• Home
  • Genel
  • Bediüzzaman ile Mustafa Kemal hiç karşılaştılar mı?

Bediüzzaman ile Mustafa Kemal hiç karşılaştılar mı?

“Hür Adam” filmi henüz vizyona girmedi ama basına yansıyan tanıtım ve tartışmalardan, hakkında epeyce bilgi sahibi olduk sayılır. Bu fırsattan yararlanarak Said Nursi ile Mustafa Kemal Paşa’nın münasebetlerine dair birkaç noktayı berraklaştırmakta fayda var.

Anlaşıldığı kadarıyla, filmin düğüm noktasında Bediüzzaman’ın Mustafa Kemal Paşa ile tartıştığı sahne yer alıyor. Bazılarına göre böyle bir olay hiç yaşanmadı. Acaba?

Şunu söyleyelim ki, henüz dört başı mamur Atatürk ve Bediüzzaman biyografileri yazılamamıştır. Yazılamayışının sebebi, akademinin soğuk elinin bu iki dünyaya eğilme imkân ve fırsatını bulamamasıdır. İşin ilginç tarafı, hem Atatürk’ün hem de Bediüzzaman’ın sağlıklarında birer hatırat bırakmış olmalarıdır. Belki de bilim adamlarını tedirgin eden husus, “Nutuk” ve “Tarihçe-i Hayat”ın lehine veya aleyhine yazmak zorunda kalmaktır.

Peki Mustafa Kemal ile Said Nursi hiç karşılaştılar mı?

İlk olarak 1916’da Kafkas cephesinde karşılaşmış olabilirler. Zira Bediüzzaman gönüllü milis alayının başında, Mustafa Kemal ise 16. Kolordu komutanı olarak aynı cephede Ruslara ve Ermenilere karşı savaşmışlardı.

Peki 1922-23’te Ankara’da karşılaşıp tartıştılar mı?

Bu konuda resmî kaynaklar gayet ağzı sıkı davranıyor. Bediüzzaman’ın TBMM’ye geldiğini, orada “hoş amedi” (hoş geldin) töreni icra edildiğini ve kürsüye dua etmek üzere davet edildiğini resmî tutanaklardan okuyoruz. 9 Kasım 1922’de geldiği Ankara’dan ayrılış tarihi 17 Nisan 1923 olduğuna göre 5 ay kadar Ankara’da kaldığı da kesin.

“Tarihçe”ye göre Mustafa Kemal, “şifreyle” 3 defa davet etmişse de, Bediüzzaman önce gelmek istememiş, fakat dostu, eski Van Valisi Tahsin Bey araya girince razı olmuştur. Alkışlarla karşılansa da, Ankara’da umduğunu bulamayan Nursi’nin Hacı Bayram Camii civarında ikamet ettiğini biliyoruz. Ne var ki, Meclis’te dine kayıtsızlık ve Batılılaşma bahanesi altında İslamiyet’e karşı soğukluk havası gördüğünden milletvekillerine hitaben namaza teşvik edici bir bildiri yayımlar. Bildiriyi Mustafa Kemal’e okuyan kişi ise Kâzım Karabekir Paşa’dır. Etkisi hemen görülür, namaz kılanlara 60 kişi eklenir, mevcut mescit dar gelince daha büyük bir odaya taşınılır.

Yine “Tarihçe”de geçtiği kadarıyla, başkanlık divanında 50-60 milletvekili içinde Mustafa Kemal ile Bediüzzaman arasında bir “fikir teatisi” yaşanır. Mustafa Kemal, yüksek fikirlerinden yararlanmak için çağırdıkları halde Nursi’nin gelir gelmez namaza dair bildiri yayımlamasını eleştirir, ‘aramıza ihtilaf soktunuz’ diye ona yüklenir. Nursi ise birkaç makul cevap verdikten sonra, tartışma alevlenince “şiddetle ve hiddetle” iki parmağını ileri uzatarak, “Paşa, Paşa! İslamiyet’te imandan sonra en yüksek hakikat namazdır. Namaz kılmayan haindir, hainin hükmü, merduttur (dinden çıkmıştır)” der. Bunun üzerine M. Kemal özür diler, ona “ilişemez”.

