• Home
  • Genel
  • CHP, 64 yıl önce taşlama senaryosunu Uşak’ta sahneye koymuştu 

CHP, 64 yıl önce taşlama senaryosunu Uşak’ta sahneye koymuştu 

Siyasetçi taşlamanın tasvip edilecek yanı yok elbette. Bu hassas dönemde sivil siyasetin önünü tıkamaya yönelik her türlü şiddet eyleminden kaçınmak gerektiği açıktır. Aksi halde siyasetin dışında çözüm arayanların ekmeğine yağ sürmüş oluruz. 

Erzurum’daki taşlama senaryosu, bana bundan 64 yıl önce Uşak’ta yaşatılan senaryoyu hatırlattı. O tarihte Demokrat Parti iktidardaydı, Cumhuriyet Halk Partisi ise muhalefette. Bakın neler yaşanmıştı? 

27 Ekim 1957 genel seçimlerinde DP’nin oyları bir miktar düşmesine rağmen iktidarını korumayı başarmış, ana muhalefet partisinin oyları ise biraz artmıştı. Bu sonuç, parlamento içi ve dışı muhalefetin sesini yükseltmesine yol açacak ve siyasî ortamın sertleşmesiyle darbenin ayak sesleri birbirine karışacaktı. 

Seçim sonuçlarına ilk itiraz Gaziantep’ten gelmiş, itirazları kabul edilmeyen CHP’liler olay çıkarmış ve bazı resmi dairelere saldırmış, hatta işi, gönderdeki Türk bayrağını indirip altı oklu bayrağı asmaya kadar vardırmışlardı. Bu hareketlerin üzerine “9 Subay Olayı” tuz biber ekecekti ki, ordu içerisindeki hücre tipi örgütlenmenin dışarıya ilk yansıyanıdır. CHP kadrolarının “isyan” girişimleri ile ordudaki askerî darbe teşebbüslerinin eşzamanlı olarak patlak vermesi, 27 Mayıs sonrasına kadar uzanacak bir işbirliğini haber vermekteydi. 

1958 yılında muhalefetin darbe imaları artar, iktidar buna yılmadan cevap yetiştirir. 29 Kasım 1958’de Burdur’a giden İnönü’nün taraftarları jandarma ve polisle çatışır. Ardından siyasî hayatımızda yalancı bahar havası estiren bir hadise yaşanır: Başbakan Menderes, Londra’daki uçak kazasından sağ kurtulur. Bu mucizevî olay yüzünden halkın teveccühünün yeniden DP’ye yöneldiğini gören İnönü, “Ege Taarruzu” adıyla ilk hücumu başlatır. İnönü, taarruzun açılışı için 1 Mayıs 1959 günü Uşak›a gelir. 

Bir parti başkanı gibi değil de, muzaffer bir komutan edasıyla geldiği Uşak’ta “Hoş geldin Garp Cephesi Kumandanı” yazılarıyla karşılanmıştı. Coşmuş olan CHP’liler, DP il merkezinin önünden geçerken partiyi yuhalamış, Menderes’e hakaretamiz sözler sarf etmişti (tahrik). Buna sinirlenen DP’li biri, balkondan elindeki çay bardağını fırlatmış, bardak Akisdergisinin yayın müdürüne isabet etmişti. Tetikte bekleyen CHP takımı derhal harekete geçerek DP il binasına hücum etmiş, attıkları taşlarla camı, çerçeveyi indirmişlerdi. Böylece ‘bahar taarruzu’ fiilen başlamış oluyordu. 

Ertesi sabah İnönü şehirden trenle ayrılacaktı. Hükümet, istasyona jandarma ve polisi yığarak DP’lilerin olay çıkarmaması için tedbir almıştı. Ancak İnönü trene giderken, DP’li kalabalıktan bir protesto sesi yükselmişti: “35 seneden beri neredeydin? Uşak’ı yeni mi hatırladın?” lafı atılınca İnönü bağırarak kalabalığın üstüne yürümüş, sonra trene yönelmişti. Halka ayıp el işareti yapan CHP’liler ikinci kez tahrik edecekti kalabalığı. 

İşte tam trene bindiği sırada fındık büyüklüğünde güya bir taş, Paşa’nın şapka bulunan başına isabet etmişti. Hâlbuki başında şapka vardı. Güya başı yarılmıştı. İnönü trende şapkasını çıkarırken başında minicik bir sıyrık görülmüş, hemen bantlanmış, sonradan fark edilmesine rağmen CHP’liler fırsatı ganimet bilip hükümet aleyhine bağırıp çağırmaya başlamıştı. 

Hemen Göbbels’den dersini alan CHP propaganda merkezi durur mu: Kıyameti kopardı. Olay sonradan Yassıada’ya kadar getirilecek ama bütün zorlamalara rağmen bir ipucu bulunamadan kapatılan nadir dosyalardan biri olacaktı.    

Sonuçta bu fındık kadar taş CHP’nin saldırgan organizasyonu sayesinde büyütüldükçe büyütüldü. İnönü, ertesi günkü Manisa konuşmasında taşı hayatına kastetmek isteyenlerin attığını ve olayın Ankara’ca yani hükümetçe tertiplenmiş olduğunu söyleyecekti. İktidar terör yönetimine dönüşmüştü ona göre, insan hakları çiğnenmişti. Laiklik elden gitmek üzereydi.

Başbakan Menderes, keskin zekâsıyla Bahar Taarruzu’nun gerçek gayesini yakalamıştı. “Bu yeni savaşın ismi laiklik ve irticadır” diyordu. Yapılacak şey, “bu muhterem milleti dininde, vicdanında, ibadetinde” rahat bırakmaktır.

Halkın oyundan ümitlerini kesenler mağdurluk ve laiklik oyunlarına başvurmaktan başka çare bulamazdı. 

Bir cevap yazın