• Home
  • Genel
  • Milliyetçiliğin gölgeli yüzleri

Milliyetçiliğin gölgeli yüzleri

Milliyetçiliğin gölgeli yüzleri
Seçimlerden milliyetçi vurgularıyla tanınan DSP ve MHP’nin önde çıkmaları, özellikle de MHP’nin sürpriz yaparak koalisyon denklemlerini alt üst etmesi, kamuoyunda milliyetçiliğe yönelik bir ilgi artışını da beraberinde getirdi. Milliyetçilik yeni yükselen değer miydi? Avrupa’da sol partiler iktidar rüzgarları estirirken Türkiye tam tersine içe mi kapanıyordu? Bu, 2000’li yıllarda ülkemiz için bir geriye gidişi mi temsil edeckti? Milliyetçiliğin bu yeni dalgası, iyice daralan özgürlüklerin ve demokrasinin alanını biraz daha daraltmayacak mıydı? Bu tür soruları hepiniz şöyle ya da böyle okumuş ve işitmiş olmalısınız 19 nisan sabahından itibaren.

Uzmanlardan görüşler alındı, yorumlar yaptırıldı. Milliyetçiliği 2000’e 1 kala “hortlatan” faktörler analiz edildi. Gerçekten de neydi bu milliyetçilik ki bu en ‘olmayacak zamanda’ karşımıza bütün cüssesiyle dikilmişti?

Aslında kafaların en karışık olduğu zamanlarda, mevcut düzen aniden alabora olduğunda zihinlerdeki kaosu müsekkinle yatıştırmak için hep aynı şey yapılır: Bütün açıklanamayan olaylar bütünü tek bir olgunun çuvalına doldurularak rahatlama yoluna gidilir. Bu ise ciddi bir zihin tembelliğinin eserinden başka bir şey değil bana göre. Her şeyi açıklamış görünmekten daha memnunluk verici bir şey olabilir mi hazıra konmaya alışmış kafalar için? At topu milliyetçiliğe, cümle işler olsun ayan!

Sanki, Serge Cordellier’nin deyişiyle, milliyetçilik kendi içinde yeterince sorunsuz bir kavram veya olgu imiş gibi bütün açıklanamayan olguları ona indirgemeye çalışmak, bir fasid daireye hapsolmak tehlikesini de beraberinde getirmiyor mu? “Genel bir jeopolitik ve ideolojik yeniden oluşum hareketinin damgasını vurduğu bu yüzyıl sonunda” diyor Cordellier, “milliyetçilik” çok farklı yerlerden kaynaklanan gerçekleri tanımlamak için kolay bir yafta; sanki milliyetçilikten söz etmek somut koşulları tüm karmaşıklıkları içinde çözümleme gereğini ortadan kaldırıyor.” (Hazırlayan: Jean Leca, Uluslar ve Milliyetçilikler, Çeviren: Siren İdemen, İstanbul 1998, Metis, s. 7.)

Milliyetçiliğin açıklanması, sosyal bilimler için ciddi güçlükler çıkartmaya bugün de devam ediyor. İmparatorluklar çağının kapanmasının ardından patlak veren milli devletler, aslında insanlık tarihi zaviyesinden bakıldığında çok yeni oluşumlardır. 19. yüzyıl sonlarında ortaya çıkmışlar; fakat asıl bugünkü görünümlerini Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra almışlardır: Bir sosyoloğun tespitine göre Avrupa devletlerinin gerçekten tarımsal toplumdan sanayi toplumuna geçmeleri için İkinci Dünya Savaşı’nın beklenmesi gerekecektir. Bu büyük paylaşım savaşından önce Avrupa’nın büyük bölümü hala tarımsal toplumların özelliklerini korumaktaydı. Teknolojinin hayatın bütün alanlarına nüfuzu nasıl yüzyılımızın ortalarına kadar Avrupa’da bile tam olarak gerçekleşmemiş bir vakıaysa, milli devletlerin tarihin derinliklerine kadar uzandığını iddia etmek de o kadar “muhayyel” bir hurafedir. Ernest Renan’ın deyişiyle milliyetçilik, mitolojideki yaratıklar gibi, kendi kökenini bizzat kendisi kuran bir süreçtir.