“Tarihçe-i Hayat”ta Bediüzzaman’ın Mustafa Kemal’le konuştuğu ikinci bir sahne daha yer alır. Buna göre İslam âleminde büyük bir uyanışın işaretlerini görmek umuduyla Ankara’ya gelen Nursi’nin hayal kırıklığı ve dinden uzaklaşma yönündeki gidişatı düzeltmek için çalıştığından söz edildikten sonra bu defa Meclis Başkanlığı odasında (muhtemelen Büyük Zafer’i tebrik vesilesiyle) Mustafa Kemal’le 2 saat kadar konuştukları belirtilir. Burada onun Paşa’yı daha direkt ifadelerle içine girdiği yoldan çevirmeye çalıştığını görürüz. “İslam ve Türk düşmanlarının arasında nam kazanmak için İslam’ın kurallarını tahrip etmenin bu millet, vatan ve İslam dünyası için büyük bir zarar doğuracağını” söyler ve eğer illa bir “inkılab” yapılmak isteniyorsa, bunun Kur’anî doğrultuda yapılması uyarısında bulunur.

Mustafa Kemal itiraz eder ama Bediüzzaman’ı da gözden çıkarmak istemediği dikkat çeker. Ona milletvekilliği dahil olmak üzere bazı cazip tekliflerde bulunur. Ne var ki, Nursi, kimi manevî yorumlar ışığında bu çağda siyasetle mücadele yolunun kapandığını, gelişmelere “manevi kılıç” hükmündeki “icaz-ı Kur’an’ın nurlarıyla” mukabele edilebileceği kanaatiyle teklifleri reddeder ve kalması yönündeki ricalara rağmen Van’a çekilir.

Diğer ismi “23. Lem’a” olan “Tabiat Risalesi”nin başındaki not, bu bilgileri tamamlayıcı niteliktedir. Büyük Zafer’den sonra Ankara’ya gittiğinde “gayet müthiş bir zındıka fikri”yle karşılaştığını anlatır burada. Milleti bozmak ve zehirlemek için “dessasane” çalışanları görünce “Eyvah” der, “bu ejderha imanın erkânına (esaslarına) ilişecek.” Risaleyi bu sürece karşı bir tür panzehir olarak yazmıştır.

Bediüzzaman, Mustafa Kemal’le karşılaşma sahnesini böyle anlatıyor. Ne yazık ki, karşı cepheden bir anlatım elimizde yoktur. Peki bu kadar zengin ayrıntıları bir insanın uydurması mümkün müdür? Üstelik Kâzım Karabekir’in aynı süreç hakkında yazdıkları ortadayken. Bediüzzaman’ın “dinsizlik” ve “İslam’dan uzaklaşma” hakkında yazdıklarını şöyle doğrular Karabekir:

“Ankara’da yeni bir hava esmeye başladı. “İslamlık terakkiye mani imiş.” CHP “lâ-dinî” (din dışı) ve lâ-ahlâkî (ahlak dışı) olmalı imiş! (…) Türkiye İslam kaldıkça, Avrupa ve hele İngiltere müstemlekelerinin çoğunun halkı İslâm olduğundan, bize düşman olacaklarmış!”

10 Temmuz 1923 günü istasyon binasındaki özel kaleminde Mustafa Kemal Paşa ile görüşen Karabekir Paşa, Gazi’nin kendisine “Dini ve namusu olanlar aç kalmaya mahkûmdur. Bunun için önce din ve namus anlayışını değiştirmeliyiz. Dinî ve ahlakî inkılap yapmadan önce hiçbir şey yapmak doğru değildir.” dediğini aktarmaktadır.

Said Nursi’nin siyasetten uzaklaşma öyküsünü bu ışık altında yeniden okumakta fayda var. Gayri resmi hatıratlardan parçalar yan yana getirilince bazı soluk hatlar seçilir hale geliyor, öyle değil mi?

