• Home
  • Genel
  • Osmanlı Anadolu’ya yatırım yapmadı mı?

Osmanlı Anadolu’ya yatırım yapmadı mı?

Osmanlı Anadolu’ya yatırım yapmadı mı?
Türkiye bu “Anadolu” takıntısını hiç aşamayacak mı? Rumeli, Kafkaslar ve Ortadoğu’daki topraklarımız elden çıkınca çaresizlik içinde kapandığımız Anadolu’nun kutsanması, önemli ölçüde Mütareke yıllarının eseridir.
Osmanlıların iki Anadolu’su vardı. Birisi, kendisinden önce Selçuklularca İslamlaştırılmış olan bugünkü Anadolu, öbürü ise kendi elleriyle kurdukları ikinci Anadolu, yani Balkanlar. Balkanlara bu “alternatif Anadolu” gözüyle bakmazsanız, Osmanlı’yı yarım anlarsınız, bu da onu yanlış anlamak demektir. Yani, Osmanlı’nın asıl gövdesini Anadolu ve Balkanlar birlikte oluşturuyordu. Nitekim Timur karşısında yenilince, kalan Osmanlı kuvvetleri Edirne’ye kaçmış; Anadolu tekrar beyliklere bölünürken, Balkanlar Osmanlı’nın sığınağı olmuştu.
Konferans veya seminerlerimde şu soru bir hüzün fişeği halinde parlıyor: ‘Osmanlı Devleti bütün yatırımlarını İstanbul’a, Rumeli’ye yöneltmiş; Anadolu’yu ihmal etmiştir. Anadolu insanını cephelere sürmüş, eritmiş, ekonomik kaynaklarını sömürmüş, böylece Anadolu fakir kalmıştır. Bugünkü geri kalmışlığımızın asıl sebebi budur, diyorlar. Doğru mudur?’
Osmanlı gerçeği karşısında yine tam siper olmuş bir “kutsal ittifak”la karşı karşıyayız. Balkanların Osmanlı dünyası için taşıdığı önemi idrakten aciz olanlar, Anadolu’yu 1930’ların, 1940’ların gözüyle gördükleri içindir ki, Osmanlı dünyasına Cumhuriyet döneminde oluşturulmuş Anadolu imajının dar penceresinden bakıyorlar. Korkarım bu kısırlıktan kurtulmadıkça ne zihin olarak, ne de tarih olarak gelişmemiz mümkün olacak. Bilelim ki, Anadolu coğrafyasına kapanmak, fikren ve siyaseten sonumuz olur. Anadolu bir açılış, bir sıçrayış, bir mefkûreye yöneliş eylemi içinde anlamlıdır ancak. Oklarımızı içeriye doğru değil, dışarıya doğru çevirmek, tarihin bize bu topraklarda öğrettiği derslerden en kritik olanıdır.
Onun için ‘Osmanlı Anadolu’yu ihmal etmiştir, ne varsa Selçuklulardan kalmıştır’ demek, bir olgunun tespiti değil, bir tür “wishful thinking”dir, yani tarihi olmasını istediğimiz yönde yorumlama çabasının ürünü. Kaldı ki, bu hükmün gerçeklerle de en ufak bir alakası yok. Gelin, şöyle bir Karadeniz turuna çıkalım ve şu ihmal edildi denilen Anadolu’nun kuzeyinde Osmanlı tuğrasının yere düşmüş yaldızlarını beraberce toplayalım.
İlk durağımız Artvin olsun mu? Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün 1984 yılında çıkardığı “Türkiye’de Vakıf Abideler ve Eski Eserler” adlı serinin “Artvin İli” kitapçığında sıralanan binalara baktığınızda hayretle Osmanlı eserlerinin ezici üstünlüğünü görürsünüz. Artvin’de sıralanan 12 vakıf eserden 9’u Osmanlı dönemine aittir (% 75). Diğer 3 eserden birisi kilisedir ve 19. yüzyılda camiye çevrilmiştir (Hamamlı Köyü Kilise Camii). Ancak Zeytinlik bucağında bulunan iki türbe Selçuklu eseridir (% 20). Böylece Artvin örneğinde ‘Anadolu’ya ne yapmışsa Selçuklu yapmıştır’ yargısının ne kadar çürük temellere dayandığını görmüş oluyoruz.
Peki Artvin’in ilçelerinde durum nasılmış? Şimdi aynı kitapçıktan onlara bakalım.
Ardanuç’taki 4 eserden sadece İskender Paşa Camii, Osmanlı öncesinde mevcuttur ve Hz. Osman devri (644-656) yadigârıdır; ama o da önemli ölçüde tamirlerden geçerek bugüne gelebilmiştir (% 75). Arhavi’deki 4 eserden tamamı (% 100), Borçka’daki tek vakıf eser olan Muratlı Camii (% 100), Hopa’daki 5 eserden tamamı (% 100), Şavşat’taki 2 eserden birisi (% 50; öbürü 1900 yılında camiye çevrilen bir kilisedir), Yusufeli’ndeki 3 eserden 1’isi (% 33; diğer iki eser kilise iken sonradan camiye çevrilmiştir) Osmanlı eseridir ve Osmanlı eserleri ortalaması il bazında % 76’ya uluşmaktadır! Bir başka deyişle, Artvin Osmanlılar sayesinde şehir olmuştur.
Şimdi de Samsun örneğine bakalım. Aşağıdaki bilgileri Türkiye’de hazırlanmış en ciddi ansiklopedilerden “Yurt Ansiklopedisi”nin 9. cildinden aktarıyorum.
Samsun merkezde zikredilen 9 eserden 5’i (% 60; diğer 2’si İlhanlı, 2’si Cumhuriyet dönemi eseridir), Bafra’daki 9 eserden 7’si (% 80; diğer 2’si Beylikler dönemi eseridir), Çarşamba’daki 3 eserden tamamı (% 100), Havza’daki 5 eserden 3’ü (% 60; diğerleri Osmanlı tamirlerinden geçerek bugüne ulaşmışlardır), Terme’deki 2 eserden tamamı (% 100) ve meşhur Köprülülerin memleketi olan Vezirköprü’deki 7 eserden tamamı (% 100) Osmanlı dönemine aittir. Samsun’daki ortalama, benim kötü matematik bilgime göre % 85 çıkıyor. Yani Samsun da, Artvin gibi, Osmanlı döneminde şenlenmiş görünüyor ve ilginçtir, Selçuklu Devleti’nin Samsun’da yaptırdığı herhangi bir esere rastlanmıyor!
Titiz ve daha geniş kapsamlı bir araştırma bu iki sondajın diğer Anadolu şehirleri için de aşağı yukarı geçerli olduğunu ortaya koyacaktır. Kaldı ki, daha Mimar Sinan’ın Anadolu’daki eserlerine henüz değinmedik. Sinan’ın “Tezkiretü’l-Ebniye”de kendi ağzıyla saydığı 84 camiden 30’unu İstanbul haricinde kalan “Anadolu” şehirlerinde, sadece 4’ünü Balkanlarda inşa ettiğini bilmiyorsak bu meseleyi nasıl tartışacağız ki? Bu mudur Anadolu’nun ihmali? Osmanlı imarcı ruhu Artvin gibi sapa ve sarp bir Anadolu şehrine bile gidebilmişse bu nasıl bir ihmaldir?
Şimdi herkes kendi şehrine bu nazarla yeniden baksın. Osmanlı’nın farkında olmadığımız hangi nimetlerinden faydalanmakta olduğumuzu görmeye başlayalım artık.

Bir yanıt yazın