Harita emperyalizmi
Teknik olarak mükemmel bir dünya haritası yapmanın mümkün olmadığını söylemiştik. Her harita, kaçınılmaz olarak şu yaman çelişkinin boynuzlarına yakalanacaktır: Ya ölçüsü çarpık olacak ya da şekli. Şeklen doğru olduğu zaman bölgelerin büyüklükleri kuzey yarımküresinin lehine olmak üzere çarpıtılacaktır ya da yüzölçümleri doğru olacak ama bu defa da kıtalar bildiğimizden farklı şekiller alacaktır.
Nitekim haritacılığın bu yakıcı aczini aşmak isteyenler çıkmıştır ancak onların haritaları da “dünya”ya pek benzememektedir. Mesela bir haritada dünyanın merkezi, kuzey kutbu olarak tasarlanmış ve kıtalar onun uzantıları olarak tasvir edilmiştir. Matematiksel olarak doğru ama her kıtanın dilimlere bölündüğü ilginç harita yapma girişimleri de olmuştur. Sonuçta haritalarımızın doğru olmaya doğru gittikçe sağduyusal dünya resmimizden, yani bildiğimiz dünya haritalarından uzaklaşacağını, hatta tanınmaz hale geleceğini kabul etmek durumundayız.
Bu, işin teknik zorluğu. Bir de ideolojiler devreye girerse neler olacağını tahmin etmek zor olmasa gerek.
Soruların bizi özgürleştireceğini düşünüyorum. Beynimizi, bir mıknatıs gibi soruları çekmeye alıştırmalıyız zihin selametimiz için. Soru sormayı bilmeyen bir zihin, esir olmaya mahkûmdur.
Öncelikle şu soruları düstur olarak benimsemek ve düşüncenin kıvılcımları olarak etrafa sıçratmak zorundayız: Bu işi “kim” yapıyor? “Niçin” yapıyor? “Nasıl” yapıyor?
İlk sorudan başlayalım: Bugünkü haritalar “kim”in mamulatıdır? El–cevap: Avrupalılar ve Amerikalıların. Peki “bizim” bir haritamız var mıdır? Maalesef. Peki zamanında Müslümanların yaptıkları haritalar ile Avrupalıların haritaları “aynı” mıydı? (Mesela İdrisî’nin dünya haritasında neden güney kutbu üsttedir de kuzey kutbu alttadır?) Cevabın nasıl geleceğini biliyorum: Birinciler ilkeldi, ikinciler bilimsel. Acaba?
Peki Avrupa, kendisini, her türlü coğrafi gerçekliğin hilafına, bir “kıta” olarak vasfetme cüretini nerden buluyor coğrafya kitaplarında? Avrupa aslında Asya’nın bir alt–kıtasından, bir uzantısından, burnundan ibaret değil mi? Ama “Euro–Asia”, yani “Avrasya” terkibinde olduğu gibi kendisini ait olduğu Asya kıtasının “önüne” koyan bir zihniyet ne kadar bilimseldir dersiniz? Peki neden “Asyavrupa” demiyoruz da “Avrasya” diyoruz hiç düşündünüz mü?
Kendisi toprağını bir yarımada iken bir kıta olarak görüyor da Avrupalı, kendisinden çok daha kalabalık olan Hindistan’ı da neden “yarımada” konumuna layık görüyorlar dersiniz? Ya dünyanın en kalabalık nüfusuna sahip olan Çin neden bir “ülke”dir sadece de onun onda biri kadar bir nüfusa sahip olan Avrupa, Avrasya’nın geri kalanına denk olarak resmedilmiştir?
İkinci olarak, Avrupalılar bu haritaları niçin yapmış olabilirler? Cevabını ben değil, iki ünlü coğrafya hocası veriyor (Martin W. Lewis ve Karen E. Wigen, “The Myth of Constinents”, California Üniversitesi Yayınları 1997, s. 189). Hem de bizim bile söylemeye cesaret edemeyeceğimiz bir netlikte tokat gibi bir cevap!
“Bugün kullanmakta olduğumuz küresel coğrafî çatının, temelde Avrupa’nın iktidarının haritacılık düzeyinde kutsanmış oluşu bir tesadüf değildir. Yüzyıllar süren emperyalizmin ardından bir zamanlar egemen olan bir metropolün küstah dünya görüşü, bugün dünyanın entelektüel donanımı haline gelmiştir. Sömürgeciliğe karşı çıkan ve alternatif bir küresel düzen için yeni vizyonlar imal etmeye kendilerini adamış entelektüeller bile Avrasya’nın Uzak Batısından [Harika! Avrupa demeye getiriyor! M. A.] neşet eden dar kafalı jeo–tarihî kategorilerin koleksiyonuna saplanmış bulurlar kendilerini.”
Halbuki, diyor Duke Üniversitesinden uzmanlarımız, bizim bildiğimiz coğrafî kategoriler, tamamen Orta Çağ Avrupa haritacılığının uzantısıdır ve bu haritacılık geleneği hiçbir zaman kesintiye uğramamıştır! Yani modern haritalarda Orta Çağ Avrupa’sının nabzı atmaya devam etmektedir.
Bunu söyleyen biz olsak, adımız çoktan gericiye çıkmıştı. Allah’tan ki böyle dürüst ve müdekkik ehl–i ilm var da, Batı–zedelerin asla telaffuz etmedikleri gerçekleri fısıldayarak gözlerimizdeki perdeyi indirmeye yardımcı oluyorlar.
Anlayacağınız bugün imal edilmiş olan haritalar, Avrupa emperyalizmine hizmet etmesi için istihdam edilen sözüm ona “uzmanlar”ın elinden çıkmadır ve sözünü ettiğim kitapta da sık sık vurgulandığı gibi, “küre”yi ele geçirmeye ahdetmiş bir zihniyetin çarpıtmalarıyla ikinci kez sakatlanmış durumdadır.
Unutuyordum az kalsın. Üçüncü sorumuz, nasıl yapıldığıyla ilgiliydi. Eh, buna örnek olarak da, Avustralya ile Yeni Zelanda’nın 1650’lerdeki erken modern haritalarda yerinde bir tutumla Asya kıtasına ait olarak gösterilirken, 1770’lerden itibaren Pasifik’e ait hale getirildiğini söylemem yeterli olacaktır sanırım. (Haz.: A. G. Hopkins, “Globalization in World History”, Pimlico 2002, s. 129.)
30.07.2002