Muğlaklık perdesi henüz sosyal bilimlerin yoğun uğraşına rağmen milliyetçiliğin üzerinden kaldırılabilmiş değildir. Zira bir milletin, mesela Türk milletinin Orhun kitabelerinde bile milli şuura ermiş bulunduğunu iddia etmek için epeyce gerekçe mevcutken, Bilge Tonyukuk’un Soğd asıllı olması gibi aykırı yönde de epeyce gerekçe bulunabilir, o zamanki “milli şuur”un bugünkü milliyetçi ideolojiyle çok az ortak noktayı paylaştığı ortaya konulabilir. Milliyetçi ideolojilerin, tarihi yeni baştan yazdıkları, bu uğurda gerekirse tarihi tahrif etmekten çekinmedikleri de bir başka ilginç nokta olarak karşımıza çıkıyor. Cumhuriyet’in en azından 1935’e kadarki tarihinde milliyetçilik, en bariz misalini Mimar Sinan’ın kafatasının mezarından çıkartılıp ölçülmesinde gördüğümüz gibi bir millet oluşturmak için tarihin nasıl yeniden yazıldığını gösteren misallerle doludur.

Burası doğru doğru olmasına lakin milletin devlet ve onun ideolojisi olan milliyetçiliğin bir kurgusu olduğunu söylemek onun arızi, köksüz, gelip geçici bir moda olduğu anlamına da alınmamalıdır. Aksine Tom Nairn’in de belirttiği gibi milliyetçilik, demokrasi ve kapitalizimle birlikte modernliğin sacayağını oluşturmaktadır. Maazallah imparatorlukların ortadan kalkıp küreselleşen, Wallerstein’ın deyişiyle “dünya ekonomi”nin yerküreyi avuçlarına aldığı bir çağda milliyetçilik ve milli devletler de olmasaydı, bütün dünya küresel bir emperyalizmin pençesine çok daha zahmetsiz bir şekilde düşebilir, direnç son derece azalırdı.

Sonuçta Nairn’in vardığı nokta, milliyetçiliğin tek bir içeriği olan bir kavram olmayıp bir şemsiye kavram olduğudur. Etnik, dilbilimsel, fizyonomik ve dini faktörlerle birlikte ele alınan milliyetçiliğin demokratikleşme ve modernleşmenin alternatif bir yolu olduğu da git gide açığa çıkan bir olgu.

Velhasıl milliyetçilik, bir türlü tek bir sosyolojik teori tarafından üzerine ağ atılarak yakalanamamış, her yakaladığını zanneden teşebbüse bir başka yüzünü göstererek ağların deliklerinden dışarıya sızmayı başarmış ilginç (protez) bir süreçtir. Esasen bir millete ait olmasına rağmen Tibet’ten Arjantin’e, İngiltere’den Kongo’ya kadar birbirine taban tabana zıt toplumlarda birden tecelli etmesi ve her toplumda hem ortak, hem de bambaşka yüzlerle karşımıza çıkması, milliyetçiliğin tek bir yüzü olmadığını, Nairn’in kitabına koyduğu başlıkta olduğu gibi “milliyetçiliğin yüzleri” olduğunu fark etmek, bu aşamada bir ilk hareket noktası olabilir bizim için.

HÜR TEFEKKÜRÜN KALELERİ

Türkiye Günlüğü’nün milliyetçilik sayısı

İki ayda bir yayımlanan Türkiye Günlüğü, hazırladığı önemli dosyalarla o alandaki görüşleri uzmanların ağzından derli toplu bir şekilde okuyucuya ulaştırıyor. Geçen yıl mart-nisan 1998 tarihli 50. sayısında milliyetçiliği ele alan dergi, telif ve tercüme 20’nin üzerinde yazıyla konuyu belirli bir oranda kucaklamaya çalışmış. Yazarları arasında İlber Ortaylı, Büşra Ersanlı, Mustafa Çalık, M. Naci Bostancı, M. Ali Kılıçbay gibi imzaların bulunduğu sayıda daha önce milliyetçilik üzerine yayınlanmış tercüme kitaplardan bölümler de yer alıyor: I. Berlin, B. Anderson, E. Gellner, G. Nodia, M. Guibernau. İlginç olan taraf, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ile milliyetçilikten ne anladığı üzerine yapılan röportajın bugüne ilişkin ipuçları sunması.

Bilmem piyasada bulunur mu; ama meraklıların Türkiye Günlüğü’nün bu sayısını edinmelerinde fayda görüyorum. Haberleşme adresi: PK 60 Yenişehir 06442 Ankara. Tel: 0312-417 09 58 / 417 09 85.

KÜLTÜR BAHÇEMİZDEN

Bu kalem…

“Bu kalem olsa olsa Musa’nın sihirbazların bütün yaptıklarını yutan asasıdır. Bu asada nice hacetler vardır ki gözü olanlar bundan yararlanırlar. Bununla sert taşlara vurulduğu zaman yer altında kaybolmuş olan tatlı suyu ile o taşlar onun seslenmesine karşılık verir ya da dağlar yarılıp sularını akıtır. Bununla denize vursan deniz kurur.”

Katip Çelebi, Tuhfetu’l-ahyar (O. Şaik Gökyay sadeleştirmesiyle).

Bir yanıt yazın