Fatih, bir gün gemileri dağlardan uçurmuştu!
Gemilerin karadan yürütülmesi işlemi, II. Murad döneminde Gazi Umur Bey tarafından başarıyla gerçekleştirilmiş. Bu büyük komutan, Yunanistan’daki Korint berzahından gemileri aşırarak İnebahtı körfezine indirmeyi başarmıştır.
Fatih Sultan Mehmed 1453’te gemileri gerçekten de karadan yürüttü mü? Bu soru, gerçek bir ‘soru’ olarak ele alınmayıp dedikodularımıza malzeme yapıldığı sürece fethin üzerindeki gölgelerden kurtuluşumuz yok. Ayrıntıların iktidarına sahip olamayan hiçbir tarih, muktedir olamaz çünkü. Zaman zaman meydana, pardon medyaya çıkıp gerine gerine “Gemilerin karadan yürütüldüğü, hikâyeden başka bir şey değil” diyenler bu gölgelerden istifade ediyorlar aslında. Öyleyse ayrıntı, biraz daha ayrıntı lütfen!
Malumu ilam edelim mi biraz: Tam tarihini de verelim, o zamanki takvimle 21 Nisan Pazar gecesini 22 Nisan Pazartesi’ye bağlayan gece (doğru tarihi bulmak için bunların üzerine 10’ar gün ilave etmemiz gerekir) Fatih’in emriyle 40 ila 80 parça olduğu rivayet edilen bir deniz gücü Tophane limanından karaya çekilmiş ve Tepebaşı civarından Kasımpaşa limanına indirilmiş, böylece İstanbul yarımadası, çepeçevre kuşatılmış oluyor, fethe doğru güçlü bir adım atılıyordu. Bu operasyon, Bizans güçlerini üçe bölmüş ve sur içinde hüzün, Müslümanlar arasında ise sevinç rüzgarları estirmiştir.
Kabaca olay bu. Gelgelelim, işin ayrıntısına girdikçe mesele karmaşıklaşır, çünkü rivayetler muhteliftir. Birbirini tamamen tutan iki anlatı bulmak neredeyse imkânsızdır. Gemilerin hangi güzergâhtan çekildiği ayrı bir sorundur. Nasıl çekildiği de. Yalnız şu noktada tam ittifak vardır: Gemiler karadan yürütülmüştür.
En ayrıntılı anlatılardan birisini, kuşatma sırasında İstanbul’da bulunan Nicolo Barbaro’nun günlüğünde buluyoruz. Barbaro, bu olayı sıcağı sıcağına yaşayanlardan biridir. Bu nedenle büyük önem taşır anlattıkları. İsterseniz onun tercümanı olayım size.
Osmanlı gemileri nerede demirlemiştir o sırada? Bugünkü Dolmabahçe Sarayı’nın bulunduğu noktada mı yoksa Tophane sahillerinde mi? Tam belli değildir. Belli olan bir şey varsa o da Fatih’in emri üzerine gemilerin harekete geçtiği, bütün askerlerini karaya çıkarttığı, gemilerin geçeceği güzergâhın bir tramvay yolu gibi tesviye edildiği, hatta çağdaş bir ressamın eserinde gördüğümüz gibi yer yer kazıldığı, “Pera şehri üzerinde bulunan dağ”ın ise düzlenmediğidir. Yani gemilerin geçeceği güzergâhta var olan bütün engeller temizlenmiş ve rahat geçmeleri için tepeler dahi düz bir hale getirilmiştir. Anlaşılan bu yolu açmak için müthiş bir hafriyat çalışması yapılmıştır.
