“Evet, Afganistan’da şehit olan askerlerimizin hesabı (…) öncelikle ‘sivil otorite’den ve onun başından sorulur.
Yani Başbakan Erdoğan’dan.” 22 Mart 2012 tarihli Milliyet’teki köşesinde, bir zamanlar Afganistan’ın resmi müşaviri olan Cemal Paşa’nın torunu Hasan Cemal böyle yazmış.
“Afganistan’da ne işimiz vardı?” sorusu, bir süredir yatışmış gibi görünen siyasetin tarih üzerinden tartışılması alışkanlığını da depreştirmiş oldu. (Bu sorgulama adetinin 60 yıl kadar önce ‘Kore’de ne işimiz var?’ şekliyle siftah yaptığını belirtelim geçerken.) Ben de bu vesileyle yakın tarihimizin Afganistan dosyasını açmak ve bundan 92 yıl önce İttihatçı bir paşanın giriştiği garip bir Afganistan macerasını hatırlamak istedim. Harbiye Nazırı ve 4. Ordu Komutanı Sakallı Cemal Paşa’nın kaçtığı yurt dışında yolunun Afganistan’a nasıl düştüğünü ve Tiflis’teki ölümünün Afganistan’la ilgisini beraberce görelim.
Afganistan macerası
1918 yılının 1 Kasım’ını 2 Kasım’ına bağlayan gece Kuruçeşme’den Alman botuna bindiklerinde 7 kişiydiler. En bilinenleri İttihat ve Terakki’nin liderleri Talat, Enver ve Cemal Paşa’ydı. Önce Berlin’e giden Cemal Paşa, ardından Münih ve İsviçre’ye geçti. 1920 yılındaysa Rusya’daydı. Burada çeşitli görüşmelerde bulundu.
Sovyetler Birliği’nin Dışişleri Bakanı Çiçe-rin’le görüştü. Tam bu sırada Afganistan Kralı Emanullah Han’ın kendisini davet ettiği haberi geldi. Cemal Paşa’ya Afgan ordusunun modernleştirilmesini teklif ediyordu. Teklifi kabul ederek Afganistan’a hareket etti. Onu aynı yılın eylül ayında Kabil’de görürüz.
Peki Cemal Paşa Kabil’de ne aramaktadır?
İttihatçı yayınlar bu gözüpek girişimi Cemal Paşa’nın vatanseverliğine ve Afgan Türkleriyle el ele verip Sovyetler Birliği’nin elinde esir bulunan Türkleri topyekûn ayaklandırmayı düşündüğünü söyleseler de, bu inandırıcı olmaktan uzaktır. Zira Hindistan’da bulunan İngiliz emperyalizminin Türk dünyasına yayılmasını çıkarlarına aykırı bulan Ruslar, bir karşı oyun oynamaktadırlar ve bu iş için en uygun kişi olarak Cemal Paşa’yı bulmuşlardır. Sovyetler Cemal Paşa’yla çalışmasını teklif etmiş, Emanullah Han da gereğini yerine getirmiştir.
Eylül 1920’de Afganistan’a giden Cemal Paşa Kabil’de törenle karşılanmış, kendisine bir an önce Afgan ordusunun eğitilip yeniden örgütlenmesini sağlama görevi verilmiştir. Afgan ordusuna modern bir hava getiren Paşa’nın yanında Türkiye’den getirdiği 15 kadar subay da bulunmaktadır.
Gerçi kendisi Afganistan’ın modernleşmesini istiyorum diyor, güneydeki Müslüman kabileleri de içine alacak güçlü bir Afganistan kurmayı hedeflediğini, böylece Hindistan Müslümanlarının İngiliz esaretinden kurtulacağını söylüyordu ama işin aslı acaba neydi? Neden böylesine ‘delice’ bir işe girişmişti Cemal Paşa? Hatta 16 Kasım 1921’de Mustafa Kemal Paşa’ya yazdığı mektupta Orta Asya Müslümanlarının pek yakın bir gelecekte uyanacağını ve böylece kurulacak Türk devletlerinin Anadolu’daki “millî saltanatın” etrafında dönen birer uydu haline geleceklerini müjdeliyordu.
Ancak gerçek acaba bu muydu?
İşin gerçeğine bakılınca Cemal Paşa’nın başka bir “oyun”un içinde yer aldığı görülecektir.
Hangi oyun?
Onun Ruslarla yakın ilişki kurduğunu kabul eden Cemal Kutay, sonradan onları hayal kırıklığına uğrattığını savunur ve Rusların onu tehdit ettiğini yazar. Gerçekten de yakın tarihi şaşılacak derecede iyi bilen ve arşivleyen Kutay, onu çarpıtmakta benzersiz bir performans sergiler. Bu yüzden Cemal Paşa’nın Afganistan macerası için de aynı çarpıtmayı yapmasına şaşmamak gerekir.