02 Ocak 2011, Pazar

17 Comments

  • hakan

    6 Ocak 2011 at 08:23

    Hocam selamun aleykum sızı cok sevdıgımı soyleyeyım once ,ben bu yaziniz diil ama show tvde oynayan muhtesem yuzyil adli dizi ile size yazmak istedim.dun biraz izledim ve icerigi anladiktan sonra kapattim izleyen arkadaslarimda bana gor iste osmanliyi gibi sozler soledi cok agrima gidio hocam sadece muhtesem bir padisah olmayip bole veli mubarek bir zatti insanlara kadin duskunu zevk sefa duskunu bir insan gibi gostermelerine cok uzuldum.Hocam size bu dizi ile ne tur bir eylem yapabiliriz bunu danismak istedim sizin gorusleriniz cok onemli cevap verirseniz cok sevinirim hocam saygilar…

    Cevapla
  • hacı

    7 Ocak 2011 at 18:52

    teşekkür ediyoruz araştırmacı ruhunuzu sonuna kadar devam ettirinben gazi osman paşa sosyal bilgiler mezunuyum olaylara realiteye göre bakışınız çok güzel devamını bekliyoruz

    Cevapla
  • ayşe

    8 Ocak 2011 at 01:35

    Merhaba hocam gerçekten kitaplarınızı beğenerek okuyorum bölümüm arşivcilik ama tarih bölümünü de okuyorum kitaplarınız gerçekten çok güzel ve konular da öyle inşaalah bu alanda sizden bir şeyler öğrenebiliriz.. saygılarla..

    Cevapla
  • Mustafa

    8 Ocak 2011 at 11:55

    Hocam dedikleriniz kesinlikle çok doğrudur ki zaten bunun doğrulukları son dönem hayatındada görülmektedir.O zaman Avrupa diye tutuşan “ZİHNİYET” yüzünden artık kadınlarımız dışarı çıkamaz oldu.Yaşanan olaylarda görüldüğü üzere halkımızın çoğunda “ahlak ve din ” karşıtı bir fikir oluştu.O zaman halkımızı dil ve tarihinden uzaklaştıran bu zihniyet yüzünden neler çekmekteyiz ki bunun dayanağı olarakta şu basit cümle insanın çıldırma derecesini zorlar nitelikte:

    “Arapça alfabesi hem yazılış itibari hemde anlam itibarıyla çok zordur”

    İşte bu ibare yıllarca çocuklarımıza okutulmuş ve öğretilmiştir.Ancak ilerleyen araştırmalar sonucunda :

    “ALFABE DEĞİŞİKLİĞİNİN GÜÇLÜĞÜNDEN KASIT GALİBA,HAKİM ZİHNİYETİN ÜLKEYİ SOKMAK İSTEDİĞİ MECRALARA ESKİ ALFABEMİZİN ENGEL TEŞKİL KANATİNDEN KAYNAKLANIYOR.H.LİTTER :’LATİN YAZINDAN BEŞ DEFA KISA VE HARKÜLADE MÜSAİT OLAN ARAP YAZISI’ NIN OKUMA YAZMAYI KOLAYLAŞTIRDIĞINI VE BU SEBEPLE İSLAM ALİMLERİNİN SAYISIZ ESER VERDİĞİNİ BELİRTİRKEN(CLASSİCİSME ET DECLİN CULTUREL DANS I’HİSTOİRE DE İSLAM,PARİS 1957,S.178-179)Prof.OSMAN TURAN ŞU GÖRÜŞÜ LERİ SÜRER:’GERÇEK İSLAM HARFLERİ ŞAKULİ,UFKİ VE İNKİNAİ OLDUĞUNDAN ONUNLA BİR METİN YAZILMASI VE OKUNMASI ZAMAN VE EMEK TASARRUFU SAĞLAR;LATİN HARFLERİ GİBİ SADECE UFKİ VE UZUN OLMADIĞI İÇİN MUHAKEME MANA ÜZERİNDE TOPLANIR.”(Yavuz Bahadıroğlu,Yavuz Sultan Selim ,s.19)

    Aslında hiçte öyle olmadığı belirlenmiştir.Yani aslında Türk Halkı tarihinden kopartılarak batıya kaymış izm bir gençlik haline getirilmiştir.

    VESSELAM

    Cevapla
    • Hasan Çokbilir

      24 Mayıs 2011 at 09:53

      Bu alfabeyle ilgili çalışma yine 2. Abdulhamitin projesidir. Kemal Atatürk bu projeyi çalmıştır.

    • İnci yazarı

      17 Kasım 2011 at 22:23

      Suştan II.Abdülhamid Han asla o boktan harfleri Osmanlıya geçirme gibi düşüncesi olmamıştır

  • Davut AYDIN

    8 Ocak 2011 at 22:19

    HZ.ÜSTAD ONUNLA HİÇBİR ZAMAN BARIŞMADI

    “Son günlerde “Hür Adam” filminin bir sahnesi münasebetiyle yapılan münakaşalara bir ışık tutar ümidiyle bu hatırayı yazalım dedik. Evet, O bihakkın Bediüzzaman’dı.”

