“We love you, America”

“We love you, America”

2002’nin bu ilk gününde İngilizce bir başlıkla karşılaşacağınızı düşünmüyordunuz belki; ama artık görüyorsunuz, ben de nedamet getirdim(!) Amerika’yı sevdiğini söylemenin küresel koroya katılmanın bir şartı olarak 21. yüzyılda ufkumuzu dolduracağını, biraz geç olsa da idrak etmiş bulunuyorum. Latife bir yana, dünya, belki Soğuk Savaş döneminde bile rastlamadığı türden sarsıcı ve gerilimli bir yıl geçirdi. 11 Eylül saldırısı, muhtemelen 21. yüzyılın başladığını ilan eden gongu çalıyordu. 1914’te başlamış olan 20. yüzyıl, 2001 Eylül’ünde noktalandı (böylece 20. yüzyıl sadece 87 yıl sürmüş oluyor; ama siyasi yüzyıllar ile takvimdeki yüzyıllar her zaman çakışmaz). Anlaşıldığı kadarıyla, ileride, yeni “Yeni Dünya Düzeni”nin profili biraz daha iyi belirecek. Ama çok fazla da netlik bekliyorsanız aldanırsınız; çünkü artık postmodern muğlaklıklar çağındayız.

İşte Newsweek’in elimdeki Davos Özel Sayısı. Amerika’nın fikir babaları hep bir ağızdan küresel terörün İslamî yüzünü çözümlüyorlar.

Kimler mi var dergide? En başta meşhur Medeniyetler Çatışması tezinin sahibi Huntington ve yazısının mağrur başlığı: “Müslüman Savaşları Çağı”. Üstada göre Soğuk Savaş’ın yerini Müslüman Savaşları almış durumda. Bu savaşların kökeni ise siyasette: Gerek Amerika ve Batı’nın yanlış siyasetlerinde, gerekse İslam dünyasının içinde bulunduğu totaliter rejimlerde. Başka? “Tarihin Sonu” teziyle meşhur olan Fukuyama’nın yazısı daha kışkırtıcı bir başlık taşıyor: “Hedefleri: Modern Dünya.” Fukuyama, “Mevcut çatışma” diyor, “basitçe terörizme veya bir din ve medeniyet olarak İslam’a karşı bir savaş değildir; daha çok İslamo–faşizme (İslam faşizmi) karşı bir savaştır; yani Müslüman dünyasının dört bir tarafından pıtrak gibi biten kökten hoşgörüsüz ve anti–modern bir harekete.”

Hatta İslam faşizmi denizinde yüzdüklerini söylediği teröristlerin, komünizmden daha temel bir tehlike arzettiğini söylüyor Amerika için. Bu tehlikenin kendi kendine çökeceğini beklemek yanıltıcı olur. Nitekim köken itibariyle aralarında bağ kurduğu Alman faşizminin de kendi iç çelişkileri yüzünden değil, Müttefik kuvvetlerin bombalarıyla yok edilebildiğini hatırlatarak, bombalamanın Afganistan’la sınırlı kalmayacağının işaretlerini yakıyor.

Yani bundan sonra Müslümanlar eğer bu radikal akımları kendi içlerinde eritemezlerse, yeni bir demokratik usûle başvurulacak ve “Bombalı Demokrasi” dönemi başlayacak! Fakat dikkat ettim, nedense Türkiye’ye fazla göz kırpan yok dergide. Gazetelerimiz istedikleri kadar “Türk usulü demokrasi”yi İslam âlemine deva olarak sunan manşetleri atsınlar, anlaşılan Türkiye bu yönüyle artık fazla ilginç gelmiyor Amerika’ya. Peki söyler misiniz bu yeni süreçteki gözde İslam ülkesi hangisidir? Şaşırtıcı ama; İran. Bakın ne diyorlar İran hakkında: “Eğer İran daha modern ve hoşgörülü bir İslam modelini vücuda getirebilirse, İslam Dünyası’nın geri kalanına da güçlü bir örnek olarak hizmet edecektir.”

Sanırım bundan sonra Amerika’da ve Batı dünyasında İslam çok daha fazla gündemde olacak. Bize de gözümüzü açmak ve değişen dünya konjonktüründe hem kendi yerimizi, hem de dünyayı yeniden tanımlamak görevi düşüyor. Az daha unutuyordum: İran’daki gençler, Afganistan bombalanırken yaptıkları mitingde, “Seni seviyoruz Amerika” (We love you, America) diye slogan atmışlar.

Onlara şunu söylemek isterdim: Yalnız değilsiniz!

01.01.2002

Bir cevap yazın