Demokrat Parti iktidarıyla uyumlu çalışan 4 merhum Genelkurmay Başkanı’nın kemiklerinin Devlet Mezarlığı’na nakledilmeyişi esrarını koruyor.
12 Eylül darbesinden sonra çıkarılan kanunda naaşları Devlet Mezarlığı’na taşınacaklar arasında Genelkurmay Başkanları da sayıldığı halde onlara bu şansın tanınmayışı, tartıştığımız sivil-asker ilişkileri bakımından çok önemlidir. Bir bakıma iade-i itibar, bir bakıma da yerine getirilmesi gecikmiş bir görev olacaktır bu. Bakalım bu ayıbı temizlemek kime nasip olacak?
İşte halen Zincirlikuyu’da gayet sade bir mezarda eşi Cavidan ve kızı Güsfent’le birlikte son uykusunu uyumakta olan Mehmet Nuri Yamut, 6. Genelkurmay Başkanı olarak 1950’den Nisan 1954’e kadar görev yapmış, emekliye ayrıldıktan sonra DP’den milletvekili seçilmişti. 27 Mayıs darbesi onu da Yassıada’ya atmaktan çekinmemiş, türlü hakaret ve işkencelere maruz bırakılmış, arası fazla sürmeden kansere yakalanmıştı. 9 Mart 1961’de Kasımpaşa Deniz Hastanesi’ne yatırılan Nuri Yamut, 3 ay sonra, 5 Haziran 1961 Pazartesi günü saat 18.30’da son nefesini vermişti.
Dolayısıyla İlker Başbuğ “ilk tutuklanan Genelkurmay Başkanı” değil, Rüştü Erdelhun ve Nuri Yamut’tan sonra tutuklanan üçüncü Genelkurmay Başkanı’dır. Lakin tutuklanış sebepleri arasında dağlar kadar fark olduğunu söylememiz gerekir.
6. ve 10. Genelkurmay başkanları olan Yamut ve Erdelhun, sivil otoriteyle iyi geçindikleri ve darbe yapmadıklarından yargılandıkları halde Başbuğ, darbeye teşebbüsten yargılanıyor. Yani bir zamanlar darbe yapmamak suç iken, şimdi darbe yapmak suç. Düşünün ki, bu noktaya gelebilmek, bu açık gerçeği idrak edebilmek için kaç azap çemberinden geçmemiz gerekti.
Genelkurmay’ın resmi sitesindeki Nuri Yamut biyografisi pek harcıalem hazırlanmış. Nedense 1913-1919 döneminden tek kelime ile olsun bahsetmiyor. Oysa bağlı bulunduğu 2. Kolordu’nun Zığındere’de görev yaptığı ve orada yaralandığı pekâlâ yazılabilirdi. Aynı şekilde 1916’da Doğu cephesinde bulunduğunu İsmet Görgülü’nün “On Yıllık Harbin Kadrosu” adlı kitabından öğrenebilirlerdi. (Sonlara doğru “Balkan, 1’inci Dünya ve Kurtuluş Savaşı’na katılmıştır” cümlesi yapıştırılmış. İyi de, şunu yerine yazsaydınız daha şık olmaz mıydı?)
Peki emrinde onca uzman bulunan Genelkurmay’ın sitesinde geçen “Yamut Paşa Fransızca bilmektedir” ifadesine ne demeli? Paşa öleli yarım asır oldu beyler! Ne demek “Fransızca bilmektedir”? Aynı şekilde milletvekilliğinden de bahis yok. Neden? Bir askerin milletvekili olması ayıpsa İnönü’yü anlatırken de aynısını yapmalı değil miydiniz?
Derdim, bir internet sitesini eleştirmek değil. Yamut hakkında bilgi kırıntılarını yan yana getirmek ve neden bu denli az, eksik ve de yanlış bilindiğini sorgulamak. Bir insanı öldükten sonra öldürmek denir buna. Oysa en azından şunlar yazılabilirdi:
1935’te kapatılan Mehterhane’yi 18 yıl sonra yeniden açma şerefi ona aittir. İstanbul’un Fethi’nin 500. yıl kutlamaları vesilesiyle Osmanlı Mehterhanesi’nden kalan eşya ve aletleri toplar, eski mehtercileri buldurup onlardan bilgi alır ve mehter törenlerini yeniden başlatır. Bu hayırlı hizmeti sebebiyle her daim rahmetle yâd edilecektir.
