Orda Bir Osmanlı Cumhuriyeti var uzakta
Masamda Budapeşte’de yayınlanan “Acta Orientalia”nın mavi ciltleri bir dondurma gibi erirken, gözüm bir yazının başlığına mıhlanıyor. N. H. Biegman, şimdi Hırvatistan sınırları içinde kalmış olan Dubrovnik Cumhuriyeti vatandaşlarının Osmanlı Devleti lehine Avrupa’da casusluk yaptıklarını ve bu işi kurumlaştırdıklarını anlatıyor ki, hayret duygularım iyiden iyiye gıdıklanıyor. Nasıl? Şu nüfusunun kahir ekseriyeti Katolik olan ve Osmanlı kaynaklarında “Lâtin” diye geçen Dubrovnik halkı mı Osmanlı lehine casusluk yapmış? Hem de Venedik’e, Habsburglara ve olası bir Haçlı İttifakı tehlikesine karşı? İyi de bu adamların dinleri Roman Katolik, dilleri İtalyanca, ticari çıkarları da Hıristiyan alemiyle birlik olmakta yatmıyor muydu? Öyleyse neden Osmanlı Devleti hesabına bu casusluk faaliyetlerinin içerisine girdiler ki?
İlk başta bilmemiz gereken husus, Dubrovnik ya da Raguza Cumhuriyeti’nin, daha II. Murad döneminden itibaren Osmanlı hakimiyetini kabul etmiş olan Adriyatik Denizi kıyısındaki bir ticaret devleti olduğudur. Ama asıl önemli olan nokta, Osmanlı’nın görkemini bir kere daha cilalamaktadır: Raguza, yöneticileri eliyle teslim edildiği için Osmanlı Devleti tarafından “otonom” bir bölge haline getirilmiş, iç işlerine karışılmamış, sadece savunmaları üstlenilmiş, buna mukabil, yılda sadece 12,500 duka vergiye bağlanmıştır. Her yıl iki Osmanlı vergi tahsildarı gider, defterleri kontrol eder ve hesapları görüp dönermiş.
Venedik illerinde hörgüçlü develer
Buna mukabil Raguzalı tüccarlar kendilerine, at oynatacakları o kadar geniş bir saha bulurlar ki, Osmanlı fetihleri Balkanlardan Orta Avrupa’ya doğru bir şimşek hızıyla ilerlerken, arkasındaki “tüccar bulutu”nu da (tabir, çağımızın 24 ayar tarihçisi Fernand Braudel’e aittir) beraberinde sevk etmektedir. Böylece Osmanlı fetihlerinden önce Macar Krallığı, Venedik ve Bizans’ın hegemonyası altına girmekle tehdit edilen Raguzalı tüccarların önüne akıl almaz bir pazar, yani çil çil altınların deryası açılmaktaydı. Bu pazarın bir ucu Hindistan’a değerken öbür ucu Londra’ya dayanmaktaydı. Böylece 16. yüzyıl, Dubrovnik’in tarihinde görüp görebileceği en ihtişamlı ve refah dolu yüzyıl olacaktı. Braudel’e göre, Avrupa topraklarında deve kervanlarının ayak bastığı her yere Osmanlı kılıcı değmiş demektir. Balkanlar, Doğu Akdeniz iskeleleri, Dalmaçya kıyılarındaki Split, hatta Osmanlı kervanlarının ‘yolgeçen hanı’na çevirdikleri Venedik sokaklarına kadar develerin adım atmadıkları şehir kalmamıştır adeta. Hatta, diyor tarihçimiz, 1937’de, o romantik devirlerin içinde gezinen deve kervanlarıyla ilgili hikâyeleri bizzat Dubrovniklilerden dinlemiştim. Osmanlı’nın ticaretten anlamadığına nice yeminler edersek edelim, Osmanlı ekonomisinin hareket dolu evrenini, tek ve çift hörgüçlü develerin Cebelitarık’tan Hind ve Kuzey Çin’e, Arabistan çöllerinden Astrahan ve Kazan’a kadar engin bir coğrafyada yaptıkları bitmek bilmez yolculuklar kurmuştur.
Peki Osmanlılar niye bu kadar önem vermiştir Raguza’ya? Aslında bunun cevabı birden fazla: 1) Raguza’nın ekonomik olarak kalkınması ve zenginleşmesi, tam da Osmanlıların ezelî rakibi olan Venedik ekonomisinin elinden Avrupa’da Doğu ticaret yolları tekelinin alınması ve ekonomik olarak çökertilmesi anlamına geliyordu. 2) Bir tür serbest ticaret bölgesi haline getirilen Raguza’da tüccara tanınan düşük gümrük tarifesi, onların Avrupa içlerine yapacakları ihracatta mallarını ucuzlatıyor, dolayısıyla rekabet şanslarını artırıyor, yükselen iş hacminden Osmanlı maliyesi de vergi yoluyla fazlasıyla nasipleniyordu. 3) Raguza, Osmanlı’nın “Batı’ya açılan penceresi”ydi. Bu pencere vasıtasıyla Avrupa’da üretilen hayati önemdeki silahların takibi yapılıyor, dahası, Avrupa ahvali hakkında istihbarat elde ediliyordu.
Dubrovnik’te Osmanlı MİT’i iş başında
İşte sözünü ettiğimiz casusluk faaliyetlerinin Raguza’da bunca yaygın olmasının sebebi bu. Dubrovnik bir açık pazar olduğundan Batılı ve Doğulu tüccarlar burada buluşuyor, dolayısıyla Raguzalı casuslar rahatlıkla Osmanlı Devleti hesabına bilgi toplayıp merkeze yollayabiliyorlardı. Belki sokaklarında Osmanlı askeri göremezdiniz Raguza’nın; ama çıkarı Osmanlı hakimiyetinin sürmesinden yana olan Raguzalılar, Venedik aleyhine yalnız casusluk yapmakla yetinmemiş, mesela 1570’de Venediklilerin yardım isteğini de geri çevirmişlerdi. Nitekim yazar, Kanuni ve II. Selim’in, Dubrovnik beylerinin şifreli mektupları sayesinde Avrupa ahvalinden nasıl haberdar olduklarını örnekleriyle ortaya koymaktadır.
Daha da ilginci nedir, biliyor musunuz? Bu casusluğu yapan “beyler”, aslında bir Cumhuriyet’in, Dubrovnik Cumhuriyeti’nin tüccar-senatörleriydi. Bu soylu senatörler sırayla birer ay başkanlık yaparak yönetime katılıyorlardı. Bu uygulama, Osmanlı hakimiyetinde de devam etti ve kimse de kalkıp ‘Osmanlı Devleti bir saltanat rejimidir, bu ne herze yemektir’ demedi Raguzalılara. Sonuçta Osmanlı yönetimi, kendi bünyesinde taş gibi bir Cumhuriyetin yaşamasına izin vererek çok renkliliğine bir yenisini daha eklemiş oldu. Ne gariptir ki, Osmanlıların yaşaması için çaba sarf ettiği bu Cumhuriyet, 1806’da Napolyon’un “uygar” ordusunun elinde son nefesini verecektir!