Cumhuriyet’i modernleştirmek!
Bazı kavramları zaman zaman küflendikleri kilerlerden dışarı çıkarıp havalandırmak gerekir. Aksi halde hep orada mevcut olduğunu bildiğimiz kavramlar, güvelerin yediği halıya benzer.
Hafızam beni yanıltmıyorsa bir hikayede okumuştum. Yıllar yılı terk edilmiş bir eski zaman evine girenler, yerlerde gördükleri muhteşem halılara ellerini sürmek isteyenleri bir sürpriz beklemektedir. Güveler halıların bütün ilmeklerini yemiş, sadece tüylerini bırakmış oldukları için elini halıya atanlar, yeniden sadece bir toz bulutu kaldırabilmiştir!
Şaşırtıcı; ama yeterince ibretamiz bir hikaye bence. Ve konumuza da tıpa tıp uyuyor.
Daha önce de söyledim; ama tekrarda fayda var: Türkiye, konularını problematize edemeyenlerin cennetidir. Düz bir mantıkla bakmak esastır. Biraz çetrefilli bir hal almaya başlayınca, düzlük ve yüzeysellikten ayrılıp bu işin içinde başka işler var demeye başlayan kişi, iki tavır karşısında kalır. Ya yalnız bırakılır, kimse dinlemez onu (ki genellikle olan budur, Ahmed Hamdi Tanpınar’ın deyişiyle “sükut suikasdi”) ya da meseleyi saptırmakla suçlanır.
Mesela Türkiye’de modernlik, kendiliğinden belli (bedihi) bir olgu gibi algılanmakta ve Batı-Doğu tartışmasında ortaya çıkan birçok yanlış anlama da buradan kaynaklanmaktadır.
Mesela Türkiye de modernleşmesi doğrudan doğruya aydınlanma geleneğinin bir izdüşümü gibi değerlendirilmektedir. Modernite ve çağdaşlaşma kendiliğinden belli kabul edilmekte ve sorunsuzca aydınlanma sarmalına bağlanmakta, Türkiye Cumhuriyeti de aydınlanma geleneği kadrosuna dahil edilmektedir. Oysa asıl sorunun tam da bu kavramlarda başladığı açıktır.
Bu noktada hem aydınlanma hem de gelenek ve modernlik kavramlarının yüzyıl başlarında oluşmuş bulunan anlamlarının silkelenmesi ve yeni muhtevalarla yüklenmesi zarureti çıkmaktadır karşımıza. Özellikle dünyada giderek etkin disiplinler haline gelen sosyal ve siyasal teori alanlarındaki katkılar, bizi kavramları yeniden düşünmeye zorlamaktadır.
Mesela Ulrich Beck adlı sosyolog, modernliği ikiye ayırıyor. Birinci modernlik ve ikinci modernlik. Birinci modernlik, sanayi toplumunun eseriydi ve ona göre biçimlenmişti. Oysa şimdi sanayi sonrası toplumundayız ve hala birinci modernlikle idare edenler, geleceğin dünyasında yaya kalmaya mahkum olacaklardır.
Yazılarından zeki ve nüktedan birisine benzeyen Ulrich Beck ilginç bir terim daha atıyor ortaya: Modernliği modernleştirmek.
İlk bakışta paradoksal gibi geliyor insana. Öyle ya, modernlik ile modernleşme hemen hemen aynı şeyler değil miydi?
Öyle görünüyordu sadece. Modernlik, hep ileriye gidileceğini, ilerlemenin mutlaklığını savunmuyor muydu? Öyleyse bu ilerleme ve değişmeden”modernlik” kavramını muaf tutuşumuzun gerekçesi nerededir? diye soruyor haklı olarak. Modernlik kavramının kendisi de değişmek, ilerlemek ve farklılaşmak zorundadır. İşte bu farklılaşmadır Beck’in ikinci modernlik dediği.
Evet, modernliği, modernliğimizi modernleştirmek, yenilemek…
Bizim modernliğimizin önemli bir aşaması ise Cumhuriyet’tir. İlhan Tekeli’nin dedikleri doğruysa, Cumhuriyet, aydınlanma geleneği içinden filizlenmiştir. Köktenci bir çağdaşlaşma veya modernite projesi uygulanmıştır…
Oysa bunun aksini iddia eden, yani bu momenti problematize eden pek çok sosyal bilimci de var dünyada ve Türkiye’de. Bilkent Üniversitesi öğretim üyelerinden Fuat Keyman’a bakılırsa Kemalizm, Osmanlı geleneğinin sürdürücüsü ve yenileyicisidir. Ünlü tarihçi Feroz Ahmad’dan, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir anka kuşu gibi Osmanlı İmparatorluğu’nun küllerinden doğmadığını, eski rejime ve işgalcilere karşı bir mücadeleyle ‘kurulduğu’ için, bu mücadeleyi kazanmış olan “Kemalist seçkinlerin zihinlerinde” kurulmaya devam ettiğini öğreniyoruz. Şerif Mardin ise Kemalizmin olmayan bir modern toplum imgesini “sanki varmış gibi” kabul ederek yola çıktığını, bu varsayım üzerine modern toplum-ulus devlet entegrasyonuna dayalı organik bir toplum inşa etmeyi amaçladığını söylemektedir.
Ezcümle, Cumhuriyet, yani modernliğimizin bu kritik safhası, kuruluşundaki konumunda durmaktadır. Onu sanki “orada” duruyor farz ederek yaklaşanlar, sonuçta Cumhuriyet’in modernliğini çağ dışı kılmakta ve modernliğin ayırıcı vasfı olan sürekli yenilenmeye ayak diremektedirler.