Tarih bir enkaz yığını. Yakın tarih büsbütün. Selçuklu ve Beylikler silik gölgeler galerisi. Osmanlı kuruluş dönemi hariç cüzzamlılar ülkesi. Sultan Hamid “karanlıklar prensi”, Sultan Vahdettin hain, aciz, zavallı… Sonra tek bir kişiyi haklı çıkarmaya koşulu sonucu önceden malum yavan bir tarih.
Çanakkale’deki yarbayın zaferiyle başlatılır İnkılap Tarihi; oysa 3 yıl önce Şarköy çıkarmasında o yarbayın kurmay başkanı olduğu ordunun bir günde 6 bin şehid verdiği yazılmaz.
İngilizler karşısında kazanılan Kutü’l-Amare zaferinin üzerinden atlanır, çünkü Enver Paşa’nın amcası Halil Paşa’nın zaferidir bu.
Derken Muş’un Ruslardan geri alınmasına ilmiklenir sayfalar, ki birkaç gün sonra tekrar kaybedildiği kayıptır sayfalarda. Filistin-Suriye cephesinden başında bulunduğu 7. Ordu’yu muazzam bir beceriyle tam 600 kilometre geriye çektiği yazılır! Bu, tastamam İzmir’den Ankara’ya çekilmeye denk bir ricattir ki, dünyanın her yerinde bunun adı ‘hezimet’ olduğu halde fersude tarihlerimizde başarı diye geçer.
Bu 1930’lardan beri böyle devam eder gider. İtiraf edelim ki ufak tefek rötuşlar yapılmıştır; Hasan Tahsin’in adı tabloya 27 Mayıs darbesinden sonra dahil edilmiştir.Lakin sınırlı tadiller hariç 2010’lu yıllarda hâlâ 1930 kafasıyla yazılmış ideolojik kurguyu okutuyoruz.
Her şey değişsin ama yakın tarih değişmesin! 90 yıldır bizden istenen bu.
Anaokulundan KPSS’ye kadar bunları okur ve bu bilgilerden defalarca imtihan oluruz. İnanmayız çoğuna ama ezberleyip inanmış gibi yapmak zorundayızdır. Matematik veya fizik denklemleri gibi bir kesinlik içinde kağıda dökülmesi istenen bu tarih dayatmasına ‘Hayır’ diyor ve Milli Eğitim Bakanlığı’ndan müfredatın bir an önce değişmesini istiyoruz.
Bu enkazın bir an önce zihin tarlamızdan kaldırılmasını istiyoruz.
General Harrington’ın Lozan’dan dönmekte olan İsmet Paşa’ya yazdığı ve İstanbul’da hiçbir endişesinin olmaması için güvence verdiği mektubun İngilizce orijinali ile tercümesi.
İsmet Paşa, İngilizlerden yardım istiyor
İşte size geçenlerde açılan “Lozan’dan Cumhuriyete İsmet İnönü” sergisinden bir belge. Tarih 10 Şubat 1923. Lozan görüşmeleri kesintiye uğramış ama Lord Curzon İngiltere adına alabileceği bütün garantileri aldıktan sonra trenine binip başkentine dönmüş, tren istasyonundayken toplanan bakanlar kurulunda başka sorunların içine gömülmüştür. Lozan başlarken peş peşe yediği gollerle elimizdeki kozları kaybeden, son dakikalarda da Curzon’ın kumpasına yakalanan İsmet Paşa, çaresiz Ankara’ya dönmek zorunda kalmıştır ama yolu İstanbul’dan geçecektir. Bir endişe de kaplamıştır:
Lozan’da çekip giden İngilizler trenini İstanbul’a sokacaklar mıdır? Sokacaklarsa kendisini nasıl karşılayacaklardır? Hatta Ankara’ya gitmesine izin verecekler midir?
Bu ihtimaller biz İnkılap Tarihizedelerin aklına hiç gelmiyor ama Lozan’dan dönen İsmet Paşa’yı bayağı germiş ve endişelerini İngiliz makamlarına bildirmiş. İstanbul’daki İngiliz işgal kuvvetleri komutanı General Harrington’ın İsmet Paşa’ya yazdığı mektup, İstanbul işgal altındayken yürütülen Lozan görüşmelerindeki havayı veya masaya yumruk vurup vuracak durumda olup olmadığımızı ayan beyan ortaya koyuyor. İnönü Vakfı’nın sergi kataloğundaki Harrington’ın İsmet Paşa’ya mektubu şöyle:
“Sevgili Generalim
Yarın vasıl olacağınızı haber aldım.Amiral Bristol müttefikler tarafından nasıl karşılanacağınız konusunda endişeleriniz olduğunu söyledi. Bunu hemen söyleyeyim ki kesinlikle hiçbir sorun olmayacaktır. Trenle Karaağaç’tan gelirken herhangi bir problem olacağını düşünseydim trene memnuniyetle bir İngiliz muhafızı koyardım. Aynı şekilde Haydarpaşa’dan trenle devamı edecekseniz, gerekebilecek düzenlemeleri yaparım. Eğer biraz zaman ayırabilirseniz sizinle görüşmeyi çok istiyorum. Davanız için çok yiğitçe bir savaş verdiniz ve bir asker olarak sizi kutlamak isterim. Ayrıca Lord Curzon’un size önemli bir mesajı var. Amiral Bristol bana bazı güçlüklerinizden ve bazı konularda İngiliz tutumunu anlayamayabileceğinizden söz etti. Sizinle ben her zaman son derece içtenlikle konuşmaktayız ve inanıyorum ki bazı konuları açıklığa kavuşturabilirim. Sizin için uygun olan herhangi bir zamanda sizi görmeye gelebilirim. Tekrar görüşmeyi sabırsızlıkla bekliyorum.”