    TARİHİ BİR HATIRA

    Hulusi Bey’in yakın ders arkadaşlarından Elazizli Mehmet Sarıkamış’dan nakledilmiş bir hatıra… O da Diyarbakırlı Dişçi Kadri’den dinlemiş ve defterine yazmıştı.

    Diyarbakırlı Dişçi Kadri Efendi ve iki üç arkadaşı bir tren yolculuğu yapıyorlar… Kompartımanda yalnızlar. Birisi cebinden çıkardığı kâğıt bir nüshadan okuyarak Risale-i Nur dersi yapmaya başlıyor. Bir müddet sonra kompartımanın kapısı açılır. İçeriye fötr şapkalı, takım elbiseli, kravatlı yaşlıca bir zat girer. Kompartımanın kapısı aniden açılınca Risaleyi okuyan ağabeyimiz okuduğu sayfayı cebine koyar. Gelen adam ne okuyordunuz diye sorar. Ağabeylerimiz bir şey okumuyorduk sohbet ediyorduk derler. Bu arada gelen adam da onların yanına oturur. Ve der ki:

    –“Ben yan kompartımanda okuduklarınızı dinledim. Okuduklarınız Risale-i Nur’dandı. Çekinmeyin ve çıkarın okumaya devam edin. Ben emekli Isparta valisiyim. Üstad Bediüzzaman Hazretleri ile alakalı yaşadığım bir hadiseyi anlatayım ki, size de cesaret gelsin.

    — Ben Isparta’da valilik yaptım. O yıllarda Bediüzzaman Said Nursi de Isparta’da sürgünde bulunuyordu. Said Nursi Isparta’ya geldiği günden itibaren her gün Çankaya’dan “Hoca” namı kullanılarak Bediüzzaman’dan haber soruluyordu. Ben de Hz. Bediüzzaman’ın yanlış bir iş yapmayacağından emin olduğum için hiç araştırmaya lüzum görmeden “Hoca ile alakalı bir vukuat yok” diyerek cevap yazdırırdım. Hatta seneler geçtiği halde Üstad’ın kaldığı evi tanımak ihtiyacını dahi hissetmemiştim. Günün birinde Mustafa Kemal maiyetiyle birlikte Isparta’ya geldi. Mutadı olduğu üzere içki sofrası hazırlandı ve bütün mülki amirler, askeri erkân gece geç saatlere kadar içtiler ve eğlendiler. Gece yarısına doğru Mustafa Kemal benim kulağıma eğilerek “hazırlan seninle hocayı ziyarete gideceğiz” dedi. Beni bir telaş aldı. Çünkü evi bilmiyordum. “Başüstüne paşam” dedim. Hazırlık yapmak bahanesi ile dışarı çıktım. Emniyet müdürünü önüme kattım. Gidip Üstad’ın evini öğrenip geri döndüm. Artık rahattım. Bir müddet sonra Paşa ayağa kalktı ve ikimiz yalnız gideceğiz dedi. Beraberce çıktık ve Üstad’ın kapısına gittik. Mustafa kemal, elindeki sigarayı derin derin içine çekerek “kapıyı çal” dedi. Ben de hızlıca çaldım. Takriben beş dakika sonra kapı açıldı. Bir genç kapıdan göründü ve:

    — Ne istiyorsunuz? dedi. Mustafa Kemal kendisini tanıtmadan,

    — Hocayla görüşmeye geldik dedi. Genç, sert bir ifade ile:

    — Üstad’ın hiç kimseyle görüşmediğini bilmiyor musunuz? dedi ve cevabımızı beklemeden kapıyı şiddetle kapattı. Mustafa Kemal sigarasından daha derin bir nefes alarak tekrar bana “kapıyı çal” dedi. Çaldım. Yine aynı genç daha sert bir tavırla kapıyı açtı. Bizim konuşmamıza fırsat vermeden:

    — Siz bela mısınız be adamlar, Üstad kimseyi kabul etmiyor, dedi ve aynı tavırla kapıyı kapattı. Mustafa Kemal bu defa beni arkaya iteledi ve kapıyı kendisi çaldı. Kapı açıldı bu sefer gencin konuşmasına fırsat vermeden,

