Başbakan Baltacı, Katerina iftirasına kurban gitti
Aradan 300 yıla yakın bir süre geçmiş ama bir türlü unutamamışız Prut’u. Sonradan karşısında ağır yenilgilere uğrayacağımız ve bir anlamda Osmanlı Devleti’nin ikbal yıldızını karartan bu kuzey güneşini söndürmek elindeyken, fırsatı tepen Baltacı Mehmed Paşa’ya atmadığımız iftira kalmamış: Yok rüşvet aldı, yok Petro’nun nikâhsız eşi Katerina’yla beraber oldu, yok budala, yok hain, hatta “hıyanet üstü bir felâket seciyesinin sahibi” (bu hükmü vereni eminim hemen tanımışsınızdır).
Bizim talihsizliğimizin, tarihteki olayların neden-sonuç zinciri üzerinde durup mantığını kavramaya çalışmaktansa manşetlere takılmak olduğu, “Katerinalı” köşe yazılarında her geçen gün biraz daha düşen seviyeden belli değil mi? Baltacı-Katerina örneği bu talihsizliğin bariz bir misali olarak sakız gibi çiğneniyor. Putin’in gazetecilerimize verdiği demeç de buna tuz biber ekti.
KİM İFTİRA ATTI?
Tarihteki hadiseler bir boşluk içerisindeymişcesine çevresinde kopan kıyametlerden jiletle temizlenerek ele alınamaz, alınırsa böyle kötürümleşir işte. Bir defa Osmanlı’da kendine mahsus bir siyaset dünyası olduğunu bilmemiz gerekir. Belki partiler, dernekler, baskı grupları yoktu bugünkü anlamda. Ama iktidarın olduğu yerde kavga da, kavganın tarafları da eksik olmadığından siyasî dengeler her an değişebiliyor, arkasına daha büyük sosyal, askerî, siyasî, diplomatik veya saray-içi güçleri alabilen paşalar (“parti başkanları”) hükümeti kuruyor, bu arada iktidardakileri ve onlardan nasiplenen kadroyu tasfiye ediyorlardı. Ezeli iktidar savaşı, tıpkı bugün olduğu gibi, zaman zaman geriliyordu.
Bu savaşta yer alan tarafların temsil ettikleri çıkar grupları, ümitlerini onlara bağlamış kesimler vardı ve her şeyden önce, AKP gibi güçlü bir destekle iktidara gelmiş olsa bile desteği korumak ve muhalefete aman vermemek için tetikte durmak gerekiyordu. En ufak bir açık verdiğinizde partilerin, mesela yeniçerileri kullanarak, muhalefeti ayağa kaldırması, an meselesiydi; sonuçta yaptığınız iddia edilen şey, ihanet kapsamında değerlendirilirse kelleyi vermek işten bile değildi. Bu yüzden iktidarın merkezi olan padişahı belli bir yönde etkilemek için çeşitli kampanyalar düzenlenir, buna, rakip cephe karşı kampanyalarla cevap verirdi. Yükselmek ve muktedir olmak isteyenler ile onlara aman vermemek için çırpınan güçlerin ezelî dansını seyrederiz tarihte. Osmanlı tarihi de bu “danslar” bakımından son derece zengin bir repertuvar sunar bize.
PRUT VE AB’YE GİRMEK!
Şunu belirtelim ilk olarak: Baltacı’ya atılan iftiraların Rusya’ya savaş açma yanlılarından geldiği açık. O zaman temel sorumuzu soralım: Rusya’ya savaş açılması kimlerin çıkarınaydı? Stanford Shaw ve İ. H. Uzunçarşılı okunduğu zaman bu rakip partinin kimlerden oluştuğu anlaşılıyor:
1) Demirbaş Şarl: Rusya’yı Osmanlı’ya ezdirip Baltık’a tek başına egemen olmak istiyordu. Ama Şarl’ın ikide bir burnunu hükümet işlerine sokmasından hoşlanmayan Baltacı, onun Osmanlı’nın başından gitmesi için hususi bir madde koydurmuştu Petro’yla yaptığı antlaşmaya.
2) Devlet Giray: Rusya içlerine yaptığı akınlardan ganimetle dönmeye alışmış olan Kırım Hanı, Karlofça’da kaybettiği bu hakkı geri almak istemiş ama Prut’taki antlaşmayla ondan yine mahrum kalmıştı.
