Bir soru:
Fransız usulü aşkı biliriz de, Fransız usulü katliamıneden bilmeyiz?
Fransız usulü katliam nedir bilir misiniz?
Esirlerini öldürmeden önce vücutlarından parçalar koparmak suretiyle yavaş yavaş öldürmektir ve Fransız usulü aşkı bilip de Fransız usulü katliamı bilmemek bu millete yıllarca yalan tarih okutanların ayıbıdır.
Hâlbuki toprakları Fransızlar tarafından işgal edilen ve Urfa, Maraş, Adana, Dörtyol ve Antep’te binlerce insanını “gâvur Fransız”a karşı mücadele uğruna şehit veren bir milletin torunlarının asıl ikincisini hem de ezbere bilmesi gerekmez miydi?
Gerekirdi ama mevcut eğitim anlayışı sürdüğü müddetçe bu mümkün değil.
Kitaplarımızda Fransız yok, İngiliz yok, İtalyan yok, hatta Yunan yok… Varsa yoksa düşman…
Anlayacağınız, bizim kitaplarımızda düşmanın adı yok.
Kolları baltayla kesilip çırpınarak ölmesini seyretmek için canlı canlı bahçeye atılan Bursa’nın Ermeni Sölözü köyündeki zavallı kadının fotoğrafı yer almıyor ki içlerinde, nereden bilsinler?
O zaman Fransız’ı, İngiliz’i, Yunan’ı nereden düşman bilecek.
Varsa yoksa düşman olarak Osmanlı belletiliyor.
Şu İngiliz oyununa bakın siz:
İşgal et, ettir, sömür, katlet, soy, işkence gırla gitsin ama sen düşman olarak bilinme de proxy (vekil) düşman olarak yerine Osmanlı’yı bırak!
Deha işi gerçekten.
İngilizler ateşteki kestaneyi elleriyle almayacak kadar akıllıdırlar denilir; maşa kullanırlar zira.
Batı, sadece işgal etmekle yetinmez, toprağını işgal ettikleri halkın zihnini de işgal edip dönüştürür. Sömürge olmamakla birlikte bizde olan budur.
Fransa’nın katliamları
Savaş halinde yaşananları saymazsak dünya tarihinde işlediği katliamların yoğunluk, kapsam, süre ve çeşitliliği bakımından hiçbir medeniyet Batı’nın eline su dökemez.
Medeniyet, elindeki silahları bile ahlak ve vicdanın terazisinde tartarak kullanmayı emrederken Batı, tersine, onları aklın en sarp vadilerine kadar sürmüştür. İşkenceyi akılla sistematize etmiştir. Mermileri az kaldığında yan yana durmakta olan esirleri arka arkaya dizerek bir taşla birkaç kuş vurmayı düşünecek kadar sözümona akılcı vahşilerdir çünkü.
Daha dün diyebileceğimiz 1950-60 yıllarındaki kurşuna dizmeler, kafatası ezmeler, seri katliamlar ve insanlık dışı uygulamalar Cezayir’in bağımsız bir devlet olmasına giden yolda aldığı ağır yaralardandır.
Lakin Fransa’nın yegâne insanlık suçu Cezayir’de işledikleri değildir. Hindiçin ve Vietnam’da işlenen Fransız vahşeti de okutulmalıdır okullarımızda. Tabii kardeş Tunus’takiler de.
İşte size uluslararası tahkikat komisyonunun raporundan birkaç yürek yakan olay:
Bir bacağı yahut bir kolu kesilmiş, karınları deşilmiş, kafatası parçalanmış insanların ölüleri bulundu.
Bir gebe kadının karnının deşilip ceninin de parçalandığı tespit edildi.
Bir veya iki kulakları kesilmiş çok sayıda sivil ölülerine rastlandı.
Hele bir ceset bulundu ki, vücudunda kesici bir aletle bir daire oyulmuş, dairenin içine de bir HAÇ işareti yapılmıştı.
İnsan kızartma vahşetini mi, yoksa yüzüğünü almak için parmağını, kolyesini çıkarmak için kafasını kestikleri kadın ve kızların can yakan hikâyelerini mi dinlemek istersiniz. İşte Hindiçini’deki Fransız vahşetinden okumaya dayanabileceğiniz uluslararası tahkik komisyonunun raporundan bir vaka:
“Yerde üç ceset duruyordu, 8 yaşındaki kızcağız çıplaktı, genç kadının karnı deşilmişti. Ötekiler gibi çıplak olan adam ile (etrafa yayılan kendi yağıyla) kızararak bambaşka bir şekil almıştı.”
Milletimizin hafızasına çiviyle çakmamız gereken Fransız mezalim denizinden birkaç damla bunlar.
Bilmemenin erdem sayıldığı bir kültürde bunları bilenlerin körler çarşısında satmak zorunda kaldığı eşyanın ayna olmasına şaşılır mı? O ayna ki Batı’yı, bize onu rehber olarak gösterenlere yansıtacaktır. Bari ayna satıcılarına engel olunmasın.