Cemal Paşa’nın eşi Seniha Hanım ve diğer aile efradıyla çektirdiği fotoğraf, Yedigün dergisinden alınmıştır.
Cemal Paşa, Afgan Kralına sunduğu muhtırada “Ruslarla ilişkilerdeki samimiyete halel getirmemekten söz ederken, Fransa ve İtalya ile ABD’nin Afganistan’la siyasî ve ekonomik ilişki kurmalarını sağlamayı tavsiye eder. Tek düşmanı İngilizlerdir. Afganistan’da yapılacak bir inkılabın İngilizleri felç edeceğini savunur.
Ancak bunun bir Sovyet oyunu olduğunu görmek lazımdır. Nitekim ünlü İngiliz tarihçi E. H. Carr, “Bolşevik Devrimi” adlı eserinin 3. cildinde ilginç açıklamalarda bulunur. L. Fischer’in, “Cemal Paşa’nın dikkatini Kabil’e çevirenin Moskova olduğu” tespitini aktardıktan sonra Paşa’nın Afganistan’a gidişinin Sovyetler’in isteklerine uyduğunu söyler ve Afganistan’da yaygınlaşan Sovyetler Birliği’ne yönelik kuşkuları dağıtmakta önemli bir rol oynadığını sözlerine ekler.
Carr, bu iddiasına kanıt olmak üzere Emanullah Han’ın Lenin’e yazdığı Aralık 1920 tarihli mektubu gösterir. Bu mektupta Emanullah Han, Cemal Paşa der, “hepimize Sovyet cumhuriyetinin Doğu dünyasını kurtarma konusundaki soylu fikir ve niyetlerini anlattı”. Yani Cemal Paşa, aslında Sovyetler tarafından, Afganistan’daki güvensizliği azaltmak ve İngilizlerin muhtemel bir hücumuna karşı Afganistan ordusunu güçlendirmek için gönderilmiştir.
Tarihçi E. H. Carr, Cemal Paşa’nın Ocak 1921’de silah almak ve destek sağlamak üzere Almanya’ya gittiğini, ancak bir daha dönemediğini söyledikten sonra dönüş yolunda Tiflis’te bir Ermeni tarafından öldürüldüğünü söyler (21 Temmuz 1922). Cemal Paşa’nın öldürüldüğü ay, İngiltere Kabil’e yeni bir büyükelçi göndermiştir. Bu nokta çok önemlidir, zira İngiltere’yi baş düşman ilan eden Cemal Paşa bir kiralık katile öldürtülürken, aynı ay İngiltere, Afganistan’la ilişkilerini düzeltmiş oluyordu.
Rolü bitince öldürüldü mü?
Cemal Paşa, ayrıca Enver Paşa’nın Buhara’da topladığı kuvvetlerle Sovyetler Birliği’ne karşı giriştiği mücadeleye karşı olduğunu da defalarca dile getirmişti. Artık ondan pek hoşlanmıyordu. Enver Paşa’yı bu sevdadan vazgeçirmeye uğraşacağına söz veriyordu.
Cemal Paşa’nın yıllar sonra Dışişleri Bakanlığı Arşivi’nden çıkan bir mektubu bütün bulmacayı çözdü. Fransızca kaleme alınan 23 Kasım 1921 tarihli mektup, aynı zamanda Londra’ya, Lord Curzon’a da postalanmıştı. Burada İngiltere aleyhine çalıştığı iddialarını reddediyor ve “Moskova’nın ajanı değilim” diyor ve şöyle devam ediyordu sözlerine:
“Gerçekte ben Afganistan Kralı’na memleketin yönetim ve maliyesini ıslah, adli teşkilatını reforme etmeye ve özellikle ordusunu ihtiyaçlara uygun bir hale getirmesine, Batı milletleriyle siyasi münasebetler tesis etmesine bütün kuvvetimle çalışıyorum. Öte yandan İngiltere hükümeti, Afganistan ile barış ve ahenk içinde yaşamak arzusunda ise (…) bir barış antlaşması hazırlanmasını kabulden başka bir şeye ihtiyaç yoktur. O zaman İngiltere kuzey-batı sınırlarından emin olabilir.”
Böylece İngiltere’yi baş düşman ilan eden Cemal Paşa, İngilizlerin kurt politikacısı Lord Curzon’a kuzey ve batı sınırlarından, yani Afganistan’dan nasıl emin olabileceği aklını verme noktasına gelebilmiştir. Emekli Büyükelçi Fehmi Nuza, yayınladığı bu mektuptan sonra Cemal Paşa’nın Moskova tarafından kullanıldıktan sonra bir Gürcü komitesine öldürtüldüğü kanaatini belirtir.
Bu zatın, Kanal harekâtına giderken Haydarpaşa Garı’nda “Mısır’ı fethetmeden dönmeyeceğim” dediğine inanabiliyor musunuz?
25 Mart 2012, Pazar