” türünden “objektif” yorumlar yaptığını hatırlıyoruz.
Hadi bunlar gece gündüz futbolla düşüp kalkanlar, meslek içi bir tartışma diye hoş görelim. Ama son yıllarda bir de ayağına değen topun Urban’ın Şâhî topundan farkını bilemeyenlerin de köşelere dolduğuna şahit oluyoruz.
Önce hakemlerle başladı “futbol köşe yazarlığı” boy atmaya. Sonra iş büyüdü, Hülya Avşar’ın bile köşe yazarı olduğu bir memlekette aslında hiç de yadırganmaması gereken bir formata büründü, ihtisası başka sahalarda (ekonomi, gazetecilik vs.) olan bazı güzide entelektüellerimiz de bu münhal ve de münbit alana derhal el attılar. Böylece birincilerinden yeteri kadar çekmiş bulunan zavallı beynimiz, bu nevzuhur kalemlerin yorumlarıyla teşevvüşün zirvelerine kanat açmaya zorlandı.
Geçen hafta yazdığım, “Brezilya maçını seyretmeyen bir tek benim galiba” sözüm bazılarını rahatsız etmiş olacak ki, şimdiye kadar hiç almadığım kadar mail aldım. (Bunların içinde sadece birisi beni desteklediğini söylüyordu.) Bu da yetmezmiş gibi pazar günü A. Turan Alkan da kalemini bilemiş, üzerime geliyordu. Aziz dostum Alkan’ın zarif takılmalarına bir cevap yazacağım; ama şunu söylemeliyim ki, doğrusu “Zaman” okurlarının beni daha fazla destekleyeceklerini umuyordum. Okuyucularımızın futbol konusunda geçirdiği muazzam devrimin farkında olamayan bir “dinozor”muşum da haberim yokmuş!
Dinozorluğu kabul ettiğime göre artık rahat konuşabilirim: Futbol, modern dünyanın afyonudur. Sporla veya o bildiğimiz saflıktaki “oyun”la alakası kalmamıştır. Dünya Kupası sitesinin bir günde tam 106 milyon kişi tarafından ziyaret edilmesi de bu ortak uyuşmanın ne derece başarıya ulaştığının en bariz göstergesi değil mi?
Bu afyondan bir müddet çekenler, dünyanın futbolun etrafında döndüğünü zanneylemeye başlarlar. Dünya yeniden büyülenmiş (re–enchantment), kalpsiz bir dünyanın kalbi, ruhsuz bir dünyanın ruhu keşfedilmiştir sanki. Afyonun vazifesi, bize dünyayı olduğundan başka türlü göstermektir.
Eskiden bir maç için stadyuma on binlerce insan toplanırken, günümüzde televizyonlar sayesinde yüz milyonlarca, bazan milyarlarcası bu ortak ayine iştirak ettiriliyor. Bir takımı tutan milyonlar hep bir ağızdan “ahhh” veya “ohhh” diyor, bu duygu ve heyecan sağanağı, kıtaları, okyanusları aşarak küre–i arz üzerindeki hemen her hanenin camlarını zangırdatıyor. Tv’lerdeki ağır çekimler, tekrarlar, yakın çekimler, ayrıntılar, zoom’lamalar vs. “tartışmalı” pozisyonun erotik bir iştihayla seyredildiği haz sömürme seanslarına dönüşüyor.
Ve ayinlerin arkasından koro halinde, herkesin gördüğünü bir kere daha, bu sefer soğuk bir servisle, izleyen kitlenin önüne sunanlar Tv’lere sırayla arz–ı endam ediyorlar ki, bunlar da her seferinde bir öncekini nakzeden fikirlerini sonuna kadar savunan dâhi futbol köşe yazarlarımızdan başkası değildir.
Kıssadan hisse: Dinozor olmak, akıntıya kapılmaktan yeğdir!
11.06.2002
One Comment
demir20020
18 Ekim 2012 at 14:03nedense bu futbol yazılarına kimseden yorum gelmemiş.. çünki öyle bi afyonki bu futbol denn meret… içinde bu afyonu kullanmayan kesim yok.. bende buna şaşıyorum hadi ideali dünyadan başka bişi olmayanları anlıyorum peki iyi kötü dine yakın olan hatta muhafazakar denecek kadar tutucu kesimde bile kullanılmasınaşaşıyorum.. yani bu afyonu kullanmayan yok nerdeyse.. tarikatlerde bile zikir ayininden sonra şeyhlerin,n konuşma istikametinde bi bakıyosun futbol meselesi yerini alıyor.. o neydi öyle ço goller çıkcakmıyız lige.. yeni transeferleri duydunmu vs vs.. cemaatlerde aynı ülkü ocaklarında aynı kahvede aynı otobüste adam tanımasa bile futboldaki sevincini yada kızgınlığını durup dururken senle paylaşacak kadar keş kolik cinsinden bi yaratığa dönmüş insanlar… beş vakit namaz kıldığı halde maçları kaçırmayan lig tv aboneler tanıyorumki sayısı haddinden fazla… acaba bu tezatla daha ne kadar yaşar insanlar bilinmez..