Apartman bir ideolojidir!
Bu sütunlarda sık sık karşınıza çıkıp “Apartman bir ideolojidir” diye ahkam kesmeme bazılarınız, muhtemelen dudak büküyor, bazılarınız ise ‘Her köye bir deli lazım’ diye gülüp geçiyordur. Bu yazıda da ‘köyün delisi’ rolünü oynamaya devam edeceğim.
Peyami Safa yıllar önce “Apartman milli idealimiz midir?” diye soruyordu. Ben soruyu şöyle değiştirerek soruyorum: Apartman bir ideoloji olarak bünyemizi nasıl bu kadar kolay sardı ve hepimiz bu kağıda limon suyuyla yazılmış fakat etki ve gücü her geçen gün ziyadeleşen ideolojinin nasıl bu kadar hoşnutlukla zebunu olabildik? Bu sorulara daha önce kısmen cevap vermeye çalışmıştım. Onları aynen tekrarlamak yerine size Amerika’dan örnekler vererek ev yerine apartmanın bir ilerilik göstergesi olmadığını, aksine bir tür kabile yaşantısına davetiye çıkartan “ilkel” bir hayat tarzının bizlere nasıl dayatıldığını sergilemeye çalışacağım.
İTÜ Mimarlık Fakültesi Öğretim üyelerinden Dr. Bilge Işık’ınYapı dergisinde (Sayı: 140, Temmuz 1993) yayınlanan bir makalesi, Amerika’da hala ahşap ve kerpiçin, yanlış okumadınız ‘kerpiçin’ konutlarda ne kadar büyük bir yaygınlıkla kullanıldığını ortaya koyuyor. Işık’a göre kerpiç yapı, Amerika’da yaygın olarak kullanılmaktan öte, üzerinde araştırmalar yapılan ve geliştirilenbir sektördür. Hatta kerpiç yapı için yapım kuralları ve yönetmelikleri çıkartılmıştır. Bazı bölgelerde ise, -sıkı durun-, kerpiç yapıdan başka bina yapılmaması karara bağlanmıştır.
Biraz açayım izninizle. O ışıltılı gökdelenleriyle Manhattan’a hayran olan bizler için kavramak biraz güç ise de, Amerikan halkının çok büyük bir çoğunluğu betonarme evlerde oturmak istemiyor, apartman hiç istemiyor. Tek veya iki katlı kerpiç ve ahşaptan evlerde oturuyor, bahçesinde dinleniyor, gülünü buduyor, domatesini yetiştiriyor, tavuğuna bakıyor… Bazıbölgelerde ise sadece kerpiç binalar yapılması kanuna bağlanmış, betonarme bina yapımı yasaklanmıştır.
Amerika’nın yıllık 900.000 (dokuz yüz bin) olan konut ihtiyacının yarısından fazlası (500.000) “mobil home”, yani gezer-ev türüyle karşılanmaktadır. Geriye kalan 400.000 konut ise, tek ve iki katlı bahçeli yerleşmelerde kerpiç ve ahşap iskeletli yapılardanoluşmaktaymış. Kerpiç yapı tipi ise yerlilerin, yani Kızılderililerin yapı geleneklerine dayanmakta olup tarihiyle de uyumlu imiş. Bilge Işık’a göre Amerika’nın alamet-i farikası olarak bildiğimiz (veya bize öyle lanse edilen) çok katlı binalar ve gökdelenler ancak birkaç eyalette, hatta eyaletin tümünde değil , merkez şehirlerinde ve “sayılacak kadar azdır.”
Ahşap yapılar ormanı bol olan bölgelerde, kerpiç yapılar ise güneyin orman yönünden fakir, kurak ve sıcak bölgelerinde yogunlaşmaktadır. “Az katlı binalarda veya bahçeli evlerde” diyor Işık, “Betonarme iskelet, pişmiş tuğla dolgu duvar ve kiremit çatı örtüsüne hiç rastlanmamaktadır.” Kerpiç yapı, yalnız anonim mimari olarak inşa edilmekle kalmayıp önde gelen mimarlardan Frank Lloyd Wright’ı da etkilemiş ve onu, “Çömlek Ev” isimli ünlü ev tasarımına sevk etmiştir. Bu organik mimari, Wright tarafından “Binalar, yaşayan organlar gibi çevreye uymalıdır.” formülüyle dile getirilmiştir. Ünlü mimarlardan birisi olan McHenry 50 yıldır yalnızca kerpiç projesi ve inşaatı yapmaktadır. Dünyada kerpiç alanında çalışma yapanlar bu mimarı çağırıp fikir almakta, görüş alışverişinde bulunmaktadırlar. Pişmiş toprak (tuğla ve kiremit) kullanmaktan kaçarak kerpiçi ham haliyle kullanmayı tercih eden bu mimarlar uluslararası toplantılar da düzenlemektedirler.
Bilge Işık’ın araştırmasından derlediğim bu bilgiler ışığında apartmanın “ilerilik sembolü” mu; yoksa bir “azgelişmişlik göstergesi” mi olduğuna varın siz karar verin. Bizim şehirlerin bugünkü apartman ormanı şeklindeki iç karartıcı manzarasınabakınca T.S. Eliot’un şu mısralarını hatırlamadan edemiyorum:
Peki, yabancı sorarsa:
“Kuruluş amacı nedir bu kentin?
Karşılıklı sevgiden mi bu ıkış tıkış bir araya geliş ?”
Ne cevap vereceksiniz? “Hep birlikte oturuyoruz ki
Herkes para kazansın” mı? yoksa “Bu bir toplumdur” mu?
Ve yabancı ayrılacak ve dönecek çöllere .