Dahası, Barbaro diğerlerinden farklı bir tarif yapıyor ve yuvarlatılmış taşlarla döşenmiştir bu güzergâh, diyor. Düşünün, bütün bu yola, mıcır döker gibi, özel olarak yuvarlatılmış taşlar dökülmüş ve bunlar iç yağıyla mükemmel bir şekilde yağlanmıştır. (Taşların bu yağlanmış halini düşünürken, gözümün önüne eskiden Şişhane’ye yağmur yağdığı zaman parke taşların parlaması geliyor nedense.) Ve Fatih’in emriyle operasyon başlar. Önce bir deneme yapılması lazım gelmez miydi? Bunun için ufak teknelerle işe başlanır. Büyük bir kalabalık tarafından bu iş kısa bir sürede gerçekleştirilince asıl büyük gemilerin çekilmesine geçilir. 15 ila 22 çifte küreklilerin de içinde bulunduğu toplam 72 gemi, bu şekilde yağlanmış taşlar üzerinden kaydırılarak Haliç’e indirilir. Bunları sakin sakin anlatan Barbaro’nun beşerî tepkisi gelmekte gecikmez: “Bu alçak insanların yaptığı gibi karadan gemi yürütme işi dünyada görülmüş şey değildi.”
Bu, olayın Bizans surlarının içinden görünüşü. Peki “bizim” cephede durum nasılmış?
Olayın görgü şahitlerinden bir diğeri Tursun Bey ise Fatih’in kadırgalar ve yüksek kayıkları karadan çektirip Haliç’e salmayı tasarladığını, bunun için de ceraskar sanatında usta mühendisler ve denizcileri toplayıp planlama yaptırdığını, gemileri rengarenk bayraklarla süslediklerini, gemilerin yelkenlerini tıpkı denizde imişçesine açtırdıklarını ve Galata “ensesinden”, yani hemen üstünden “havadan yürüttüklerini” söylemektedir. Bu “havadan yürütme” tabiri de esrarengizdir. Ancak bundan sonra kullandığı tabir daha da ilginçtir: “Belki de uçurdular.” Allah Allah! Tursun Bey bize başka bir şey mi anlatmak istemektedir acaba? Gemilerin hem havadan yürütüldüğünü söylüyor, hem de uçurulduklarını. Muhtemelen gemilerin yokuştan aşağıya büyük bir hızla kaydığını anlatmak istemiştir bu sözleriyle.
Gemilerin karadan yürütülmesi işlemi, bu tarihten 13-14 yıl kadar önce, II. Murad döneminde Gazi Umur Bey tarafından başarıyla gerçekleştirilmiş, yeterince tanımadığımız bu büyük komutan, Yunanistan’daki Korint berzahından gemileri aşırarak İnebahtı körfezine indirmeyi başarmıştır. Yani aslında bu tekniği ne ilk kullanan kişiydi Fatih, ne de son kullanan. Fatih’in daha sonra Belgrad (1456) ve Eğriboz (1470) kuşatmalarında da aynı şekilde gemileri karadan yürüttüğünü biliyoruz.
Fatih’in bu operasyonunun amacı konusunda da birkaç şey söylemek gerekir: 1) Üç adet Venedik gemisinin Haliç’e girmesine engel olunamayışının ordu içerisinde meydana getirdiği paniği yatıştıracak ve moral aşılayacak bir tür “B Planı” olarak tasarlanmıştı. 2) Bizans’ın moralini bozup savunma kuvvetlerinin üçe bölünmesini sağlayacaktı. 3) Asıl amaç da Haliç’te Türk kuvvetlerini birleştirecek bir köprü kurmaktı. Zira yaklaşık olarak bugünkü Cibali ile Azapkapı arasında uzanan Unkapanı Köprüsü’nün yerinde bir köprü kurmak suretiyle Topkapı’daki kuvvetlerin Rumeli Hisarı civarındaki kuvvetlerle takviyesi bu köprüyle mümkün olacaktı. Nitekim 70 kadar geminin yan yana dizilerek bir köprü haline getirildiğini ve aynı zamanda üzerlerine yerleştirilen toplarla kara surlarına ateş ettiklerini öğreniyoruz kaynaklardan.
Velhasıl gemilerin karadan yürütülmesi konusunda bir tartışmaya gerek yok. Asıl tartışılması gereken, bunun nasıl gerçekleştirildiği ve amacının ne olduğu.
Do you want Search?
Random Post
Search