    — Delikanlı sen git üstadına “iki kişi gelmiş sizi ziyaret etmek istiyorlar” de. Eğer kabul etmezse biz geri döner gideriz dedi. Genç gitti biraz sonra gelip bizi içeri davet etti. Mustafa Kemal önde ben arkada üstadın odasına girdik. Üstad Hazretleri sergisiz bir odada somyanın üzerinde yorganı sırtına sarmış oturuyordu. Mustafa Kemal’i görünce gayet hiddetli bir ses tonuyla:

    — Kemal buraya da mı geldin? dedi. Mustafa Kemal:

    — Kızma hoca, kızma! Bir şey sormaya geldim. Dedi. Üstad,

    — Sor ne soracaksan!

    Mustafa Kemal ilerleyip Üstad’ın başının üstünde asılı duran Kur’an-ı Kerim’i almak istedi. Üstad sağ yumruğunu Mustafa Kemal’in göğsüne dayayıp geri iteledi,

    — Elini temiz Kur’an’a sürme, ne soracaksan sor. Dedi. Mustafa Kemal,

    — Hoca, “vet-tini suresi” benden bahsediyor dedi. Üstad,

    — Hayır, yanlış ettin komşunun kapısını çaldın. Onun yanındaki “alak suresi” senden bahsediyor. “innel insane leyetğa” ayeti sana işaret ediyor. Mustafa Kemal,

    — Ya öyle mi? dedi ve müsaade istedi çıktık.

    Giderken yol boyunca “hoca hiç değişmemiş, hoca hiç değişmemiş” diyerek kendi kendine söyleniyordu.

    İşte sizin Üstad’ınız böyle bir Üstad idi. Siz ne çekiniyorsunuz, okuyun risalenizi! dedi

    Cevapla
  • muammer

    12 Mart 2011 at 16:45

    slm. hocam bende bir tarihçi olarak sizin eserlerinizi dikatli bie şekide takip ediyorum yanlız yorumları okurken sizi izleyen yada takip edenler eserlerinize körü körüne bağlanıyorlar bu araştımacı yada merak etme gudumuzun gelişmediğini gösteriyor ben ve arkadaşlarım yazdıklarınızı araştırma gayretindeyz maşallah yanlış bilgye raslamadık sizi sevmeyenlere karşı tutumumuz samimi şekilde sizi savunmaktr sizin bu küler altındaki bilgileri çıkarmanız hem millete hem geçmişe çok buyuk bir hizmetir innşallah sizden istifademiz tam olaçaktır gerçek tarihimizi bulma dileğiyle mevlaya emanet olun

    Cevapla
  • mustafa nur

    6 Nisan 2011 at 23:44

    yetiş ya muhammet yetiş kur,an,ın elden gidiyor…. size birşey ifade ediyomu önce din oz amanlar diş politikanın oyununa gelmiş paşalarımız ne demek ya kur,an yasaklanmış insan davası için şehit düşer şimdi bir savaş cıkacak olsun burada atıp tutanlar kaçar yine ALLAH,ın izni ile biz gideriz canımızı veririz vatan sagolsun deriz asker ocagını peygamber ocagı biliriz, bakın genç kardeşlerimize şuanda saat 0050 kim bilir kac kişi içkinin tuzagında kaç kişi fuhuş tuzagında bir arkadas osmanlı kültürü kültüemü idi diyo evet kardeş kültürdü ALLAH sana hidayet versin şimdi kültür dedigimiz hatta dediginiz lisede üniverside,de içki içmek zina yapmak haram yemekse sizin kültürünüz batsın kaç kişi ezan sesi duyuyorda duymamazlıkdan geliyo kardeşim bu işler uzun sadece ALLAH,A VE RESÜLÜNE VE KİTABINA YANİ KUR,AN A İNAN OKU OKU İLMSİZ ADAM BİLİMSİZDİR,,, ALLAH YOLUNDAN KİMSEYİ AYIRMASIN

