• Home
  • Genel
  • “Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü?” Üzerine

“Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü?” Üzerine

“Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü?” Üzerine

Osmanlı Devleti’nin kuruluş dönemine ilişkin göndermeleri de olan ‘Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü?’ filmi Orhan Gazi dönemine ilişkin nasıl bir bakış açısına sahip? Çelişkiler neler?

Karagöz ve Hacivat’ın Orhan Gazi döneminde yaşadıkları, üstelik de beraber yaşadıkları bir efsaneden ibaret. Karagöz olsa olsa Osman Gazi’nin ilk zamanlarına yetişebilmiştir ama Hacivat, neredeyse bir asır sonra veya en azından 1388’den bir süre önce ölmüş olmalıdır. Bu durumda Karagöz ve Hacivat’ın birbirlerini görüp tanımış olmaları (hayal perdesi hariç!) mümkün görünmüyor. İkincisi, Şeyh Küşteri filmde Karagöz ve Hacivat’la yaklaşık aynı yaşlarda gösteriliyor. Bu da vahim bir hata: Çünkü nasıl Karagöz ile Hacivat arasında yaklaşık bir asra yakın fark varsa, Orhan Gazi ile Küşterî de yaklaşık o uzak zamanlara aittir. Filmde verilen 1330 tarihinde Küşterî doğmamıştır bile! İşin doğrusu, Karagöz ile Hacivat oyunu, Yıldırım Bayezid zamanında yaşamış bir “hayalîbaşı”nın eseridir ve eski bir olayın hatırlanmasına ve toplanmasına dayanır.

Osmanlı’nın bu ilk döneminde İbn-i Batuta’nın seyahatnamesinde görülen bir Anadolu imgesinden mi yararlanılmış? Bu kaynağa yaslanma kuruluşa dair başvurulacak bilgi kaynağı eksikliğinden kaynaklanmış olabilir mi?

İbn Battuta evet Nilüfer Hatun’la konuştuğundan, onun İznik’i yönettiğinden söz eder ama “olgunluğu ve dindarlığı” ile tanındığını da ekler sözlerine. Ama filmde Orhan ile Nilüfer şehvet düşkünü bireyler haline gelmiş. Bunları tasvip etmek tabii ki mümkün değil.

Osmanlı’nın kuruluşunun bu ilk döneminde filmdeki gibi zevk ve sefahat mı vardı? (Hiç olmuş mudur?) Bu döneme ilişkin dini unsurlar daha etkili değil miydi? Filmde bundan ziyade Şamanizme gönderme yapılması doğru mu?

İnsanların serveti ne kadar ki sefahat yapacak? Belki halk arasında çaput bağlama gibi bazı Şamancı unsurlar yaşıyor olabilir ama Orhan zamanında Osmanlı artık kurumsallaşmış bir beyliktir, bir göçebe topluluğu değil. Vakıf temlik ediyor, kaç yerde cami, tekke, hamam, medrese, imarethane ve han yaptırıyor, babasının Söğüt’e gömülmüş olan cenazesini vasiyeti gereği Bursa’ya getirtiyor, para bastırıyor, vergi kanunu çıkartıyor, orduyu düzenliyor, saray yaptırıyor. Şamancı ve filmde sunulduğu gibi hazcılığa kendini kaptırmış bir güruh, bu her biri ciddi akıl ve birikim gerektiren işleri nasıl başarır? Bu devrin bir İslamlaşma dönemi olduğu doğru ama Şamancılıktan İslama geçiş değil, İslamiyet içindeki heterodoks unsurların Sünniliğe intibak ettirilmesi ve bir hukukî çerçeve kurulması devri olarak bakılması daha uygundur.

Caminin yapımında kullanılan harcın oluşumunda bile Şaman büyüsü söz konusu. Yani sanki İslam dininin kökeninde de şamanizm varmış gibi algılanmasına yol açmaz mı bu?

Sanki şimdi bir temel atılırken kurban kesilmiyor mu? Bu da mı Şamancılık? Bırakın Allah aşkınıza!

Orhan Gazi, tarih kitaplarına göre sarı sakallı, uzun boylu ve mavi gözlü biri iken filmde Laila gibi bir gece kulübünde gezinen egzotik Latin kahramana benziyor. Biraz da Kızılderililik var gibi? Bu sureti ve tavırları itibariyle doğru bir Orhan Gazi portresi mi?

