Bu kilisenin üzerinde hangi padişahın adı yazılı?
Beyoğlu’nda gezersiniz elbette. İyi de, Galatasaray Lisesi’nin önünden yönünüzü Tünel’e çevirdiğinizde yolunuzun üzerinde iki kiliseyle karşılaşır mısınız hiç?
Birincisi, sol kolda ve yol üzerindedir. Katoliklere ait olan bu kilisenin adı, Sen Antuvan Kilisesi’dir. Bu daha fazla bilinir ve sanıyorum içinde İstanbul’da Müslüman “turist”e en bol rastlanan kilise unvanını açık farkla elinde tutmaktadır.
İkincisi ise Tünel’e daha yakındır ve görülmesi biraz dikkat ve marifet ister. Yine sol kolda, cephesi demir parmaklıkla kapalı, dik bir merdivenle inilen ve bu yüzden görmek ve ziyaret etmek için özel bir çaba sarf edilmesi gereken bir kilisedir.
Adı, Santa Maria Draperis Kilisesi’dir ve yine Katolik cemaatine aittir.
Ancak bu kilisenin tarihimiz açısından farklı bir özelliği var (zaten bu yüzden burada gündeme getiriyorum ya).
Gelip geçenler pek farkında değildirler ama kilisenin İstiklal Caddesi üzerindeki üç kemerli girişinin sağdaki kemerinin üzerinde mermer plakaya yazılı bir kitabe meraklıların dikkat nazarlarını çeker. Burada bir Osmanlı padişahının ve bir İstanbul belediye başkanının adı yazılıdır.
Peki kimlerdir bunlar?
Kilisenin yapımına izin veren padişah, Sultan II. Abdülhamid’dir.
Kilisenin yapımında yardımları dokunan İstanbul Şehremini, yani Belediye Başkanı ise sonradan Bedirhaniler tarafından düzenlenen bir suikastle öldürülecek olan Rıdvan Paşa’dır.
Mermer kitabede Santa Maria Kilisesi’nin yapım tarihi olarak 1904’ü görmekteyiz.
Lübnanlı bir Hıristiyan olan Said Naum Duhanî, hatıralarında Santa Maria Kilisesi’nin, yeryüzünde kapısının üzerinde bir Padişah-Halifenin adının yazıldığı Vatikan’a bağlı tek kilise olduğunu belirtir.
Şimdi bunları yazdım ya, bazıları kalkıp, ‘Sen kim oluyorsun da Abdülhamid Han gibi muhterem bir Osmanlı hükümdarının siciline leke sürüyorsun’ diyecek. Bunun lekeyle, hakaretle, aşağılamayla ne alakası var?
Yani padişahlar zamanında kilise yaptırmak yasak mıydı? Hayır. Peki uluorta herkes kilise yapabilir miydi? Hayır. Her şey düşünülüp taşınılır ve ona göre karara varılırdı.
Öyleyse bir kilisenin padişahın izniyle yapılması neden leke olsun?
İnsanların kafasında şöyle bir tasavvur var: Padişah Müslümandı, dolayısıyla öz evlatları Müslümanlar ve Türklerdi, öbürleri üvey evlattı.
Oysa bu görüşü çürüten binlerce örnek bulmak mümkün Osmanlı tarihinde.
Bizzat Fatih’in 1461’de Ermenilere İstanbul’da patrikhane tesis ettiğinden başlayın, 1904’de Santa Maria Kilisesi’nin yapımına kadar gelin.
Padişahların, bir Müslüman hükümdarın zimmî, yani gayrimüslim teb’anın dinî ihtiyaçlarını karşılamakla yükümlü olduğunu bizden iyi bilecekleri kuşkusuzdur.
Kaldı ki, Sultan II. Abdülhamid’in Katoliklerle iyi geçinmeye özel bir önem verdiğini yakinen biliyoruz. Abdülhamid Han’ın Vatikan’ın Avrupa’daki Katolik ülkelerin devlet başkanları ve kamuoyları üzerinde sahip olduğu büyük nüfuzu kullanmaya çalıştığını, dolayısıyla Katolik kiliselerinin açılmasının, hatta Papa’ya hediyeler göndermenin bu devletlerle sıkıntılı anlarında işe yarayacağını bilerek hareket ettiğini görmekte fayda var.
Hatta bu siyasî gerekçeyle Vatikan’da yapılmakta olan bir kiliseye (San Gioacchino in Prati Kilisesi) nakdî yardımın yanı sıra inşaat malzemesi de gönderdiğini daha önce yazmıştım.
Bundan sonra Beyoğlu’nda gezerken başınızı kaldırıp Santa Maria Kilisesi’nin giriş kapısı üzerindeki mermer levhaya atf-ı nazar edin ve Sultan’ımızın ismini orada görerek bir zamanlar büyük düşünen devlet adamlarımızın varlığına bir kere daha şahit olun derim.
Ve üzerinde derin derin düşünün.
Zaten Abdülhamid Han, üzerinde bir asır düşünsek bize malzeme kısıntısı uygulamayacak muazzam bir antrepo gibidir. Yeter ki, isteyin