    Cevapla
  • büşra

    5 Mayıs 2011 at 13:41

    Bazıları bana diyor ki nutukta yoksa o zaman yoktur diyorlar, ama ben böyle düşünmüyorum.Nutukta geçen bazı olaylara kesin gözüyle bakamıyorum.Çünkü bazı tarihi olayların sonu hep tartışmaya açık ve bizim yorumlarımızla tamamlayıcı niteliktedir. Örneğin vahdettin konusu, inönü savaşların yaşanmış-yaşanmamış tartışmaları gibi ben vahdettinin hain olduğuna asla inanmıyorum. İnönü savaşlarında olmadığı halde inönünün nasıl zafersiz kahraman seçilmesidir.Yani nutuk atatürkün ideolojisi olarak yazılmıştır.Tarafsız olması imkansız bazı şeylerı eksik tamamlamıştır. Ben böyle bir karşılaşmanın olduğuna çok inanıyorum hem bazı şeylere delil gerekmez zaten yaşıyoruz ve görüyoruz.Anlayana sivrisinek saz,anlamayana davul zurna az.

    Cevapla
  • Hasan Çokbilir

    24 Mayıs 2011 at 09:50

    Arkadaş alafabeyi bilmeyen alfabe cahili ama sesli kültürün ve medreslerin müdavimi arif bir millet 600 yıl boyunca eğer dünyanın süper gücü olmuşsa bunu sizin gibi cahillere arifsizlere rağmen başarmışlarsa kaynağı Yüce İslamdır. Eğer sonraki mirasyedilerin cumhuriyeti 75 yıldır sürünüyorsa bununda sebebi ALLAH ve İSLAM düşmanı sizlersinizdir. vesselam.

    Cevapla
  • ahmed

    25 Haziran 2011 at 18:34

    Yorum yapan arkadaşlar siz Allah ın indirdiği kuranı mı yaşamınızda uyguluyorsunuz yoksa diğer tefsir yani yorum kitaplarını mı? Mesela nur risaleleri.Ben yazıldığı gibi okunan ve okunduğu gibi yazılan bir dili kullandığım için çok memnunum ve iyikide kuranı kerim Arapçadan Türkçeye çevrilmiş yoksadan Arapça olduğu için bir şey anlamak imkansız eğer çevrilmeseydi arapça öğrenmek zorunda kalırdık ki arapça zor bir dil.Ne yapalım şimdi buna şükür etmeyelim mi sorarım size birşeye körü körüne inanmak mı, yoksa anlayarak neye inandığını bilerek inanmakmı eğer körü körüne inanmkasa biz insanlar neden yaratıldık ve neden irademiz var.Herşeye hakikatin gözünden bakmak lazım.Eğer bir şeyin doğruluğuna kanaat getirmek istiyorsanız bütün önyarglırınızı ve düşüncelerini kendinizden çıkarın ve öyle düşünün yani dışardan bakın.

    Cevapla
  • merve karaca

    14 Kasım 2011 at 05:26

    Şu kadar var ki,Kur’an okunurken,insanın içine sinmeli,okuyan onu düşünmeli ve ondan bir kısım esintiler duymaya çalışmalıdır.Aksi halde O’nu okumuş sayılmaz.Oysa Kur’an baştan sona mülahaza edilmesi,bir bütün olarak ele alınması ve dikkatle okunması gereken bir kitaptır.
    Bugun ise müslümanların Kur’an’a karşı takındığı tavır, İslam dinini ve onun yüce kitabını istemeyen hasımların arzu ettiği bir tavırdır: Kur’an lafız olarak okunsun,evlerde aksesuar olsun;ama O bir toplumun şuurlanması,hayatın gayesini öğrenip o istikametde yaşaması için kullanılmasın..
    Yani ister latin ister arapça olsun.. bu zaman da müslümanım diyen her kişiye düşen Kur’an’ı (orjinal lafzı ile okumanın yanında)anladığı lisan da idrak etmek ve hayatına geçirmek için okumak olmalı değil mi arkadaşlar…?

    Cevapla
  • MUSTAFA ERTURK

    17 Aralık 2012 at 17:47

    Sevgili arkadaşlar B.Said NURSİ , M.Kemal ATATÜRK doğrusuyla-yanlışıyla bir döneme yön vermiş insanlardır.Ama Kur’anı Kerim herşeyin üzerindedir.Elbette orjinal lisanında okuyacağız ama kendi lisanımızla manasını da bileceğiz ki ondan istifade edebilelim.

    Cevapla

Bir cevap yazın