• Home
  • Genel
  • Abdülhamid’i gören son gözler de kapandı

Abdülhamid’i gören son gözler de kapandı

Abdülhamid’i gören son gözler de kapandı
31 Ağustos 1912 İstanbul doğumlu ‘Osmanlı Hanedanı Reisi’ Osman Ertuğrul Efendi, 23 Eylül 2009 Çarşamba günü saat 20.19’da hayata gözlerini yumunca tarihimizin renkli bir sayfası daha kapanmış oldu.
Zira Osmanlı Devleti’nin ‘Son Sultanı’ Abdülhamid’i dünya gözüyle gören son kişiydi kendisi. Ayrıca İstanbul’da doğmuş olan hayattaki son, 95 yaşını geride bırakan ilk Şehzadeydi.
Merhum Osman Ertuğrul Efendi’yi 2004 yazında Maçka’daki evinde ziyaret etmiş, eşi Zeynep Osman Hanımefendi’yi de orada tanımıştım. Abdülhamid’in bir başka torunu Harun Efendi de gelmiş, sevincim katlanmış ve dahi kanatlanmıştı. Nasıl kanatlanmasın ki! Düşünün, karşınızda hakkında kitap yazmaya soyunduğunuz bir insanın torunu oturuyor. Onu gören gözler size bakıyor, öpmek için elini tutan el dudaklarınıza uzanıyor. Kaç saat yüzlerinde Sultan’ın gölgesi dolaşıp durmuştu.
Osman Efendi sanırım biraz keyifsizdi o gün, ayrıca röportaj için gelenler vardı, bu yüzden fazla bir şey konuşamadık.
Aradan yıllar geçti; 5 ay önce bir e-mail düştü posta kutuma. Mesaj Zeynep Osman Hanımefendi’den geliyordu. O günlerde kendini bilmezin teki ikide bir iftira atıyordu Sultan’a. Yok Siyonistlerle Filistin’de toprak pazarlığı yapmış, yok ‘bal gibi içki içermiş’… Ben de bunlara belgeler ve aklıselim ışığında cevaplar veriyordum. Meğer Zeynep Hanımefendi yazılarımı Osman Efendi’ye okumuş, o da dedesinin hakkını savunduğum için teşekkürlerini iletmesini istemiş kendisinden. Bunun üzerine şimdi 2. cildini yazmakta olduğum “Abdülhamid’in Kurtlarla Dansı” adlı kitabımı New York’taki adreslerine elden gönderdim. Okuyup beğendiklerini öğrenmek tarif edilmez bir mutluluk kaynağı olmuştu fakir için.

Mustafa Armağan

Vefat eden Osmanlı Hanedanı Reisi Osman Ertuğrul Efendi eşi Zeynep Hanım’la birlikte.
Bu yaz Türkiye’ye geldiklerinde görüşecektik. Hatta temmuz sonu gibi müsait de bulunuyorlardı. Ne var ki, kısmetten fazlası olmuyor. Ben biraz gecikince rahatsızlanıp hastaneye kaldırıldı. Kaldırılış o kaldırılış… Hayırlı işlerde acele etmek gerektiğini bir kere daha ama acı bir dersle anlamış oldum. Başta Zeynep Hanımefendi olmak üzere bütün Osmanlı hanedanı üye ve mensuplarına, tabii milletimize başsağlığı diliyorum.
Sultan Abdülhamid 8 oğlu içinde en çok Osman Ertuğrul Efendi’nin babası olan Mehmed Burhaneddin Efendi’yi severmiş. Kendisi fevkalade piyano çalar, resim yaparmış. Zeki ve kabiliyetli, güzel konuşan bir şehzade olduğu anlaşılan Burhaneddin Efendi’yi cuma selamlıklarına giderken Saltanat Arabası’nda karşısına oturtur, bazen de kendi adına tebriklerde bulunmak üzere elçiliklere gönderirmiş. Belki bilmezsiniz: Balıkesir’in “Burhaniye” ilçesi, adını Osman Ertuğrul Efendi’nin babasından almıştır. Sevgili Şehzade’sinin ismini, yaptığı yatırımlarla şenlendirdiği bu şirin beldeye veren kişi de Abdülhamid’dir. (Onun için diyorum ya bu topraklardan Abdülhamid’in mührünü silmek kolay değildir diye.)
Ne var ki, babası tahttan indirildikten sonra İttihatçılarla dirsek temasına giren Şehzade için tehlike çanları çalmaya başlamıştır.
Önce Osman Efendi’nin annesi olan eşi Âliye Hanımefendi, Burhaneddin Efendi’den boşanmış, sonra da meşhur Maliyeci Cavid Bey’le evlenmiştir. (Ne var ki, bu defa da mutluluğu uzun sürmeyecek ve Cavid Bey, İstiklal Mahkemesi tarafından asılacaktır.) Ardından Balkan Savaşları patlamış ve Burhaneddin Efendi’ye, bağımsızlığına kavuşan Arnavutluk’un başına kral olması teklif edilmişse de, Osmanlı gururu buna mani olmuş, bu cazip teklifi reddetmiştir. Ardından ABD’ye yerleşip zengin bir Amerikalı hanımla evlenmiştir. 15 Haziran 1949’da vefat etmiş, cenazesi gemiyle İstanbul’a getirilmek istenmiş ama CHP hükümeti izin vermemiş, bunun üzerine Şam’a götürülerek Sultan Vahdettin’in yanına gömülmüştür.
Burhaneddin Efendi’nin Osman Efendi’den bir yaş büyük olan diğer oğlu Mehmed Fahreddin Efendi’nin de iyi bir ressam olduğunu ve 1968’de ABD’de vefat ettiğini biliyoruz. (Kadir Mısıroğlu, “Osmanoğulları’nın Dramı”, Sebil Yay., 1974, s. 265-270.)
Merhum Osman Ertuğrul Efendi’yi biraz daha yakından tanımaya ne dersiniz? İşte bundan sadece 6 gün önce Zeynep Osman Hanımefendi’nin lütfedip gönderdiği bilgiler. Bu bilgilerin en azından bir kısmı burada ilk kez yayınlanıyor:
“Babası Burhaneddin Efendi iki oğlunu da küçük yaşlarından itibaren her Avrupa’ya gidişinde beraber götürürmüş. Aile memleketten çıkarıldığında Viyana’daymışlar, dolayısıyla diğer aile fertleri gibi sürgün olayını yaşamamışlar ama ortada bir tuhaflığın olduğunu da hissetmişler. Bazı halaları ve aile fertleri Viyana’da Burhaneddin Efendi’nin evinde bir süre kalmışlar.

