• Home
  • Genel
  • Kâzım Karabekir’in En Büyük Kırgınlığı Atatürk’e Oldu

Kâzım Karabekir’in En Büyük Kırgınlığı Atatürk’e Oldu

Tarihçi Mustafa Armağarîın yazdığı ‘Kâzım Karabekir’in Gözüyle Yakın Tarihimiz’ kitabı yine gündemi uzun süre meşgul edecek…

Kazım Karabekir’i resmî ideoloji bakımından “dikenli biri” olarak nitelendiriyorsunuz ve ekliyorsunuz: Resmi ideoloji ne avucuna alabiliyor onu, ne de bırakabiliyor. Bu durumu neye bağlıyorsunuz?

Kesinlikle dikenli biri Karabekir Paşa, Çünkü bağırlarına basmalarına engel olan iğneli taraflan çok. Ancak tamamen reddedip dışarıya da bırakamıyorlar, çünkü bildiği çok şey var. Derin biri. Birlerinin onu kullanmasından ödü kopuyor resmi ideolojinin. 2009 yılında Org. İlker Başbuğ Kâzım Karabekir’i 1. Anma Toplantısı düzenlediğinde şaşırmıştım bu cesaretine. Nitekim tepkiler gelmiş olmalı ki, Işık Koşaner gelir gelmez iptal etti toplantıyı. Anlıyorsunuz ki, ciddi bir sıkıntı yaşanıyor. “Karabekir de kimmiş?” diyemiyorlar, zira en azından başlangıcında İstiklal Savaşı’nın belkemiğidir. “Bizim Paşamız” da diyemediklerini görüyoruz, zira o zaman hakkım teslim etmeleri gerekecek. Ancak tek adam mitolojisine kendini kaptıranların bunu itiraf etmeleri kolay değil. İşte Karabekir Paşa ile resmi ideoloji arasındaki “dikenli ilişki” böyle yasak aşk gibi sürüp gidiyor.

Karabekir’in Erzurum Kongresi’nde Mustafa Kemal’in delege seçilmesinde, kabul görmesinde verdiği mücadele ortadayken ne oldu da Karabekir ve Mustafa Kemal farklı kutuplara ayrıldı?
“İhtilallerin çocuklarım yediği” beylik bir söz olmakla birlikte genel olarak doğrudur. İlk harekete geçenler soma gelenler tarafından ekarte edilir. Liderin gözleri giderek miyoplaşır. Yakınlanna bağlanır. İlk halkadaki kişüerin lidere büyük ölçüde eyvallahlan olmadığı halde, ikinci halka varlık nedenlerini neredeyse tamamen ona borçludurlar. Bu yüzden hakikate değil, lidere sadık kalmak zorundadırlar. Liderler de kendilerinden bir şey istenmesini isterler ki, verdiği karşılıkla çevresini bağımlı hale getirsin. Liderliğin doğasmda olan bir şey bu belki. Karabekir alternatif bir güneş sayıyor kendini. Gezegen değil. Tamam, Mustafa Kemal’in liderliğini benimsiyor, ona itirazı yok ama ben de kendi çapımda bir güneşim diyor ve bu kimliğiyle tanınmak istiyor. Tek Adama bağımlı olmayan bir İkinci Adam olacağı ümidinde. Eşitlerden ikincisi başka bir deyişle. Ancak Lozan görüşmelerine kendisinin gönderümeyiş sebebini Mustafa Kemal Paşa’ya sorduğunda aldığı cevap çok manidardır: “Sen kendi kafanla iş yaparsın, oysa İsmet benim dediğimden çıkmaz.” Haklıydı Mustafa Kemal. Kâzım Karabekir hakikaten inisiyatif kullanmayı seven biriydi ve muhtemelen Lozan’a gitseydi büe kısa zamanda geri çağrılır veya aralarındaki kavga çok daha şiddetli patlardı.

Karabekir, tarih çarpıtılıyor, gerçekler değiştiriliyor, tarihteki insanların haklan yeniyor, diyor. Kim bunlar? Karabekir, kimleri işaret ediyor?

Tabii en başta Mustafa Kemal Paşa’yı ve Nutuku kastediyor. Daha soma da Tek Adam mitolojisini kurarak onun şemsiyesi alanda kendi tezgahlarım işletenleri. Kars’ı Ruslardan ve Ermenilerden iki defa kurtaran adamdır Karabekir. Ancak Cumhuriyet döneminde her ilin olduğu gibi Kars’ın kurtuluşu da törenlerle kutlanır ama Karabekir’den tek kelime bahis yoktur gazetelerde. Bunu görünce, “Kendimden vazgeçtim” diyor, “ya o şehid ve gazi olan Mehmetçiklerin haklarım nasıl ödeyecekler?” İsmet Paşa ikili oynuyor. Hem Karabekir’e karşı hiç bu tarihten silme işleriyle alakası yokmuş gibi davranıyor, öte yandan kendisini ve adamlarını kitaplara doldurmak için kıyasıya mücadele veriyor. 1931 tarihli liseler için basılan Tarih IV adlı kitaba bakarsanız, İsmet Paşa’yı İstiklal Savaşı’mn ikinci ismi olarak görürsünüz. İnsanların hanzalanyla alay etmektir bu. İsmet Paşa Milli Mücadele’de hiçbir zaman ikinci adam olmadı. Hem somadan katildi, hem de cephede savaşmayı bilmezdi. Masa başındadır onun işi. Nitekim Eskişehir-Kütahya muharebelerini kaybetmesinden soma Genelkurmay Başkanlığından alınmış ve ne Sakarya’da, ne de Büyük Taarruz’da ön planda bir görev verilmiştir. Eğer bir ikinci adam aranıyorsa bu, Kâzım Karabekir’dir, Fevzi Çakmak’tir. Ancak tarih bugünden geriye doğru yazılırsa gerçeğin hiyerarşisi alt üst olur. Tarihe zulüm işletilmiş olur.