Osmanlı vakanüvislerine göre Orhan Gazi uzun boylu, pembe beyaz tenli, çatık kaşlı, iri ela gözlü (mavi gözlü değil), koç burunlu, seyrek sakallıydı ve kulağında siyah bir beni vardı. Filmde gösterilen Orhan’la benzeyen hiçbir yanı yok bu eşkalin. Bıyıksız ve sakalsız, top burunlu, kara yağız ve milletin ortasında hanımına sarılıp onu kucağına alarak yatak odasına ‘atan’ hazcı bir tipin tarihteki Orhan Gazi’yle uzaktan yakından alakası yoktur.

Filmde kullanılan dil, o günün halk diliyle ne kadar örtüşüyor? (Kahramanların konuşmalarındaki çelişkiler nelerdi?)

Kâh Karadeniz ağzıyla ‘Oldi, buldi” diye konuşan, kâh Kastamonu ağzıyla, kâh Enderun lisanıyla, bazen de Urfa şivesiyle tekellüm eden gördük. İşin garip tarafı, Köse Mihal ve kızı Ayşe Hatun, yeni Müslüman oldukları halde bülbül gibi Türkçe konuşuyorlardı ve Rumcadan en ufak bir esinti kalmamıştı dillerinde. Oysa Karagöz oyunlarını dahi doğru dürüst izleselerdi oradan Rumca taklitlerini öğrenebilirlerdi. Anlaşılan, ona dahi zahmet buyurulmamış!

Kafinur isimli Selçuklu elmasında kadınsı zafiyet göstermesinin tarihi bir arka planı var mıdır?

Ben Kâfinur diye bir elmas bilmiyorum. Bildiğim, Kûh-i Nur Elması’dır ki, Nur Dağı Elması demektir ve Batı’da “Kohinoor Diamond” diye bilinir. Hindistan’da bulunmuştur ve ne Anadolu’ya adım atmıştır, ne de Osmanlı ülkesine. O tarihte bu elmas, Hint racalarının hazinesinde, Babür Şah’ın eline geçeceği günleri beklemekteydi.

Orhan Gazi’nin Geyikli Baba’ya Uludağ’ı verme hikayesi nedir?

Belki de filmdeki tek doğru nakledilen olay bu! Orhan Gazi’nin Geyikli Baba’ya muhabbet ve hürmetinden kendisine ve müridlerine Uludağ’ın eteklerinde “Işıklar nam mevkii” verdiği ilk Osmanlı tarihlerinde kayıtlıdır.

Peki şehri koruyan Köse Sultan’ın kızı Ayşe Sultan ve kadınlar atlı grubu ne kadar gerçekçi? ‘Biz Şeyh Edebali’nin mirasıyız’ demesi gerçek bir hadise mi? Kadınların hal, hareket ve giyimleri döneme uygun mu?

Bu Amazon kızları da nereden çıktı? Bacıyan-ı Rum’u, Bursa’yı koruyan bir avuç Amazon ruhlu kıza dönüştürmek hangi feministin aklına gelmiştir bilmiyorum ama iyi hayal kurduğunu söyleyebilirim! Ayrıca Köse Mihal, olayın geçtiği söylenilen 1330 tarihinden 2 yıl önce ölmüştür! İki: Ayşe Hatun adlı bir kızı olduğuna dair bilgiye ben rastlamadım, varsa bile Karagöz’e âşık olamazdı, çünkü Karagöz de o tarihte çoktan toprak altına girmiş bulunuyordu.

Rüşveti Osmanlı’ya sokan Kadı Pervane imajı sanki Osmanlı’nın ilk döneminden beri devletin rüşvetle idare edildiği sonucunu çıkarmıyor mu?

üşvet, Osmanlı’da haram bir fiil anlamındaki dinî manasında kullanıldığı gibi, resmi bir işi parayla veya hediyeyle yaptırmak anlamında da kullanılırdı. Çoğu Osmanlı memurununki gibi kadıların maaşları yoktu; gördükleri davalardan ücret alırlar, bu paradan mahkeme masrafı ile çalışanların geçimlerini sağlarlardı. Bu manadaki rüşvet ile haram bir eylem olduğunda herkesin birleştiği rüşveti birbirine karıştırmak büyük hata olmuş filmde. (Bu hatayı çoğu zaman biz de işlemiyor muyuz sanki?)

