Hatay’ın sosyolojisi

Hatay’ın sosyolojisi

Okuyup araştırdıkça merak ediyorum: Tarihçilerimiz ne yapar acaba? Bu kadar bakir, yüzü açılmadık konu onları bekleyip dururken neden ilgilerini törpüleyecek kör noktalara saplanıp kalırlar, anlamıyorum.

Kestirmeden söyleyeyim: Mesela şu Hatay’ın Türkiye’ye iltihakı (sonradan da Türkiye tarafından ilhakı) meselesi o kadar renkli ve heyecan verici bir konu ki, bir benzerini bulmak için Cumhuriyet tarihini didik didik etseniz, bulamazsınız. Belki bir parça Kıbrıs. O da kısmen.

Hatay’ın ana vatana, Türkiye’ye katılması üzerine birçoğu mangalda kül bırakmayan nutuklar atılıyor; doğru. Üç beş tane de olsa, hatırat yazılmış, bazı diplomasi tarihi kitaplarında şöyle böyle bilgiler mevcut. Emniyet Genel Müdürlüğü ve MİT’in o yıllarda Hatay’ın ana vatana katılması için giriştikleri çabalara dair belgeler de yayınlandı.

Lakin Türk ordusunun Hatay’a girdiği sırada hangi insan manzarasıyla karşılaştığına dair sosyolojik bir tahlil okuduğunuzu hatırlıyor musunuz? Ya Fransız yönetiminin okullarda okunmak üzere Türkiye’den gönderilen ders kitaplarının başındaki Atatürk resimlerini çıkarttırdığından haberdar mısınız? Milli Mücadele’ye karşı oldukları için yurt dışına sürgüne gönderilen 150’liklerden Ali İlmi Fani’nin, Sorbonne doktoralı Mesut Fani’nin, Tarık Mümtaz’ın (Göztepe) işsiz güçsüz dolaştıktan sonra Antakya Sultanisi’nde hocalık yaptıklarını Cemil Meriç yazmasa çoğumuz yine bilemeyecektik.

Hatay için “çok karışık bir şehir” denilir. Bugün bile Türkiye sınırları içerisinde Hatay kadar farklı dini ve etnik kimliğin bir arada yaşadığı ikinci bir şehir bulmak kolay değildir. 1938’de Türk ordusu Şükrü Kanatlı Paşa komutasında şehre girdiğinde Ermeni’si, Süryani’si, Nusayri’si, Çerkes’i, Türkmen’i, Arap’ı, Kürt’ü, Ortodoks Rum’u, Alevi’si, Sünni’si, Fellah’ı ile henüz homojenize edilmemiş, milli kimlik potası içinde eritilmemiş bir topluluk bulmuştur karşısında. Oysa bu sırada Türkiye Cumhuriyeti 15 yaşındadır ve Osmanlı Devleti’nin bakiyyesinden bir milli devlet inşası yolunda en kritik adımlar atılmış durumdadır.

Türk ordusunu Hatay’da peçeli, çarşaflı kadınlarıyla, fesli, şalvarlı, maşlahlı, entarili kıyafetlere bürünmüş erkekleriyle rengarenk bir kalabalık karşılamıştır.

Hatay’da harf inkılabı ne zaman olmuştur biliyor musunuz? Türkiye’den tam 10 yıl sonra, yani 1938’de. Şapka inkılabı ise 13 yıl sonra.

Sizin anlayacağınız, Türkiye toplumunun 15 yıla yayılan değişim süreci, Hatay’da 1 yıl gibi kısa bir süre içerisinde tekrarlanacaktır.

O zamana kadar ufak tefek değişikliklerle Fransızlar Osmanlı kanunlarını, Mecelle’yi tatbik ediyorlardı Hatay’da. Hem biliyor musunuz, Türkiye’de kadastrosu çıkarılan ilk il olarak ana vatana katılmıştır Hatay. Fransızlar, manda idaresi sırasında bölgenin kadastrosunu çıkartmışlardır. Kırıkhanlılar hala Fransızların açtığı bulvarı ve yol boyunca diktikleri ağaçları hatırlıyorlar.

Hatay, o zamanki adıyla Sancak’ta üç dil öğrenmek mecburidir. Fransızca, Türkçe (Osmanlıca) ve Arapça. Türkçe ve tarih dersleri dışındaki bütün dersler Fransızcadır. Bu üç dili zehir gibi bilmeden Antakya Sultanisi’nin bakalorya imtihanını verip mezun olmak imkansız gibidir.

Tekkeler açıktır. Medreseli hocalar liselerde ders vermektedir. Hemen bütün memurlar Şam’dan, Halep’ten gelmiş Araplardır. Hatay, ürettiğini Suriye’ye satarak geçinen bir yerdir.

İlginç bir ayrıntı daha.

Türkler, 1 yıl kadar süren bağımsız Hatay Devleti tecrübesi sırasında şapka giymeye başlamışlardır. Şapka, orada Türklüğü temsil etmektedir. Fakat ufak bir problem vardır. O sırada bazı Hıristiyanlar da şapka giymektedirler. Bir anda kendilerini Türklerle “aynı” toplumsal kesim içerisinde bulan Hıristiyanlar, sırf Türklere benzememek için şapkayı çıkartıp fes giymeye başlarlar. Türklerin sembolü olan fes Hatay’da Hıristiyanların, Hıristiyanların sembolü olan şapka ise Türklerin başındadır!

Alın size harika bir çalışma konusu: Semboller ve ideolojiler!

Hatay, benzersiz bir halita, bir karışım, bir yumak olarak katılmıştır ana vatana. Gözyaşları içinde, büyük bir heyecanı yaşayarak…

Lakin Hatay’ın tarihi eksiktir, yanlıdır ve pusludur. Ve henüz yazılmamıştır…

Halkın tarihini yazmaya başlamadık henüz. Onların neleri yaşadıklarını ve nasıl yaşadıklarını, değişim karşısındaki olumlu ve olumsuz tepkilerini fark edinceye kadar da başlamamız söz konusu olamaz zaten. Hatay, sosyal bilimlerimizin yaklaşmaktan korktukları bir kara deliktir.

Bir cevap yazın