Lozan’da İngilizlerle dişe diş bir mücadele verdiğine inandırılmak istendiğimiz İsmet Paşa, işgal kuvvetleri komutanı tarafından karşılanıyor ve kendisine resmen yol güvencesi veriliyor. Bu da yetmezmiş gibi “Davanız için çok yiğitçe bir savaş verdiniz” denilerek tebrik ediliyor. (Şu İngiliz centilmenliğine de diyecek yok doğrusu! Sahi biz İngilizlere karşı da savaşmamış mıydık? Bu ne alicenaplıktır? Güya İngilizleri de yeniyoruz ve yenik (!) İngiliz işgal komutanı galip düşman komutanını tebrik etmekten çekinmiyor!
Çok kritik bir mesaj da İsmet Paşa’yı Lozan’da yüzüstü bırakıp başkentine dönen Lord Curzon’dan gelmiş. Kurt Curzon, İsmet Paşa daha İstanbul’a varmadan mesaj yollamış. (İnönü Vakfı bu mesajı da açıklasın.) Bir başka husus da ABD Yüksek Komiseri Amiral Bristol’un İngilizlerin tavırlarını yanlış yorumlamaması için araya girmek istemesi.
İngiliz gemisine binerek ülkeyi terk etti denilen Halife Vahdettin’e (zira padişah değildi o tarihte) demediğini bırakma, İsmet Paşa, Vahdettin’in yardım istediği aynı Harrington’dan yardım isteyince belgeyi unuttur. İnkılap Tarihi böyle örtüyor gerçekleri…
Lozan’dan iki sahne (Çizenler: Derso ve Kelen): Lord Curzon ile İsmet Paşa karşı karşıya (üstte). Lozan’da görüşmeler sürerken en rahat kişi masanın başında oturan Lord Curzon. Sağda İsmet Paşa kara kara düşünürken Rıza Nur, Curzon’a bir şey diyor (altta).
Erzurum’da Mustafa Kemal popüler değilmiş
Mustafa Kemal Paşa ile birlikte Samsun’a çıkanlardan Hüsrev Gerede’nin hatıralarında şaşırtıcı bilgiler yığınla. Mesela Yunanların İzmir’e çıkışlarının İngilizler tarafından, İstanbul’daki, hani şu Halide Edib’in ağladığı söylenen mitinglerin ise Amerikalılar tarafından düzenlendiğini yazıyor fakat nedense kimse itibar etmiyor.
3 Temmuz 1919 günü Erzurum’a gittiklerinde Mustafa Kemal, Anadolu’ya nasıl ve neden gönderildiğini kendilerine anlatmış. Gerede ise Paşa’nın anlattıklarından şunları çıkarmış:
“Padişah, Mustafa Kemal Paşa’yı iyi niyet ve güvenle görevlendirmiş. Bunun yanında Sultan Vahdettin’in hükümete güveninin olmadığı, millete dayanarak Hilafet makamı ve Saltanatı kurtarma ümidi taşıdığı anlaşılıyordu.”
Ya şu gözlemine ne diyeceksiniz:
“Erzurum’da çobanlara varıncaya dek herkes Hamidiye kahramanı Rauf Bey’in adını duymuştu. Fakat Mustafa Kemal popüler değildi.”
Bunu ben yazmıyorum, Samsun’a beraber çıktığı kader arkadaşlarından Hüsrev Gerede yazıyor ama yine İnkılap Tarihlerimizde yine tık yok.
Hem Hüsrev Gerede neler yazmıyor ki. Kalemimizin ucu kırılmazsa bir gün onları da yazarız inşaallah.
One Comment
ERHAN ARSLAN
14 Eylül 2014 at 15:20Sayın Mustafa Bey çalışmalarınızı takdirle takip ediyorum. Araştırmalarınızın devamını diliyorum Allah cc yardımcınız olsun. Selamun aleyküm