Mustafa Armağan

Sağda Osman Ertuğrul Efendi, solda Harun Osmanoğlu Efendi ile Maçka’daki evlerinde.
Gayet iyi ata binermiş, birçok madalyalar ve kupalar kazanmış ama Bar Harbour’da (New York’un kuzeyindeki Maine eyaletinde) babasının evinin olduğu mıntıkada çıkan bir yangın neticesinde bir sürü kıymetli malların arasında onlar da yanıp kül olmuş.
1930’ların sonlarında Amerikalı olan üvey validesini ziyaret etmek üzere Washington DC’ye gitmiş, babası da bir müddet sonra oğluna ve zevcesine iltihak etmiş ve yarı Washington’da, yarı New York’ta yaşar olmuşlar. Sonra New York’ta karar kılmışlar. Osman Efendi Güney Afrikalı İngiliz asıllı bir hanımla (Gulda Twerskoy) evlenmiş, bir maden şirketi kurup uzun seneler dünyanın birçok memleketinde maden ocakları açıp işletmiş, çok muvaffak olmuş ve şirketini kuruş ve çalıştırışı, yepyeni ve kendine has bir tarz olduğundan Columbia Üniversitesi’nde ders olarak okutulmuş.
Babası fevkalade iyi bir piyanistmiş. Osman Efendi, “Babam, Abdülhamid’in oğlu olmasaymış devrin en iyi piyanisti olurmuş.” der her zaman. Kendisi de, benim o zamana kadar tanıdığım insanların içinde müziği en iyi bilip tahlil edebilen ve adeta müzikle bir olmuş bir kimsedir. Onun kadar iyi müzik kulağı ve bilgisi olan bir kimseyi ben şahsen tanımadım. Gayet iyi bir marangozdur, evde kendi eliyle yaptığı üç masamız durur. Aynı zamanda çok da mükemmel bir aşçıdır. Çok okur, Türkçe, Almanca, Fransızca ve İngilizceyi mükemmel bilir, İspanyolcayı konuşur, İtalyancayı anlar, icab ederse onu da konuşur ama diğerleri kadar değil.
Hayvanları çok sevdiği için New York’ta bir hayvan kurtarma ve yerleştirme (adoption) vakfı kurmuş, uzun seneler ilk zevcesi işletmiş. Onun vefatından sonra vakfı devretmiş. Ben kendisini ilk hanımının vefatından iki sene sonra tanıdım ve tanıdıktan iki sene sonra da evlendik. Yıl 1991.”
Okuduğunuz bilgiler elime geçtiği günlerde Osman Ertuğrul Efendi henüz sağdı, yaşayacağından umutluyduk. İyileşirse hazırlıklı olayım diye hakkında bazı sorular daha sormuştum eşine. O sıkıntılı günlerinde zahmet edip cevapladılar. Bunları da sizinle paylaşmak isterdim ama gördüğünüz gibi yerimiz tükendi.
Artık haftaya… m.armagan@zaman.com.tr

27 Eylül 2009, Pazar

Bir yanıt yazın