Sık sık şarap içilmesi o dönemde çok olan bir hadise mi?

Film o zamanki Bursa’yı Şarabistan gibi gösteriyor ne yazık ki! Hem de Ahiliğe mensup bacılarımız meyhanelerde erkeklerle kadeh tokuşturuyor? Nüfusunun önemli bir kısmı Hıristiyan olan ve İslamiyetle yeni tanışan insanların yoğun olarak yaşadığı ilk dönem Osmanlı toplumunun tamamının takva sahibi Müslümanlardan oluştuğunu söylemiyorum ama bu kadarı da fazla değil mi? Sarhoş Osmanlı imajından hoşlananlar olabilir ama o zaman da bu sarhoşlar ve serkeşler topluluğunun 600 yıl zamana meydan okuyan bir organizasyonu kurduklarına nasıl inanalım?

‘Şaklabanlıkla devlet alındığını ilk kez gördüm’ sözü var filmde. Bu ilk dönemlerde masa başında feth yapılmış mıdır?

Bu da filmin esprisi olsun! Ben başka bir espri göremedim de! İnsan Karagöz ve Hacivat filmi yapar da bir tane olsun adam gibi espri patlatamasa ayıp olurdu zira!

Nureddin Sevin, Türk Gölge Oyunu, İstanbul 1968, MEB Kitapları. Raif Kaplanoğlu, Bursalı Şair, Yazar ve Ünlüler Ansiklopedisi, İstanbul 1998, Avrasya Etnografya Vakfı Yayınları. Raif Kaplanoğlu, Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu, İstanbul 2000, Avrasya Etnografya Vakfı Yayınları. Sabri Esat Siyavuşgil, “Karagöz”, Bir Masaldı Bursa…, Editör: Engin Yenal, İstanbul 1996, Yapı Kredi Yayınları, s. 364-5.

2 Comments

  • YUSUF ERTUĞRAL

    2 Ekim 2010 at 21:07

    Değerli Hocam,
    Hacivat ve Karagöz hikayesi hakkında bir çok şey yazılıp çizildi ve konuşulmakta.Çelebi Mehmet ve II.Murat Han zamanlarında kudretli vezirlerinden olan Hacı İvaz Paşa malumunuz ve mimar olarak Bursa Yeşil Cami’nin mimarlarından. Sizce Haci İvaz Paşa HAVİCAT ile bir bağlantısı varmıdır? Murat KAVAKLI’nın “Tarihe Yön Veren Dahi” adlı kitabında Hacı İvaz Paşa ile Hacıvatın aynı kişiler olduğu yazılı ve bu sava karşı çıkan olmadı bildiğim kadar. Hacıvat ve Karagöz buna göre saklanan önemli bir hadisenin karakterleri remz eden hayali kahramanlarmıdır?

    Yanıtla
  • Deniz Sevim

    18 Ekim 2011 at 16:48

    Anadolu Bacıları’nın savaşçılıkları “bir grup feministin hayal ürünü” değil; tarihçilerin öne sürdüğü bir bilgidir (bkz. Mikail Bayram, Fatma Bacı ve Bacıyan-ı Rum,3. bs.,İstanbul, NKM, 2008).Ayrıca savaşçı kadın imajı feministlerden çok erkeklere cazip geliyor sanırım; Türk kadınlarının amazon olduğunu ilk söyleyenlerden biri bir erkekti -Ziya Gökalp!- Türk kadınlarının çeşitli dönemlerde savaşa katılmaları yine çeşitli tarihi kaynaklarda geçen bir bilgidir. Ayrıca tüm toplumlarda ve tüm tarihi dönemlerde savaşçı kadınlar olmuştur. Burada filmin bir kurgu olmasından kaynaklanan aşırılıkların olması da doğaldır. Aksi takdirde insanlar bir belgesel izlemiş olacaklardı. Öte yandan tarihi kaynakların verdiği bilgilerin de tamamiyle gerçek, abartısız ve nesnel olduğunu iddia eden bir tarihçi 21. yüzyılda hala var mıdır bilemiyorum! Önemli olan, tarihsel bilgi ile senaristin yorumunu karşılaştırarak bize sunulan ürünü tüketebilecek bir farkındalık düzeyinde olmamız ve tabii tarihin farklı bakış açıları ve yorumlara da açık olduğunu kabul etmemeiz….

    Yanıtla

Bir yanıt yazın