Paşa bir gezide Çanakkale şehitlerinin kafataslarından piramitler yapıldığını, kemiklerinin dağ gibi yığıldığını görür ve kahrolur. Bunun üzerine Zığındere şehitlerinin kemiklerini toplatıp gömdürür ve üzerine kendi adıyla anılan anıtı yaptırır. Torunu Haldun Şahingiray’ın telefonda verdiği bilgiye göre Paşa bu anıtı yaptırabilmek için İzmir’deki 2 evini satmıştır. Bir askerî tarihçi anıtın yapımı için maaşını bağışladığını ekliyor.
Geleceğin Genelkurmay Başkanı Nuri Yamut 1938 yılında Tümgeneral rütbesindeyken çektirmiş bu fotoğrafı. Eşi Cavidan ve kızı Güsfent ile objektife böyle bakmış. Sol altta, Genelkurmay Başkanı olduktan sonra…
Böylece hem mehter marşları çalınırken hem de Çanakkale şehitlikleri gezilirken Nuri Yamut’un hatırasıyla karşılaşırız.
Torunu Haldun Bey’e göre, Paşa son derece kibar biriymiş. Genelkurmay Başkanı iken dahi kahve isteyeceği zaman “Benim kahve isteyeceğimi hissettin galiba” dermiş. Lafı Yassıada’ya getiriyorum. Konuşmak istemiyor. Bu kötü hatıraları içimize gömmek istiyoruz diyor. Bu tavra başkalarında da rastladığım için şaşırmıyorum.
“Peki kendisini son görüşünüz nasıl oldu?” diye soruyorum. “Hastanede, sadece kapıdan gösterdiler” diyor. Odaya sokmamışlar. Uzaktan ‘Nasılsın?’ diyebilmiş, el sallamışlar, o kadar. Kansere de kahrından yakalanmış zaten.
Yavuz Donat’ın birkaç yıl önce köşesine taşıdığı, 27 Mayıs’ta kendisini tutuklamaya gelen askerler tarafından dövülüp merdivenden yuvarlandığı rivayeti aile tarafından tasvip görmüyor. Acaba bunun sebebi, o kötü olayları unutmak istemeleri olmasın? Nitekim ben o rivayeti başka kaynaklardan da dinledim.
Buna göre kendisini tutuklamaya gelenlerden Muzaffer Çakmaklı adlı bir teğmen, “Ben Çanakkale ve İstiklal Savaşı gazisiyim, eski Genelkurmay Başkanı’yım, beni hangi hakla tutukluyorsunuz?” diye diretince Paşa’ya bir tokat atıyor. Tokadın etkisiyle kalın dereceli gözlüğü yere fırlıyor, bunun üzerine aynı teğmen gözlüğü ayağıyla eziyor ve o tarihte 71 yaşında olan Yamut Paşa’yı koluna girip Harp Okulu’na götürüyorlar. Türlü hakaret ve eziyetler altında cereyan eden Yassıada duruşmalarına hastalığından dolayı katılamayan Nuri Paşa, sonunda hastaneye kaldırılıyor ve orada hayatını kaybediyor. Böylece 3 ay sonra hakkında verilecek ceza da düşmüş oluyor.
Sen Abdülhamid döneminde Harbiye’ye gir, Balkan savaşlarından Çanakkale’ye kadar cepheden cepheye koş, yaralan, gazi ol, İstiklal Savaşı’na katıl, Sakarya’da 7. Tümen Kurmay Başkanı olarak düşmanı kovala, Genelkurmay Başkanı ve milletvekili ol, sonra bacak kadar çocuklar kapına dayanıp seni zindana atsınlar ve kanseri manevî acına katık yaparak son günlerini tamamla, ailene bir kez dahi sarılmana müsaade edilmesin. Bu da yetmiyormuş gibi, tarih kitaplarından adın çıkarılsın.
Tevfik Fikret’in dediği gibi “Acı şeyler Haluk, fakat gerçek”. Neyse ki, bu milletin o acılardan dersler çıkardığı zamanlar geldi çattı. Kendisine hizmet ettiği halde mağdur edilenleri hiç unutmayacak bu millet. Rüştü Erdelhun ve Nuri Yamut da değerlerimize sahip çıktıkları ve demokrasiye yaptıkları hizmetler sebebiyle unutulmayacaklar arasında.
15 Ocak 2012, Pazar
One Comment
tersakan
23 Ocak 2012 at 15:51Allah onlardan Razı olsun gani gani rahmet eylesin…işkence yapanlarında hesabını onlardan sorsun