Mustafa Kemal ve Karabekir aynı topraklar için, aynı amaçla savaştılar. Daha sonra biri kahraman, diğeri “şuradan” oldu, Mustafa Kemal’in düşlediği Türkiye’yle Karabekir’in düşlediği Türkiye arasında ne gibi farklar vardı? Bu farklar mı Karabekir’i sıradanlaştırdı?

İki ayrı mizaç ve iki ayn hayata bakış tarzı, adeta iki dünya görüşü çarpışıyor burada. Mustafa Kemal askerden çok siyasetçi. Karabekir asker ve görev adamı. İkisinin de büyük Türkiye düşleri var. Mustafa Kemal düşlerini büyük ölçüde gerçekleştiriyor kendi zamanında ama KarabeMr’inkiler tutuklu kalıyor. Bir kere Karabekir ekip ruhuna inanan biri. Sadakat, vefa ve kardeşliği lügatinden silmemiş. Milli Mücadele’ye beraber başladık, onu zafere ulaştırdık, kuracağımız yeni düzende de aynı ruhla çalışacağız zannediyor. Kaldı ki düz bir asker değil kendisi. İktisat konusunda okumalan var. Nitekim İzmir İktisat Kongresi’nin başkanlığını yapar. Çocuk Davası diye bir kitap yazmıştır. Çocuk ve eğitim meselesine kafa yormuş, raporlar, teklifler yazmıştır. Ermeni ve Kürt sorunlan üzerine daha 1920’den itibaren ciddi çalışmalar yapılması gerektiği konusunda yetkinleri sürekli uyarmıştır. İlgüenilmezse bu sorunlann ülkenin geleceğinde büyük birer dert haline geleceğini daha o zamandan yazmış. Üstelik ülkemizde anaokulunu ilk kuran kişi olmuştur. Cumhuriyete de itirazı yok. Ancak cumhuriyetin yangından mal kaçırırcasına üan edilmesine, üstelik kendisi gibi muhalif arkadaşların mecliste olmadığı bir zamanın seçilip baskın tarzında bir kanun değişikliğiyle apar topar üan edilmesine karşıdır.

Kazım Karabekir’in en büyük kırgınlığı kimeydi sizce ve niçin?
Tabii ki Atatürk’e. Onun bu gerçekleri bile bile tahrif etmesi ve çevresinin bir dalkavuk takımıyla dolmasına ses çıkarmaması en büyük kırgınlık sebebiydi. Kendi heykellerini yaptıran Mustafa Kemal’e çok şaştığını da görüyoruz. Hakikaten heykel, bir değerin unutulmaması için sonraki nesillerce yaptırılır.

Kitabınızın yayınlanmasından hemen soma Genel Kurmay Başkanlığı -bu kitaba istinaden yapıldığı iddia edilen- bir mesaj yayınlayarak alternatif tarih uyarısı yaptı. Sizce, niçin bir ülkenin Genel Kurmay Başkam tarihle ilgili bir konuda böyle bir açıklama yapma gereği hissetti?
Doğrusu bu dedikoduyla ilk karşılaştığımda inanmamıştım ama o kadar çok kişi tarafından dillendirildi ki, sonunda ikna oldum galiba. Sanırım son kitabım Kâzım Karabekir’in Gözüyle Yakın Tarihimiz’den rahatsız oldular. Hem biliyorsunuz, bu ilk uyan değü bana. 27 Nisan 2007 gecesi, tsk.mil.tr uzantılı bir siteden özel bir e-maü gönderilerek gözlerinin üzerimde olduğunu hatırlatmışlardı. Takip edilmekten bir açıdan memnunum, belki bu sayede bir şeyler öğrenirler. Ancak öte yandan, bir Genelkurmay Başkanı’nın görevi midir alternatif tarih araştırmalarından şikayet etmek? Ben Genelkurmay Başkanlığı’nın tarihi koruyup kollamak gibi bir görevinin olduğunu bilmiyordum. Varmış meğer. Hem de ‘ibretle’ ve ‘esefle izliyorlarmış. Eh, biz de aynen öyle izliyoruz.

TARAF KİTAP EKİ

Bir cevap yazın