Sonunda aile, “Birlikte kalsalar, ıslah olmayacaklar” gerekçesiyle ikiye bölünüp, bir kısmı Milas’a, bir kısmı da Eğridir’e gönderilmişti.
Eğridir’e gönderilenlere, Eğridir Gölü içindeki küçük adacığa yerleşmeleri söylenmişti. Burada asgarî yaşam şartlarının hiçbiri yoktu. Ne içecek bir su, ne de şehirle ulaşımı sağlayabilecek bir deniz aracı. Ayrıca adada herhangi bir yerleşim birimi de bulunmuyordu.
Eğridir Gölü’nün ortasındaki adacıkta ikamete zorlananların arasında Miralay Hâlid Bey’in çoluk çocuğu da bulunuyordu. Aralarındaki en büyük erkek ise, Şeyh Said ailesinden 14 yaşındaki Muhammed’di. Herkes çaresiz ne yapacağını düşünürken, Muhammed, Eğridir Kaymakamı’na çıkıp konuşmayı düşünüyordu.
Ve 14 yaşındaki sürgün Kürt çocuğu Muhammed, Eğridir Kaymakamı Salih Bey’in karşısına çıkmıştı. Durumu anlatmış, yirmiye yakın kadın, [ve] çocuklardan oluştuklarını; adada yaşamalarının imkânsızlığına değinmiş ve şehir merkezinde ikamet için izin istemişti. Kaymakam uzun süre düşündükten sonra izin vermiş; âile bulabildiği yerlere yerleşmişti.
İşte bu günlerden birinde, Eğridir’e bir din adamı da sürgün geldi; yanında herhangi bir kadın ya da çocuk yoktu. Tek başına sürülmüştü. Şeyh Said ailesini sorup bulan bu din adamının ismi, Mela Saîde Kurdî’ydi, yani çok sonra alacağı lakabıyla Bedîuzzaman.
Bedîuzzaman, Şeyh Said ailesini bulmuş, durumları hakkında bilgi almıştı. Kendisine de, Şeyh Said ailesini ikamete zorladıkları Eğridir Gölü’nün ortasındaki ada gösterilmiş ve orada ikamet etmesi istenmişti. Bedîuzzaman, orada yaşayamayacağını, Şeyh Said ailesinin “tek erkeği” Muhammed’den öğrendikten sonra, ondan bir ricada bulunmuştu.
Şeyh Muhammed’in anlattığı olayı, Abdülmelik Fırat’tan dinliyoruz:
“Şeyh Muhammed dedi ki: “Ben 14 yaşındaydım. Bedîuzzaman bizi nasılsa buldu, konuştu. Durumunu aktardı ve ‘Mıhemed, sen cesur bir adamsın. Bak sizin aileniz için burada yaşamak üzere müsaade almışsın. Git kaymakama benim için de müsaade iste. Ben orada tek başıma ne yaparım?’ Amcam diyor ki, gittim kaymakama anlattım. Kaymakam kabul etti. Geldim, kabul edildiğini söyledim ve ‘Siz de burada kalıyorsunuz’ dedim.” Bedîuzzaman bunun üzerine kesesini açmış ve demiş ki: Mıhemed! Benim iki altınım var. Birisini Şeyh Said ailesine veriyorum, birisi de bana kalıyor.”
Ferzende Kaya, Mezopotamya Sürgünü: Abdülmelik Fırat’ın Yaşam Öyküsü, İstanbul 2003, Anka Yayınları, s. 49-51.
4 Comments
Muhittin
20 Ekim 2013 at 16:53Hocam sizi candan tebrik ediyorum. Allah razı olsun yazılarınızdan ve cesaretinizden. Altınbaşak veya Hayrat Neşriyatın çıkarmış olduğu Tarihçe-i Hayatı okumanızı tavsiye ederim. Değerlendirmelerinizi bekliyoruz
Süleyman Sırrı Dinçer
20 Ekim 2013 at 22:15Değerli Kürt halkı hakkında öğreneceğimiz çok şey var.
sude
3 Aralık 2013 at 15:23ALLAH razı olsun gerçekleri açığa çıkardığınız için.RABBİM çalışmalarınızı daim etsin amin.dünya ahiret hayırlı gönül muradlarınızı versin
sinan kutlu
15 Aralık 2013 at 13:32Bunları biliyorduk ancak belgeliyemiyorduk. Bunları sizler duyurarak belgelediniz ve bizi mutlu ettiniz. Şimdiye kadar hep onlar konuşta sıra bizde, yani sizde. Durmaksızın devam. Yorum herkeze açık. Kaleminize sağlık.