3) Rusya’nın genişleyip kendi topraklarını ele geçireceğinden korkan Lehistan ve Venedik elçileri.
4) Baltacı partisinin ayağını kaydırmak için fırsat kollayan Gürcü Yusuf Paşa ve Damat Ali Paşa ekibi.
Bu ana muhalefet partisinin karşısında Rusya ile savaşmanın değil de, Venedik’le savaşıp Karlofça’nın intikamını almanın devletin daha büyük çıkarı bulunduğu tezini savunan Baltacı ve ekibi ise III. Ahmed’in annesi Gülnuş Emetullah Sultan ile Venedik’in kendi nüfuz alanlarına tecavüzünü önlemeyi planlayan Fenerli Rumlardan oluşuyordu.
İşte Osmanlı iktidarının bu iki cephesi Prut’ta karşı karşıya geldi ve çarpıştı. Hiç ümit edilmediği halde Baltacı, savaşı kazandı. Baltacı’nın kafasındaki Viyana Bozgunu’nun acı hatıraları, onu barış teklifini hemen kabul etmeye zorladı. Böylece muzaffer bir Sadrazam sıfatıyla dönecekti İstanbul’a. Büyük bir koz elde etmişti ve döner dönmez Damat Ali Paşa ve ekibinin tasfiyesine girişecek, Şarl’ı ülkesine gönderip ondan kurtulacak, Devlet Giray’ı görevden alabilecek ve nicedir Mora yarımadası ve Yunanistan’ı işgal etmiş olan Venedik üzerine yeni bir sefer açabilecekti.. Petro, onun dış politikasında bir parantez olmuştu ama artık bu parantezi kapamıştı. Şimdi nasıl AB’ye girersek elimize içeride büyük bir koz geçer diye düşünülüyorsa, 1711’de de Prut böyle bir avantajdı Baltacı’nın elinde.
PRUT’TA İKTİDAR SAVAŞLARI
İşte iftira kampanyası, zafer kazanmış Sadrazam daha Edirne’ye gelmeden başlamıştı bile. Cevdet Paşa İstanbul’da nasıl bir oyun döndüğünün pekala farkındadır:
“İstanbul’da bulunan erkân-ı devlet ve tahta yakın olanlar Baltacı’nın tasfiyesine uğrayacaklarından korkarak ‘Böyle fırsat ele girmiş ve Rusya ordusu bütün bütün imha olunabilecek surete gelmişken Sadrazam Rusyalıdan rüşvet alarak sulha rıza verdi’ diye görevden alınması için çalışmışlardı. Lakin Sultan Ahmed Han hazretleri ‘Böyle gazada bulunmuş vezirin ödüllendirilmesi gerekirken azli münasip değildir’ diye reddetti. Bunun üzerine akla hayale gelmedik iftiralar ilave ederek nihayet İstanbul’a gelmeden Baltacı’yı azl ve sürgün ettirdiler. Gerçi o bu iftiralardan uzak ise de…”
Baltacı görevden alınmış ve Rusya’ya savaş açma taraftarları kazanmıştır şimdilik. Ancak bu ekibin hükümetteki ömrü sadece birkaç ay sürmüş, Padişah, Şarl ve yandaşlarının İstanbul’daki iktidarını kırmak gerektiğine karar vererek işin başına geçmiş ve yeni bir sefer açmış ama sonuçta bir antlaşmaya imza atmıştır Ruslarla. Baltacı’nın maddelerini netleştirmekle yetinen bu antlaşma, İstanbul’daki İsveç-Venedik-Lehistan-Kırım Bloku’nu parçalayacak ve ardından tasfiyelere başlanacaktı. Önce Demirbaş Şarl ülkesine yollandı, Devlet Giray görevinden alınıp Sakız’a sürgün edildi. Böylece Osmanlı sarayında Rusya ile savaş isteyen ve bunun için Baltacı’ya iftira atıp onu gözden düşüren partinin beli kırılmıştı. Venedik’le savaş isteyen grup, yoluna, Baltacı olmadan devam edecekti. Baltacı’nın iktidara yürüyüşü engellenmişti ama onun politik hedefleri, daha o ölmeden yeniden iktidara taşınmıştı. Ya, sevgili okur, anlamak istiyorsak, geçmişe böyle cıvıltılı bakışlar fırlatmamız gerekir. Böyle bakmayınca tarih tat vermez ve her şey ya mat ve heyecansız ya da karmaşık görünür.
Do you want Search?
Random Post
Search